SİL BAŞTAN – 05 Şubat 2023/Pazar
BEN KİMİM?
Elazığ Sivrice doğumluyum. Hazar Gölü’ne bakan küçük, pembe boyalı bir evde dünyaya gelmişim. Göl kenarında sazlıklar ve sazlıklarda yaşayan göçmen kuşlar, yaban ördekleri… Kış aylarında evin boyunu bulan kar… Halk karları küreyerek evlerin arasında tüneller kazarmış. Doğduğum yeri görmeyi hiç istemedim. Anlatılanlar yeterliydi. Hâlâ masal diyarı gibi düşlerim.
İzmir Torbalı’da büyüdüm. Annem öğretmendi. Babam istasyon şefiydi. Üniversite ikinci sınıfa kadar, iki tarafında da raylar olan perondaki lojmanlarda oturduk. Sonra büyük bir bahçe içinde büyük bir evimiz oldu. Bahçede ağaçlar vardı, sebzeler yetişirdi, birçok hayvana da ev sahipliği yaptı. Bir tek çok istediğim atımız olmadı.
Torbalı’da ilköğretim ve lise eğitimimi tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesini tamamladım ve İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesinde Biyokimya Anabilim Dalında doktoramı tamamladım. Özel bir laboratuvarda çalıştım. Ardından küçük hayvan kliniğinde çalışırken, sınıf öğretmeni olarak atandım. Çocuklarla birlikte yazmaya başladım. Hayvanlar ve çocuklar oldu öykülerimin kahramanları. 2012 yılından sonra, sınıf günlüklerini ben yazdım. İstanbul tarihi üzerine öykü kitapları yazmaya başladım.
Küçük Kelebek, 2000 tarihinde basıldı; yazarlığa attığım ilk adım.
Çizgi Çocuk, 2002 tarihinde…
Salkımsöğütteki Orkestra, 2002 teşvik ödülü aldı ve basıldı.
Mutluluğun Resmi, 2006 Onur Güvener Öykü Yarışmasında birincilik ödülü aldı. Basılmadı.
İstanbul’a Bahar Geldi.
İstanbul Lubnatsi
Kalsedonun Gizemi,
Sait Faik’in Son Kuşları
Orhan Veli’nin Dalgacı Mahmut’u.
En çok sevdiğim kitaplarım bunlar.
*
Bu yazıyla kendimi yeniden tanıtmış oldum.
Bugünkü Feridun Andaç’ın Okumalar seminerine katıldım. Sussan Sontag’ın Yeniden Doğan adını alan günlükleri üzerine konuşuldu. Kitabı hafta içi kargoyla geldi. Bugün yeniden kütüphaneye girip yazarın kitaplarını bulmaya çalıştım. Buldum. Hatta Yeniden Doğan’ın da kütüphanede olduğunu gördüm. Sık sık olmasa da oluyor böyle şeyler. Kitapları çıkardım ve iç sayfalarına baktım. Bilicin Kapısını Aralamak adlı kitapta bazı cümlelerin altını çizmişim, sayfa kenarlarına yıldızlar koymuşum. Bunları okuyunca çok şaşırdım. Ben bunları biliyorum. Benim bulduğumu sandığım düşünceler… Sevinç olabilir mi?
Feridun Andaç’ın konuşmalarında geçen bazı yazarların adlarını not aldım. Salah Birsel (Çok sevmiştim yazılarını ve günlüklerini, bence bir dil şöleni.) Nurullah Ataç (İlk okumalarım onunla oldu.) ve Tomris Uyar ve Oğuz Atay (Günlüklerini okumadım, kütüphanemde de yok.).
Konuşmalarda aklıma gelen düşünceleri, dinlediklerim ve deneyimlerimi not aldım. Fakat bu gece onlara yer veremeyeceğim. Dışarıda şiddetli bir rüzgâr var. Balkondaki eşyalar birbirlerine değdikçe sesler çıkarıyor.
Aldığım notlar: (Susan Sontag bu şekilde not alabileceğimi gösterdi. Hatta birkaç sözünü de alıntıladım tırnak içinde.)
“Geçmişin enkazına bakmalı, yeni olan şeyi ortaya çıkarmalı.”
Günlüklerin böyle bir etkisi var. Nostaljik bir yazı değil, değişim gücü taşıyan bir günlük olabilmeli.
*Hayatım roman düşüncesini açıkla. (Not düşmüşüm.) Belki bir başka zaman.
Kanserle mücadele veren yazarın hayatı kanserle son bulmuş. Belki ben de bu mücadeleyi yazabilirim. Şimdilik iyiyim.
Son okuduğum kitaplar bana birçok şeyi anımsattı. Taksim’de yaşanan onca olaylara rağmen gitmemezlik yapamıyoruz. Her an her şey olabilir. Neden gidiyoruz? Unuttuğumuz için olabilir mi? Gerçekten de tam bir unutmadan söz edebilir miyiz?
