SİL BAŞTAN – 03 Şubat 2023/ Cuma
Bu hafta verimli bir hafta oldu. Okunan kitaplar ve izlenen filmler değerliydi. Okumaların ardından yazı yazmadım ama bana çok güzel hatırlamalarla geçmişin izlerini bıraktı. Bir de bir derleme için “Nasıl Yazıyorum?” yazısını kaleme aldım. Kısaca bu hafta hayatımın izlerini takip ettim. Beni bugüne getiren izler… Çok yoruldum sonunda. İki gündür ara verdim okumalara ve yazıya. Yorulmaya gelemiyorum yeniden fark ettim. Hipomani beni uykusuz bırakıyor. Bu da yoruyor, enerjimi alıyor. Manik depresif olduğum da unutulanlar arasına katılmışken, kendini anımsatması “Hey ben de buradayım,” demesi beni üzdü. Bipolarların paylaşımlarını okudum ki bu da beni bir hayli üzdü. Yeni çocuk öykümü yazmaya başlamak için sabırsızlıkla zamanın gelmesini bekliyorum. Zamanın gelmesi, demek beni her defasına ürkütüyor. Bilinmediğini düşünerek biraz rahatlıyorum. Oysa zamanın gelmesini bekleyen bir ağustos böceğiydi çocuk öykümde hayat bulan. Sevgili Mavi, salkımsöğüdünü arıyor. Sonunda buluyor ama ağaç kesiliyor. Çocuk kitabımın editörlüğünü yapan yazar arkadaşım bana hep salkımsöğüt derdi. Ben de inatla Mavi olduğumu düşünürdüm. Hangisi doğru bilmiyorum. Salkımsöğütteki Orkestra yazıldığı yıl 2002.
Bloğumda kim olduğumu yazmıştım. Şimdi okudum da ekleyecek bir şey bulamadım. Metaforlar hayatımdan çıkmış sanırım.
Son günlerde anı, biyografi, günlük, otobiyografi kitaplarını okumayı seviyorum. Bir de kentlerin tarihleri ilgimi çekmeye başladı. Çocuklar için daha az yazmaya karar verdim. Günümüzde kitap basımı oldukça pahalıya mal oluyor. Belki burada paylaşmam daha iyi olabilir. Kısa kısa öyküler olabilir aslında ya da masallar…
Kitapları okuduktan sonra yazdıklarım, bende uyananları, beni sürükleyişleri olmuştu. Şimdi farklı şeyler yazmak istiyorum. Çünkü bunları yazmak gerçekten de “Sil Baştan” olacak. Başa dönmek istemiyorum. Bugünkü bakışımla yeniden yazmak kimseye faydası olmayacak. Ne bana ne de okura… Bir şeyler yapmalı.
Birçok kişi yazmak için bir yerlerden başlamak istiyor. Günlük ve anı yazıları onlar için başlangıç olabilir. Şu bir gerçek ki yaşadıklarımız üzerinden kurgu yapıyoruz. Anımsamak da bir kurgu oysa. S. Senedir yazdıklarım değişiyorsa, kurgu kısmı değişiyordur. Zaten yazdığımı ya da anlattığımı bir daha yazamayan anlatamayan birisiyim. Bu yazanlar için böyle midir, bilmiyorum. Ben sadece kendi yolculuğumu biliyorum. Elbette okuduklarım da vardır ve bana çok şey katmışlardır. Unutmamalıdır ki birçok okumalar bilinç altında iz bırakır ve unutulur. Unuttuğunu sanırsın ama bir yerlerde gün ışığına çıkarlar. Onu kendi düşüncen sanırsın. O kitapları yeniden okuduğunda anlarsın ki okuyarak çoğalmışsın ve yazmışsın. İşte bu yüzden tam da bu yüzden okumak gerekiyor. Yazmak için okumak. İlla ki yazacağım diyorsan yazmak istediğinin yazı türünde çok okumak gerekiyor. Ben roman ve öykü yerine daha çok araştırma, inceleme ve makale türlerinde okumuşum. Kısa kısa öykü notları almış, hayattaki karşılıklarını bulmaya çalışmışım. Şimdi roman ya da öykü yazmayacağıma inandım. Hayat çok kısa zaman dar. Hastalıklar bana bunu öğretti.
Aramıza yeni biri daha katıldı. Karadut. Emo’nun yavrusu. Babası Emo’ya benziyor Karadut. Yuka aldı başını büyüdü, tavana değiyor yaprakları. Oğulcuğum da büyüdü. Karadut onun kedisi. Emo da öyle. Artık onları alma zamanı geldi bence. Bakımları zor oluyor.
Çocuklar için yazarken, özellikle dokuz yaş ve üzeri için, hayal dünyamdan yararlanıyorum. Yetişkinlerin hayal dünyasına benzemiyor bu. Biliyorum ki unutulacak okunanlar. Olsun. Böylesi daha güzel. Önemli olan, okur olmak için attıkları ilk adımda yer almak. Hayal kurmaları için desteklemek. Her şey hayal etmekle başlıyor çünkü. Yoksa gerçek hayattaki korku kültürüyle beslenecek hayal dünyaları. Distopyadan kurtulamayacaklar. Hayvanlar için de aynı şey geçerli. Evde, sokakta baktığımız hayvanlar… Ah bu konular öyle uzun ki. Kafeslerde, çiftliklerde, hayvanat bahçelerinde, bahçemizde, evlerimizde… Ölünceye kadar hayvanlar üzerine yazabileceğimi düşünüyorum. Çocuklar için elbette.
Her ne kadar okuma ve yazma alanlarımı daraltsam da birçok etkinliklere zoom üzerinden katılıyorum. Bunlar da yormuş olabilir beni. Yorgunluğun gerçek nedeninden kaçıyor muyum ne? İki yıldır hastalıklarla uğraşıyorum. Hiç olumsuz düşünmedim. Yeniden doğmuşum gibi oldu her birinde iyileşmem.
Okunacaklar var, dizilmiş her biri. Hep erteleniyor zeytin ile ilgili kitaplar. Zeytinin Renkleri Sanat Tarihinde Zeytin İmgesi en değer verdiğim kitap oldu. Kapağına bakıyor, sayfalarını aralamamak için kendimi zor tutuyorum. Babamın çok sevdiği zeytin ağaçları… Neden zeytin? Bunu bildiğim halde bu soruyu kendime soruyorum.
Bizi biz yapan hikâyeler. Bu cümle bir kitabın adı. İsmiyle bile günlük hayatımıza giriyor. Belki bu nedenle yazmak bile yeter. Hikâyemizin gerçek olduğunu kendimize ispatlamaya… Aslında konuşarak paylaşmak bile yeterli ama yokuz ya. Arkadaşlarımız sanal ortamlarda ya… Neyse ki bu dünyaya ayaklarını basan arkadaşlarım, dostlarım var.
Gerçeği ama sadece gerçekleri yazdığımdan emin değilim. Şu kitabı kurcalamalı. Zeytinin Renkleri’ni…
Bir yanıt bırakın