KİTAPLAR SAYFALAR HİKÂYELER  –     10 Haziran  2024 / Pazartesi

 

KİTAPLAR SAYFALAR HİKÂYELER  –     10 Haziran  2024 / Pazartesi

Bir rüyaya dalmak üzereydim ya da öyle olmasını istemiştim. Sorular sorular sorular… Yanıtlardan daha önemli midir her zaman?

Aslında bir öykü yazacaktım, çünkü giriş paragrafını bulmuştum. Soruyla başlıyor ve sorularla devam ediyordu. Ben bilgisayarı açıncaya kadar, kurduğum cümleler dağıldı.

Bugün, Yüzük Kardeşliği kitabı üzerine konuştuk. İnternetten birçok değerlendirmeye ulaşabiliyoruz. Doğrusu bu okuma benim için güzel bir deneyim oldu. Okuma sürecinde, doğa betimlemeleri beni çok etkiledi. Altını çizdim birçok cümlenin. Tekrar eden bir cümle en azından ben görmedim. Dikkatimden kaçtıysa bilmiyorum. Kitapta yaratılan Orta Dünya’yı betimlemesini çok etkileyici buldum.  Karakterlerden Tom Bombadil’i sevdim. Bombadil ile kalmak sıkıcı olabilir, yani uzun süre onunla yaşamak istemeyebilirim. O herkesin efendisi. Kendi dünyasındaki herkesi tanıyor, kimin ne yapabileceğini biliyor ama onların efendileri değil. Çocuk öyküsü için bir karakter olabilir mi? Hırssız, hoşgörülü, sevgi dolu…  Doğayı tanıyor, üzerinde etkili olabiliyor, ama insan ırklarının üzerinde bir etkisi olmuyor. Çünkü onların hırslarını, savaşlarını, aralarındaki anlaşmazlıkları anlamak istemiyor. İstese gücü yeter miydi? Yüzüğü parmağına geçiriyor ve ben bekliyorum ki görünmez olsun. Ama o öyle güçlü bir karakter ki, yüzüğün etkisi olmuyor. Yaşadığı yeri diğerleri vahşi bulsa da insan ırkının vahşiliği yanında hiç kalıyor. Keşke burada, sıkılmadan uzun süre kalabileceğimi hayal edebilseydim.  Yapamadım. Macera, heyecan, korku arayan insanlarla birlikte, bilinmez bir yolculuk için evinden ve o topraklardan ayrıldım. Ayrılsam da aklım orada kalmış. Yazarın, onun dünyası hakkında daha fazla yazmasını isterdim. Birçok fantastik romanlara ilham olan bu kitap Bombadil karakteriyle de ilham verici olmuş mudur acaba? Tolkien büyük bir yazar, elbette bir düşüncesi vardı onu yetişkin romanına eklemesinde. Çocuklarına anlattığı masallardan çıkıp gelmiş, romana yerleşmiş olmalı. Belki de büyüyen çocuklarının nasıl da yetişkin olup vahşi insanlar arasında yaşamayı tercih ettiklerini göstermiştir.

Kurgu kitaplar hayal dünyamı genişletiyor. Benim de zihnimde bir dünya şekillenmeye başladı. Önceleri boş sayfa vardı. Sonra gökyüzü kapladı sayfaları. Ardından toprak belirdi. Bitkiler, hayvanlar çoğaldı. Çok sonra da insanlar karakterleriyle yerlerini almaya başladı.

Bizim oralardaki Nif Dağı’nı anımsıyorum. Uzaktan bakışımız. Üstüne de Karadeniz’in ormanı canlanıyor da karışık bir yer oluyor zihnimdeki görüntüler. İkisinden alınmış ama ikisi de değil. Dağın doruklarına, bir Keçi Kalesi surları yerleşiyor. Yüzyıllarca ayakta kalmayı başarmış kale. Dağ eteklerinde delice zeytinler… Kitabım hakkında bu kadar bilgi yeterli. Bombadil’e geri dönecek olursam, onu kendi dünyama alıp tanımayı istiyorum. Ne zaman? Bilmem.

