SAİT FAİK VE ORHAN VELİ’YE SAYGI VE SELAMLA – 16 Mayıs 2021/ Pazar

SAİT FAİK VE ORHAN VELİ’YE SAYGI VE SELAMLA – 16 Mayıs 2021/ Pazar

Sait Faik’in Son Kuşlar’ı

Orhan Veli’nin Dalgacı Mahmut’u adlı kitaplarımın öyküsünün öyküsüdür.

Dün ortaokul Türkçe öğretmenimi telefonla aradım. Altan öğretmen. İnternette yeni çıkan kitaplarımı görmüş. Sait Faik ile Orhan Veli’ye selam verdiğim öykü kitaplarını yani. Ortaya çıkış öyküsünü anlatmamı istedi. “Ne söyleyebilirim gerçekten bilmiyorum. Unuttum sanırım. Ama böyle bir çalışmanın öyküsünü nasıl unuturum?” Panik olmuştum. Neler oluyordu? Daha dün gibi yazdıklarımı anımsıyordum. Gel gelelim yazım aşamasına nasıl geçtiğimi yaptığım onca okumaları anımsamıyordum. Bu doğru olabilir mi?

“Anımsarsın sonra. Bazen unuttuğumuzu sanıyoruz ama unutmamış oluyoruz. Bana da oluyor böyle şeyler…”

“Yoksa yaşımdan mı kaynaklı?”

Bilmem. Büyük olasılıkla öyle olmalı. Üzgünüm. Canım sıkıldı. Altan öğretmenimle bir gün buluşacağız ve ona anımsadığım kadarıyla öykünün öyküsünü anlatacağım. Benim anlatmaktan zevk aldığım şey, yazdığım öykülerin öyküsünü anlatmak. Buna gittiğim atölyelerde sık sık yapardım. Ders çıkışında eve girer girmez oturur, heyecanımı yazardım. Ne coşkuluydum ama. Samimiyet, sevgi, hoş görü… Öğrendiklerimizi ve yazdıklarımızı da katınca gerçek öykü oluverirdi benim için. Bir sonraki hafta yazdıklarımı okuturdum arkadaşlarıma, ağzım kulaklarımda. Hâlâ o heyecanı taşıyarak.

Sonra anımsayacağımı umarak bekledim. Biraz düşündüm ama sonra bunun fayda vermeyeceğini görünce peşini bıraktım. Ertesi gün yazar arkadaşımı aradım. Ona anlattım.

“Öğretmenim kitapların öyküsünü sordu. Ben yanıt veremedim. Nasıl doğduklarını anımsamıyorum. Düşünebiliyor musun, soruya yanıt veremiyorum. Üç yıl önce yazdığım kitapların öyküsü bende yok.”

“Olsun. Anlatma. Aklında olanları anlat.”

“Başka çaresi yok. Öyle olmak zorunda. Bir gün yazarlara saygı ve selamlarımızı sunmak istedim ortaya da bu kitaplar çıktı. Hatta bu çalışma dört kitaptan oluşuyor. Ustaların İstanbul üzerine yazdığı öykülerden yola çıkılarak yazıldı. Yirmi, yazara ve şaire saygı selam gönderdim.”

“Anımsıyorsun işte.”

“Aaaa evet anımsadım. Nasıl oldu bu?”

“Unutmamışsın.”

“Evet unutmamışım. Bu kitaplardan önce Onat Kutlar için böyle bir kitap yazmak istemiştim. Tam on beş yıldır yazacağım bu kitabı düşünüyordum. İshak kitabındaki öyküler üzerinde çalışıyordum. Birçoğunu çözdüm. Bir öyküsünde babaanne akşam yemeği için sofrada iftar saatini  beklerken horoz gibi ötüyor. Sonra hep ötmeye başlıyor. Hikayeyi sonunda çözdüm. Sonra bir başka öyküyü de çözmüştüm. İshak’ı. İshak nerede? Neden orada? Neyse başka konuya geçtim. İşte dört kitap Onat Kutlar için hazırlık olsun istedim. Önce çocuklara ve gençlere anlatmaya karar vermiştim. Çok ama çok kitap okudum.”

Öyle ki bunları değerlendirdikten sonra unutacağımı bilsem de… Bu düşünce beni öyle çok üzdü ki. Yani unutacağını bile bile okumak. Bir şey yapmak. Taşı dağın tepesine taşımaya çalışmak ve o taşın tekrar geri yuvarlanması. Ne zorlu bir uğraş. Hepsi aklımda olsa kim bilir nasıl bir insan olurdum.

Arkadaşımla konuşmak çok iyi geldi bana. Keyfim yerine geldi. Unuttuğum yerleri anımsadım. Bunlar çalışmanın doğum bölümüydü. Daha sonra doğacak, emekleyecek, yürüyecek ve… İstediğim gibi benden bağımsız kendi istediği gibi yaşayacaktı

Bunları sözlü olarak anlatmaya çalışsam aşağı yukarı aynı şeyleri söyler miydim?

Sait Faik’in Son Kuşlar’ı kitabım on bölümden oluşuyor. Her bölüm başlığı Sait Faik’in öyküsünün adı. Bu öyküleri seçerken öyküleri tekrar tekrar okuyarak çocukların da okuyabilecekleri öyküler olmasına dikkat ettim. Bölüm sonlarında belki Sait Faik’in de öyküsünü okumak isteyecekti. Seçtiğim öyküler aynı zamanda bir rota izliyordu. Kozyatağı’ndan çıkıyor, vapurla Burgazada’ya Sait Faik’in şimdi müze olan evine gidiyoruz. Gidiyoruz diyorum çünkü burası da ayrı bir hikâye.

Hikâyem ‘Haritada Bir Nokta’ ile başlıyor. En sevdiğim öykü çünkü kendimi buluyorum. Sadece ben değil, birçok kişi kendini buluyor. Kurşun kalemini çıkarıp açıyor çakısıyla ve kalemin ucunu öpüyor ‘Yazmasam deli olacaktım.” diyor. Bu saatte yazmasam uyuyamayacaktım.

Yeğenim İstanbul’a benim yanıma gelmeyi öyle çok istiyordu ki sürekli dile getiriyordu. Küçük olduğu için onu gezdiremeyeceğimi söylüyordum. Ama seni Adalar’a götürebilirim, demiştim. İşte böylece Sait Faik’in öyküleri bize yol gösterdi. Kısaca Lale benim, Gugu da yeğenim. Gugu güzel bir isim  adını güzel bir çiçeğe vermişler.

Orhan Veli’nin Dalgacı Mahmut’u da aynı şekilde hikâye edildi. Şiirler eşliğinde İstanbul’u gezdik Gugu’yla. Taksim’e gittik. Galata Köprüsü’nde insanları Orhan Veli’nin gördüğü insanlar üzerine yazdığı şiirleri okuduk, biz de bugünün insanlarını izledik.

Diğer iki kitap da aynı şekilde yazıldı. Tek farkı İstanbul’u yazan her yazarın sadece bir öyküsü ele alındı. Ozanların da bir şiiri ele alındı. Kimler yok ki! Çocukların ve gençlerin en azından adlarını bilmesini istedim.

İşte böyle. Zorlu bir çalışma olmuştu ama çalışırken çok heyecanlıydım. Ortaya ne çıkacaktı? İşte bunun yanıtını da okurlar verecek.

Çok şükür anımsadım.

Bugün de bu kadar.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*