KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  – 28 Kasım 2023 / Salı

 

KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  – 28 Kasım 2023 / Salı

Telefonumda cevapsız arama vardı. Kerem aramış. Aradım. Açmadı. Bir saat sonra geri döndü. Psikiyatristteymiş. Yıllar önce aşık olduğu doktordan randevu almış. Bana neler olduğunu ayrıntılarıyla anlatmasını istedim.

“Son günlerde sürekli yatma isteği vardı. Tabii ben anladım. Yine geliyorlar, dedim. Devlet hastanesinde doktorlar seni dinlemiyor. İlaç yazıp gönderiyor. Konuşsan bile kendin dinliyorsun söylediklerini. Bu yüzden ondan randevu aldım.”

Mevsimsel bir etki. Çok doğal karşılıyorum. Önce depresyona benziyor. Halsizlik, uyuma isteği, kalabalık ortamlardan kaçış… Ardından öyle bir sarsıyor ki, ne olduğunu anlamadan kendini ortasında buluyorsun.  İlk yıllarda fizyolojik yorgunluk verdiğini anlamıyorsun. Gençsin, kuvvetlisin… Ama yıllar sonra seni çok yorduğunu fark ediyorsun.

“Sen aradığında görüşmedeydim. Beni hatırladı. Onu görünce çok heyecanlandım. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Unuttum hastalığımı. Neden burada olduğumu falan. Anlarsın işte.”

Onu anlayabildiğimi sanmıyorum. Aynı şeyleri yaşamış olmam yeterli gelmiyor. Ben de o an için aynı durumda olursam ancak anlayabilirim. Korkular, takıntılar, kaygılar, kişiselleştirmeler, alınganlıklar… En büyük sorun da seni anlamıyor olmalarını düşünmek.

“Ona karşı olan hislerimin geçtiğini fark ettim. Beni bir saat dinledi.”

“Neler anlattın?”

“İş yerinde yaşadığım zorlukları, duygularımı. İlişkilerde yaşadıklarımı. Bunalımlarımı.”

İlişkilerde kendimize hak görmediğimiz duygulardan söz ediyor olmalı. Utanma, kızgınlık, mutluluk (mutluluk herkese maniyi anımsatıyor), kırgınlık, coşku… Herkesin yaşadığı duygular, bir anda çok tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.

“İlaç dozlarını üç dört gün önce artırmıştım. Böyle devam etmemi söyledi. İlaçlar beni ruh gibi yapıyor. Neden durgunsun, ne oldu, diye soruyorlar. İş koşullarım biliyorsun ağır. Ne yapabilirim, diye sordum.”

Bugüne kadar öğrenmiş olması gerekiyordu. Dışarıda fırtına ve yağmur var. İnsanın içine işliyor. Bu havaları sevmiyorum. Bir şey yapamıyorum onun için.

“Bir gün işe gitmesem ne olacağını biliyorsun, değil mi? İşsiz kalmak istemiyorum ama bu duruma dayanma gücüm her geçen gün azalıyor.”

Kendini sürekli kontrol altında tutmak.

“Çevremdeki insanlar artık yardımcı olamıyor. Çok sevdiğim arkadaşım, ‘Bırak da bir de ben hasta olayım, sen de nazımı çek,’ dedi. O da iyi değilmiş. Neyin var dedim. Neyim yok ki, dedi. Onu dinledim.”

“Neler anlattı?”

“Bipolarların anlattıklarını…”

“Bipolar mı yoksa?”

“Yo değil ama böyle giderse olabilir. Dibe battıkça çıkmaya çalışıyor. İki kutupluluk işte.”

Kerem benden çok uzakta. Yardım istese yardım edemeyeceğim kadar uzak.

“Şimdi neredeyim bil bakalım.”

“Neredesin?”

“Sana bir mesaj atacağım. Hemen okuyabilir misin?”

Olur, dedim. Telefonuma mesaj geldi.

“Ardın sıra uzanan dağların üzerine çöken sis bulutları bana bir şeyler anlatmak istiyor olabilir. Durup durup köpüren deniz, sıktığım yumruğum, terleyen avuç içlerim, sağanak bir yağmura yakalanmış gibi titreyen bedenim bana bir şeyler anlatmak istiyor olabilir, fakat ben hiçbir şey anlamıyorum. Kendime olan kızgınlığım, öfkem aynalara düşman etti beni. Köşe bucak kaçıyorum.”

Bu bana beni anlatıyor sanki.

“Güzel şeyler düşle. Pozitif olmalısın…”

“Bunda kötü bir şey yok ki. Sıradan bir durum değil mi sence de?”

“Bilmem. Metaforlar beni korkutuyor artık.”

“Korkma. Ben de hayatta böyle kalıyorum. Bir gün kitabını yazacağım bu illetin.” Gülmeye başladı. “Ünlü isimler var, saymama gerek yok, biliyorsundur.”

“Türk ünlüler de var mı?”

Bir an sessizlik oldu. “Nurseli İdiz,” dedi. “Başka,” diye sordum. Sustuk. Sessizliği bozan ben oldum. “Bu aralar aşık olduğun biri var mı?”

“Geçici oluyor.”

“Neden?”

“Hasta olduğumu öğrenince uzaklaşıyorlar. Seni olduğun gibi kabul etmiyorlar. Bir süre sonra ben de onları unutuyorum. Aslında şimdi bir kız arkadaşım var. Aşık değilim ama seviyorum. Onunla ilişkimiz yürür mü, bilemiyorum. Kaygı duyuyorum.”

“Bu zaten hastalığın kendisi, kaygı bozukluğu.”

“Bak seni güldüreyim biraz. Bipo fıkrası gibi. Adamın biri iş görüşmesine gitmiş. Anlatmış her şeyi. Bir ara sözünü kesip ‘Atladığınız bir şey var mı? diye sormuşlar. O da şöyle demiş. Evimin balkonu.”

Güldük.

“Haydi  ben şimdi iş yerine geldim. Sonra görüşürüz. Kendine iyi bak.”

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*