KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER – 14 Ekim 2023/ Cuma
Günüm, kedilerle birlikte miskinlikle geçti. Okumalarımı düşünüyordum. Okuduklarım bana birçok şeyi anımsatmakla kalmıyor, hayal dünyasına kapılarını açıyordu. Çocukluğum üzerine yazdığım her şey kurguydu. Elime geçen bir fotoğrafa hikâye yazmak gibi. Geçmişe dair anlatılan kırık dökük cümleler, hatta kelimeler. Bana özel heybemdeki hikâyeler bitti. Bir daha değişmeyecek şekilde son nokta da koyuldu. Bu anlatıların değişmesi için bir fırın kitap daha okumam gerekecek. Ömrüm yeter mi, bilmiyorum. Hikâyelerimin sonları okur için olmasa da benim için nakavt oldu. Boş. Farkındalık sonrası artık o kişi değilsinizdir. Yeni bir yolculuk başlamıştır. Yeni bir konu. Yeni bir soru. Kafa karıştırıcı şeyler. Bunlar da biterse ne olur? Yani yolculuk erken sona erer de buymuş hay aksi, boş, denirse. Tek başına huzur olur mu? Yoksa bundan sonra mı başlar huzursuzluk?
Dönüp dolanıp aklımda kalan, defalarca okuduğum öyküleri anımsıyorum. Bir lamba görerek biten bir öykü. Ölmek isteyen horozu simge olarak seçen ve öten nine. Ve başka öyküler. Sanırım altı öykü birden düştü aklıma. Farklı zamanlardaki okumalarımdan farklı anlamlar çıkarıyorum. Kendiniyazmakta da tekrar yapılan okumalarda farklı anlamlar çıkar sanırım. Acaba yeni baştan yazmayı düşünür müyüm? Bilmiyorum. Okunmak için kitap dosyası olması için belki deneyebilirim ama ben başka bir yolda yürümek istiyorum. Bilmediğim ve merak ettiğim siluetleri görünen bir yer; bir orman olmalı. Şimdi aklıma gelen orman, Belgrad Ormanları. Hatice Eroğlu’nun bu orman için kaleme aldığı dosyayı anımsıyorum; onun ormanı betimleyişini; bir siluet; Tonya’da kaybolma korkusuyla ilerlediğim orman gözlerimin önüne geliyor. Nefes kesen cinsindendi. Benim ormanımı anlatabilmek için başka kitaplara yöneldim. Öğrenmek hoşuma gidiyor.
Zeytin Büyücüsü’ne ara verdim. Okumalarını da askıya aldım. Notlar almayı sürdürüyorum.
Okumak farkındalık yaratıyor ve olaylar ve öncesinde olanlar sona ulaştığında geriye dönüp baktığında aynı olmuyor. Anlamını yitiriyor. Buna “boş” mu demeliyim? Bir ışık yanıyor ve sönüyor. Karanlık da olsa artık odayı biliyorsun. Işığın olmasına gerek kalmıyor. Korku yok. Korku boşmuş.
Bu gece bunlar var. Kediler de farkında olurlar mı bazı şeylerin. Özellikle korkularının, mutluluklarının, sevmelerinin… Eme birçok korkuyu yendi. Karadut, eve ilk geldiği gün, peşine takılıp anne sevgisi gösterisi; sevme. Öyle bir sevgi ki bana kısa bir zaman bile ayırmamıştı. Şimdi şimdi yanımıza geliyor, sevdiğini gösteriyor ve bizden de sevgi bekliyor. Karadut’u daha farklı seviyor. Ayrı odalarda olduklarında, kızı miyavladığında hemen kalkıyor ve yanına gidiyor; koruyup kollayan. Nedense sevgi denilince aklıma anne sevgisi geliyor. Oysa bir de baba sevgisi var. Bunu pek dillendirmiyoruz. Daha çok anneleri eleştiriyoruz. Annelerden çok şey, pek çok fedakarlık bekliyoruz. Eme bir baba gibi sevdi Karadut’u; doğrusu bu. Sevilmeye zaman ayırmadı; fedakarlık. Zaman zaman ikisini minderlerinin üzerinde güneşin altında kol kola uzanmış yatarlarken buluyorum. Hatta onları birbirlerinin tüylerini temizlerken yakalıyorum. Boş birçok şey. Hayat akışına devam ediyor, kendimin dışında bir güç. Rutin bir hayat. Kitaplar ve kediler. Dostlar, arkadaşlarla buluşmalar; geziler. Sinemalar. Kalabalığa karışmak. Ama iş çıkışlarında dışarıda olmak, toplu taşıma araçlarında yer almak beni utandırıyor. İşinden okulundan yorgun dönen insanları görünce; üst üste yapılan yolculukları…
Kediler beni bırakıp gitmediler. Koltukta uyuyorlar. İki kara parçası. İki küçük adacık. Az sonra üç ada olacağız.
Yazmak istemeyip de yazmak ortaya ne büyülü sözler döküyor. Nermin Şenol sen yazmak istemeyişlerini hep böyle yaz.
Teşekkür ederim Hatice Eroğlu. Yazmaya devam. 🙂
“Bu gece bunlar var. Kediler de farkında olurlar mı bazı şeylerin. Özellikle korkularının, mutluluklarının, sevmelerinin…”
Onlar dedektör gibi. Yazmaya devam Nermin Şenol :))
Nalancığım canım çok teşekkür ederim. Hayvanlar bizlerden çok daha iyiler. Evet. Yazmaya hep birlikte devam. :))