KİTAPLI KEDİLİ – 18 Ekim 2023 / Çarşamba
Yazarken nasıl yazacağımı düşünmek, ılımlı nasıl olunabilir diye silip silip yeni baştan yazmak. Konuşurken yaptığım gibi. Dostlarımın yanında kendimi özgür hissediyorum. Aklıma geleni düşünmeden söyleyebiliyorum. Yanlış anlaşılma kaygısı taşımıyorum. Yazı bir silahtır. Silahlardan nefret etmekle kalmıyor çok da korkuyorum. Elime geçen bu kalem de korkutuyor beni. Bir gün elbette tam isabet edeceği inancım var. Silah o zaman kime nereye doğrultulur bilmiyorum. Bugüne kadar yazdıklarımı yaşadım. Şimdi yaşadıklarımı yazıyorum. Ne tuhaf ama.
Pisliksin. Pislik. Bana pisliğinle pisliğimi hatırlattığın için pisliksin. Ben de savaşlarla büyüdüm. Savaşma gerekçeleriyle… Hayatta kalmak için, savaşa savaşla. Pisliksin.
Karadut köşesine çekilmiş uyuyor. Yumak olmuş. Kara yumak. Eme de uyuyor yastığıma dayanmış. Uyanıyorum, yastık ıslak. Terlemişim. Yastığı ters çeviriyorum.
Huzurlu bir yaşam yok bu şehirde. Herkeste bir telaş bir koşuşturmaca. Yüzyıllarca olduğu gibi, hiç değişmeyen.
Kurban bayramında kurbanı kendisi keserdi babam. Sabah namaza gider, dönünce kurbanın kesilmesi için hazırlıklar yapılırdı. Kurbanlık yere yatırılıp ayakları bağlanana kadar başında olurduk. Babam bıçakları bilerdi. Duasını ederdi. Sabah kahvaltısında kavurma olurdu. Yanlarından uzaklaştırılırdık. Yazmaktan bile çekiniyorum. Ya çocuklar et yemekten vazgeçerse. Hayvanları ve ölülerinin etlerini hiç dile getirmedim. Belki şimdi tam zamanı söylemenin. Et ateş pahası. Bazen başımı çevirir, boğazı kesilmiş hayvanın can çekiştiğini görürdüm. Başı gövdesinden ayrılınca bakardık. Bizi suikastları, savaşları izlememize mi alıştırırlardı? Artık et kokusu, hele de pişirirken, çok kötü geliyor.
Kitap! Her bölümü ayrı bir duygu uyandıran, farklı bir okuma deneyimi sunan Ulysses’i okumak hoşuma gitti. Öyle gerçekçi ki bir günümü benzer deneyimlerle zenginleştirdiğimi ama bunun farkına varmadığımı hissettim. Yazdığım saatler değişmediğinden olsa gerek hep aynı duygu ile uyumla yazıyorum. Farklılaştırmaktan çok tek ses elde etmeye çalışıyorum. Böyle okumak kolay oluyor. Yazması da zor zaten. Eskiden inişli çıkışlı yazmaya çalışırdım. Notaları olurdu, kimi zaman bangır bangır bağırırdı. Sonra inişe geçerdi tonu. Mırıldanırdı. Gülerdi. Ağlardı. Duygu durumu dengelenip durulunca öyle yazamaz oldum. Bu sabaha karşı yazılan yazılar hep aynı tınıda. Uykusuzluktan şaşkın, ne yapacağını bilemez bir halde. Kalabalıkların arasında kaybolmaktansa yazının kitabın arasında kaybolmak. En azından yazılanlara nefes oluyor bu okumalar. Gerçek dünyaya, gözlerini yeni gözlerle birlikte açıyor. Kitabı okumak istiyorum ama saat geç oldu. Artık rüya zamanı. Bugün taşınan kaygılar her neyse rüyalarla onarılacak. Uyanıldığında anımsanmayacak belki ama sakinleştirmiş olacak. Kabus görülmediği sürece.
Öykü yine kaldı.
Bir yanıt bırakın