AŞK ROMANLARI OKUYAN KADIN 11.BÖLÜM

AŞK ROMANLARI OKUYAN KADIN

11.BÖLÜM

Salona girdi. Şövalenin yanına gitti. Tuvale uzaktan baktı.

“Muhteşeem!”

“Teşekkür ederim.”

“Kızlar, atölyeni açmanı bekliyorlar. Sergiye de çok kalmadı değil mi?”

“Evet bir aydan biraz fazla.”

Diğer tuvallere baktı. “Birçoğu bitmiş görünüyor.”

“Birkaç dokunuş gerekiyor. Ama bitti sayılırlar. İki haftaya kadar biter.”

“Keşke atölyeyi yıllar önce açsaydın. Bugün çok daha özgür ve mutlu olabilirdin.”

“Bugün de mutluyum.”

“Ne demezsin, bu yüzden iki haftadır evden dışarı çıkmadığın gibi telefonları açmıyor, bizi  eve almıyorsun.”

Sehpanın üzerindeki kitaplara baktı. “Hâlâ aşk romanlarını okuyabilmek ne güzel.” dedi kızım gülümseyerek bana baktı.

Masaya geldi. Bilgisayar açıktı. Ekrana baktı. “Ne yazıyorsun anne?” diye sordu. “Bir aşk romanı mı?”

“Aşk romanı yazabilmeyi çok isterdim ama değil. Ben aşk romanlarını sadece okurum.” dedim.

“Yani roman mı yazıyorsun?”

“Yazacaklarım bittiğinde ne olacaksa o olacak. Roman ya da anı ya da anlatı.”

“Okuyabilir miyim?”

“Şimdi olmaz. Bittikten sonra…”

Birlikte mutfağa geçtik. Sofrayı hazırladı, yaptığı yemeği servis etti. Onun hafif nazik hareketlerini izlemek hoşuma gitti. “Yemeğini yedikten sonra karşılıklı kahve içelim. Kahve içersin değil mi?”

Yemekten sonra kahvelerimizi salonda içtik.

Bana güzel haberi verdi. “Yarın Selen’le birlikte geleceğiz. Bizi kabul eder misin?” diye sordu.

“Canııım çok mutlu olurum. Onu ne zamandır görmüyorum. Evi toplamam gerekiyor. Çocuğun oynayacağı bir alan yok. Salonun her köşesini doldurmuşum.” Kitaplar, tuvaller, boyalar, kağıtlar… Yatağım, bilgisayarım, boş bardaklar, tabaklar…

“Şimdi sana yardım ederim. Birlikte biraz toplarız.” dedi.  “Anne gerçekten nasılsın? İyisin değil mi?”

“Gerçekten iyiyim canım.”

“Ağlıyor musun yine?”

“Zaman zaman.”

“Çok mu?”

“Çok değil ama istediğim zaman ağlayabiliyorum. Ev kalabalıkken herkesten gizli ağlayabilmek için yalnız kalacağım bir köşe ararmışım. Şimdi öyle değil. Ama kedi sorun yaratıyor.”

“Nasıl bir sorun?”

“Ağladığım zaman yanıma gelmiyor. Son iki gündür ağlamak istemedim, hiç de aklıma gelmedi.”

Güldü kızım. “Çok ilginçsin anne.” dedi.

Ona özel hayatıyla ilgili soru sormamı istemez. Eşini merak ediyorum ama soramıyorum. Selen’i bana getirmeye, onu nasıl ikna etti öğrenmek istiyorum. Bir şeyler değişecek mi? Umut var mı? Kızımla yıllar sonra ilk kez huzur içinde oturuyorum. Onun burada olmasından mutluyum. Gözlerim yaşardı.

“Ne oldu anne? Neden ağlıyorsun?”

Gözlerimi sildim. “Yok bir şey sadece kendimi çok mutlu hissediyorum.”

Yanıma geldi, yanağımdan öptü. “Anlatmak istediğin bir şey var mı?”

Ne anlatayım ki? Anlatacak hiçbir şey yok. Resimlerimi yapıyorum, romanımı yazıyorum, romanlar okuyorum, kedi hayatımda sevgiyle yer alıyor, yuka hâlâ yaşıyor. Kızım ve oğlum sağlıklı. Babaları da… Bu kelimenin ardına bir şeyler ekleyemiyorum. Sanırım henüz erken. Zaman zaman zaman…

“Yok canım. Ya senin bana anlatmak istediğin bir şey var mı?”

“Evet var anne.”

“Nedir?”

“Eşim.”

Benimle onun hakkında pek konuşmazdı. Şimdi anlatacaklarını merak ediyorum.