Zaman zaman olduğu gibi bu aralar da “neden” sorularına takıldım. Hevesim kırıldı. Ne olacaktı okuyup yazıp? Yapacak bir işim olmadığı için kendime iş arıyorum, dedim. Bu yüzden de okuyup yazıyorum. Eğleniyorum.

Bombadil, babam da olabilir pekala. Zeytin ağaçlarının olduğu bir tarla, büyük ovanın içinde. Bizim küçük vahşi dünyamız. Ayrıkotları, dikenler, böğürtlenlerle verilen mücadele. Çitlembik ağacının koyu gölgesi, ip gibi uzayıp giden raylar, meyvesini yediğimiz ahlat ağacı. Biz istediğimiz için ip üzerinde gittik ve her sıkıştığımızda Bombadil’i çağırdık.

Tom Bombadil, Tolkien’in çocuklarının oyuncağıymış ve adı da buymuş. Elbette bir gün, çocuklar ondan sıkılmış. Geriye masalı kalmış.

Her okur için, hayal dünyası farklı olur. Yaşadığı her ne ise ondan etkilenir dünyası. Seçmediği bir coğrafya, toplum, aile, din ve eğitim. İşte bu da benim dünyamdan esintiler. Öğrendikçe uçsuz bucaksız bir dünyada, evrende olduğumu görüyorum; bilimsel olarak da bu muhteşem evren gösteriliyor. Mavi gezegen, dev güneş. Tek kişilik bir gezegende yaşamak ister miydim? Küçük Prens… İçimde dönen dünyayı yeni keşfetmeye çıkmışım gibi. İşim gücüm bu benim. Orhan Veli… Kendime ait cümle kuramadım gitti bu paragrafta. “Gökyüzünü boyarım her sabah/ hepiniz uykudayken…”

Günümüz çocuklarının, ekranların görüntü bombardımanları altında büyümeleri, onları nasıl yetişkinler haline çevirecek hiçbir fikrim yok. Hepi topu okuduğum birkaç kitapla, yaşadığım ilçeyle, akşam on ikide yayını sonlanan TV programıyla büyüdüm; ben oldum. Bomba, Kaşağı, Küçük Besleme ile korktum. Çocuk Kalbi’yle eğildim henüz yaşken. Çeviri kitaplar bir çocuk olarak bana, farklı dünyalar sundu. Dünya bir başka olabilirdi. Yokmuş meğer. Ben de yalancısı oldum onların…

Gandalf yüzüğü taksa, çok güçlü olabilir ve yüzüğü yok edebilirdi. Ama büyücülüğünün yüzükle birlikte sınır tanımayacak olması onu korkutuyor olmalı. Güç istenci, daha da fazlası…

Ben merakla başladım yola… Umarım gerçekten huzur, hoşgörü ve sevgiyle sürer. Bugün birkaç kez fizyolojim hopladı. Çocuk Kalbi’ni okuyayım, dedim. Neden okuyorum, yazıyorum, diye tutturdum. Neyse ki uzun sürmedi. Alberto Manguel’in Merak adlı deneme kitabını açtım. İçime su serpilmiş gibi ferahladım. Çocuk Kalbi’ni okumayacağım. Başka kitap adları ilgimi çekiyor. Ağaçlar mesela. Hangi rafta diye düşünüyorum. İkinci okuyuşum olacak. Bıraktığım yerde buldum. Yüzyıllar boyunca ağaçların yeri çok başka olmuş. Bugün ise baltalar elimizde, kalın ip belimizde giriyoruz ormana, biz ormana. Ya hayvanlar… Emo bir puma, Karadut onun kızı. Yuka bir ağaç oldu. Kitaplar orman… Onlardan yapraklarının hışırtısını dinlemek güzel.

Bitti.

“Ey okur, Tanrı yararlandırsın seni

Okuduklarından, ama yine de kendi kendine

Karar ver, gözlerim kuru kalabilir miydi?”  Cehennem/Dante

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*