KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER   –  17 Kasım 2023 / Cuma

KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER   –  17 Kasım 2023 / Cuma

Konuşamıyorum. Bir şeyler düşünmek de imkansız. Kelimeler yok. Yalnızca harfleri görüyorum. Kelimeleri görmeden düşleyemez miyim? Yazamaz mıyım?

Yağmur var. Rüzgâr henüz yok. Telefona mesaj gelmişti. Fırtına ve şiddetli yağış olacakmış; önlem almalıyım. Pencere altlarına bez koydum. Balkon kapısının altına da. Şimdi yağmur başladı; damlaların tıpırtıları camlarda ses buluyor. Fırtına ne zaman çıkar? Çatı uçar mı? Uçar. Çam ağaçları bile devrilir. Başım çatladı çatlayacak. Kelimeleri bulamıyorum ki anlatayım.

Harfleri yastığımın altına bırakıp yatıyorum. Kafama girer herhalde. Uyandığımda yani yazabilirim. Karadut yastığın yanına geldi. Kıvrıldı yattı. Başı başımda. Mırıldamaya başladı.

“Bütün gün evde yoktun. Geç gelecektin, haber vermeliydin. En azından yemeğimi koymalıydın. Kaloriferi de yakmalıydın. Ev bütün gün buz gibiydi.”

Alt kattaki pencereye vuruluyordu. Kalktım. Ben kalkınca ses kesildi. Pencerenin önüne gittim, perdeyi aralayıp aşağıya baktım. Sokak lambasının soluk ışığı altında iki kedi karşılıklı oturuyordu. Komşunun kedileri,  bu gece ev halkını uyandıramamışlar demek ki. Sokakta kalacaklar artık. Camı tıklattım. Başlarını kaldırıp baktılar. Gözlerini süzdüler. Bir miav sesi çıkardı biri. Diğeri de ona eşlik etti. Bizimkilere baktım. İki karaltı; biri ayak ucumda diğeri başucumda.  Tekrar yattım.

“Büyülü kelimelerin benim artık. Şimdi sen de benim gibi beş harfle yetin.”

Mırıldanması arttı. Karadut’u ayak ucuma yolladım. Yastığı kaldırıp baktım. Beş harf vardı. “Miyav.”

Karadut’la Eme yanıma geldiler. “Acıktık,” dediler. Hiç şaşırtmadı beni istekleri. Mutfağa geçtim. Peynir çıkardım, yumurta haşladım, iki dilim ekmek kestim. Oturdular yediler. Ben de yemek istedim ama bana koridoru işaret ettiler. Beş harfi kullandım. Mama kabına gittim, nasıl yiyeceğimi düşünürken…

Kendimi yatağımda buldum. Bizimkiler ortalıkta yok. Yastığı kaldırıp altına baktım. Bir şey bulamadım. Harflerden iz  yoktu. Kalktım. Mutfağa geçtim. Ağrı kesici aldım. Peynir ekmek yedim. Kediler de yanıma geldi. Onlara da mama koydum. “Tık tık tık,” sesleri geldi. Kaloriferler yanmaya başlamış. Petekleri dolaştım, hepsi açıktı. Hiç kapatmıyorum ki.

Salona geçtim. Biraz okudum. Aradığım kelimeler okuduklarım arasında yoktu. Ama hatırlıyordum. Dün aklıma gelmeyen her düşünce kafamda dolanıp duruyordu. Doktorumla konuşurken, devlet hastanelerine gittiğim zamanları anımsamıştım.

Bipolarlar olarak aynı doktorun sırasında bekliyorduk. Bana sıra geldi, içeri girdim. İyi olduğumu söyledim ama inandırıcı gelmemiş olmalı ki gözlerimin içine baktı. Sonra bilgisayarına… “Son olarak bizden rapor çıkarmamışsınız. Normalde rapor yazmamam gerekir. O hastaneden almalısınız. Şimdi vereyim ama…” Başka nereye gidebilirim, diye geçirdim içimden. Bir şeyler söylemeliydim, susmamalıydım. “Teşekkür ederim,” çıktı ağzımdan. Beş dakika dolmadan dışarıdaydım.

İri yarı tombul bir delikanlı ağlamaklı çıkıyordu dışarı. Ağlıyordu belki de. Hasta olduğu için doktora gidemediğini ve ilaçları eczaneden ödünç aldığını söylüyor, “Borcum var, borcumu nasıl ödeyeceğim?” diyordu. “Doktor reçete yazmadı mı?” diye sordu biri. “Geçmişe dönük ilaç yazamıyormuş. Param yok, nasıl ödeyeceğim borcumu?” dedi ve…

Nasıl da öfkeliydi sekreter kadınlar. Hizaya getiriyorlardı hastaları. Deli muamelesi gördüğümüzü düşünmüştüm. Bir şey söylesem ya da kızsam onları haklı çıkaracaktım. Kimseden ses çıkmamıştı.

Doktorumdan yıllar önce alıp okuduğum kitabı tekrar ödünç alıp alamayacağımı sordum. Verebilirmiş ama uzun zamandır o kitabı görmemiş kütüphanesinde. Yerinden kalktı, kütüphanesinin önüne geçti. Kitaplara baktı. Benim kitabımı gösterdi. Sonra da başka hastalarının kitaplarını gösterdi. Hepsi de adına imzalanmıştı.

Yağmur dinmiş. Sessiz içerisi. Sessizliği sevmiyorum. Kaygılanıyorum. Kitabı açtım, yüksek sesle okumaya başladım. Eme koltuğun tepesinde kıvranıp yattı. Karadut, ısınmış kalorifer peteğine asılı yatağında yumak oldu.

Karakterin dinginliği altında yatan uyanışların sinsiliği beni irkiltti. Normal görünen her şey, her an yitirilebilir. Belki hatırlayıp yazmak istediğim cümleler için gerek duyduğum kelimeleri bulmamam gerekiyordur.

Martılar, kediler, kargalar ve uçak sesi…  İçerisi ısındı. Kıvrılıp yatmak var. Beş harf yeter, vurgulamaları doğru yaparsam.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*