“Aşk var mı anne?”

Birden şaşırdım. Ne söyleyebilirim ki? Ya da ne söylemeliyim?

“Aşk…” durdum düşündüm. “Aşk hem var hem de yoktur. Masallar gibi.”

Gülümsedi. “Ya babam? Babama âşık mıydın?”

“Elbette. Ona âşıktım.”

“Öyleyse bana aşkın ne olduğunu anlatabilirsin.”

“Gerçekte elle tutabileceğin gözle görebileceğin bir şey yok. O benim gözümde, sizin gibi hiç büyümeyen bir genç adam olarak kaldı hep. İlk günkü kadar gerçekti aşkım. Ama artık bende o şekilde var olmayı, o kabul etmiyordu. Büyüyordu. Biraz daha bencilleşiyor, rahatına düşkünlüğü artıyordu. Ev onun için dışarıdaki hayattan sığınma yeri değildi. Dışarıdaki hayatı, iyi insan olarak sevilmeyi seviyordu.”

“Ben babamı sormuyorum. Seni soruyorum. Sende aşk neydi?”

Güldüm. “Sana çok saçma gelecek ama yine de söyleyeceğim. Eskiden saçımı süpürge ettim derlerdi ve yine de kendilerini sevdiremediklerini söylerlerdi. Bende ise sanırım saçımı süpürge de ederim kendimi de sevdiririm demekti aşk.”

“Çok saçma ve yanlış buluyorum.”

“Evet birlikte yaşayabilmek için bu yol da geçerli değilmiş demek ki.”

Kızım başını salladı. Bir şey söylemesini bekledim ama ağzını açmadı. Ya onun için aşk neydi?

“Ev bir limandı benim için. Dışarıda soğuk, kar, yağmur vardı ama ev sıcacıktı. Evimin bir liman olmadığını gerçek fırtınaların evde koptuğunu anladığımda artık çok geçti.” dedim.

“Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsın. Şimdi seni çok daha iyi görüyorum.”

“Öyle mi?”

“Evet öyle. Evi dağıtmışsın ama kendini toparlamışsın.”

“Aşk, aşk ne desem… İçinde bir adam olmayınca çözülmeyen bir denklem. Yani bilmiyorum.”

“Eski yazılarını okusan, bir şeyler anımsar mısın? Babamı koysan, denklemi çözer misin?”

“Sanmıyorum.” dedim.

“Yeniden âşık olur musun? Babam ya da bir başkasına?”

“Canım hayatta geç kaldığım öyle çok şey var ki bilinmeyenli denklemle uğraşmayı hiç istemiyorum. Ama sen gençsin. Belki sen çözersin.” dedim.

“Ama aşk romanları okuyorsun.”

Bir şeyler söylemeye çalıştım.

“Kendi aşkımın da gerçek bir aşk olduğuna inanmak için, olabilir mi? Kendi hayatımızın da roman olduğunu düşünerek, kendi romanımızı yazmak istemez miyiz? Öyle bir şey olmalı.”

“Babamla tartışmalarınızda hep ağlardım. Dua ederdim tartışma bitsin ve annem babam birlikte yatağa girsin diye. Ayrılmanız fikrini çok kötü bulurdum.”

“Biliyorum canım.”

“Nereden biliyorsun? Sana söylüyor muydum?”

“Evet. Söylüyordun. Ayrılmamızı istemiyordun.”

“Geçmişi düşününce ağlamak istiyorum.”

Gözyaşları yanaklarından süzüldü. “Şimdi ben de kızımı düşünüyorum. Sen de beni düşünür müydün?”

“Elbette düşünürdüm. Yoksa babandan ayrılırdım ama istemiyordun.”

“Ya Selen?” diyerek hıçkırıkları yükseldi.

Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Eğildim saçlarını okşadım. “En doğru kararı sen vereceksin.” dedim. O benim bebeğimdi, doğduğu ilk günkü gibi kokuyordu. Başımı saçlarına gömdüm, kokusunu içime çektim. “Ama bilmelisin ki saçını süpürge edip kendini sevdiremezsin. Bir başka yol bulmalısın.”

“Ne mesela?”

“Kendini korumak gibi. Bana yaşadıklarını anlatmıyorsun, ben de bilmiyorum. Bildiğim tek şey seni hep mutsuz gördüğüm.”

“Mutlu olmayı öğretmediniz.”

“Kimse kimseye mutlu olmayı öğretmiyor ki.”

“Okullarda böyle bir ders olmalı.” diyerek burnunu çekti gülmeye çalıştı. “Sana bir şey daha sormak istiyorum.”

“Sor.”

“Babamı evden  mi kovdun?”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*