Unuttuklarımız anımsatan romanlar, öyküler, şiirler için bir başka dünyaya ait olduğu söylenir. Okumanın kaçış, başka dünyaya kaçış olarak bakılır. Peki bu dünyanın gerçek olduğundan emin misiniz? Sonuçta yazılanlar bugünden yola çıkar. Bu demek oluyor ki bu dünya güzelleştirilebilir. Okuyarak, değişimi sağlayarak.
Bilge ile konuştum. Neler okuduğumu sordu. “Günlükler ve anılar,” yanıtını verdim. Sonra da neden günlükler ve anılar okuduğumu açıkladım. “Bizi biz yapan bu anlatılar. Ağlaklı ve nostaljik yazılar istemiyorum. Hüznü ve melankoliği reddediyorum. Geçmiş kadar bugünü de anımsamak istemiyorum. Yazıyorum işte. Sil baştan kaç defa olacak? Bir varmış bir yokmuş. Gitmiş gitmiş. Ardına bakınca bir arpa boyu yol gittiğini görmüş. Çizgi Çocuk yaşadığı masallarla yeni bir hikâyeye sahip olur. Kiminin yolunu kendi çizer, kimi yolunu da başkaları çizer. Sanırım bu anlamda Çizgi Çocuk da benim ya da herkes.
Eski günler hiç de iç açıcı değildi. Yoksunluk vardı ve ev içlerinde her hafta sonu yapılan tekrardan ibaret olan yaşamlar… Çocukların şimdi dışarı çıkamıyor olması, dışarıyı dışarı kılmayan bir ortam olmasından olabilir mi? Parkları, ormanları, denizleri, ağaçları, hayvanları evcilleştiren ya da ortadan kaldıran bizim yetişkin yaşımızda yapılmadı mı? Onlara ne kadar direndik ki? Direnen ve bedel ödeyen yine çocuklarımız olmadı mı? Onları alkışlamak yerine yanlarında olmak gerekmez miydi? Gençler neler yapılması gerektiğini biliyor ama yaşı ilerlemiş olanlar yerlerini onlara bırakmadığı gibi dinlemiyorlar da. Uzun uzun yazılacak hikâyeler bunlar.
Yeni bir döneme giriyoruz. Metamodernizm üzerine bazı kitapları okuduktan sonra yeni dönemi, genç kuşaklarla aramızdaki bağları yeniden gözden geçirmem gerekiyor. Nostaljik olmasını kesinlikle istemiyorum. Bu bir şekilde geçmişe bugünden yeniden bakmak gerek. Herkesin gittiği yol… Aidiyet duygusundan dolayı böyle kestirme bir yol denemek istemiş olabiliriz. Direnmek, başkalarının açtığı patika yollardan gitmek, ardında bırakmak kalabalığı…
Hayatım roman değil ama hayatının roman olduğu düşünen herkesin yazmasını isterim. Bunun için de önce bol bol kitap okumalarını öneririm. İsterim ki onlar hayattayken yayımlansın. Öldükten sonra arkanda birçok soru bırakmak, hiç de adil değil. Bazılarının yazdığını ama öldükten sonra yayımlanmasını istediklerini biliyorum çünkü konuştum onlarla. Onlara göre, örneğin ben kötüysem ne olacak? Öfke, kin, nefret… Ben onların bu duyguları hâlâ taşıdıklarını, affedemediklerini düşünüyorum. Yeşildere adını verdiğim bir öykü yazmış, Varlık dergisine göndermiştim. Suzan Samancı değerlendirmiş “Bu öfke neden?” diye yazmıştı. Bak şimdi bu öfkenin nedenini şimdi anladım. Bu duygu benim değil, karakterimin öfkesiydi ve yıllarca sandıktan bu duygu çıktı. Bunu bir başka zaman açmak gerekecek. Öğretmen olarak çalıştığımda öğrendim bunu.
Günlüklerime neler ekleyebilirim? Okunacak kitaplar?
Yarın arkadaşım gelecek. Bol ödüllü bir yazar kendisi. Öykülerini toplayıp yayımlama zamanı gelmiş olmalı. Ona da bunu yıllarca söyledim, söylemekten de bıkmayacağım.
İnternet kitapçısında yine sepetime birkaç kitap ekledim. Yalan söyledim çok kitap ekledim.
*
Ne olacağımızı biz belirliyoruz. Yazdıklarımız, düşündüklerimiz bizi yaratıyor. İyi ki basılmış bu günlükler. Genç yazarlara ışık tutabilir.
Yazarların başucu kitapları olur. Benim kitaplarım hangileri, düşünmeye başladım. Makale araştırma inceleme kitapları olduğu kesin de hangileri öncelikli düşünmem gerekiyor. Belki de kütüphaneye bakıp karar vermeliyim.
Bugünü de bitirdim.
Bir yanıt bırakın