GÜNLÜKLER – 9 Şubat 2021
Çocuklarla sınıf içinde yaptığımız yazı çalışmaları üzerine Yusuf beyle bir sohbetimiz olacak. Üç ay öncesinden hazırlandım. Daha doğrusu hazırlanacak bir şey yok. Kitapları dolap köşelerinden çıkardım. Basım tarihlerine göre sıraladım, kitapların sayfalarını çevirdim. Vay be dedim, çocukların çizdiği resimler bile var, dedim. İç geçirdim. Anılara uzandım. Anlatacak çok şey var, yarım saat yetmez bile dedim. Yazmadım, not almadım. Başka yazılarıma ağırlık verdim. Ne zaman ki Yusuf Bey soruları bana ulaştırdı beni bir düşüncedir aldı. Bu sorulara ben olarak yanıt verebilirim ama çocukların yerine yanıt verebilir miyim? Yazı çalışmaları yaptığımız çocuklar adına bir şeyler söyleyebilirim ama bugüne şimdiye yanıt olmaz ki. Çalışıyor olsaydım yanıtlarını araştırırdım. İşe başladım. Peki ne yaptım?
“Soruları nasıl yanıtlayacağımı bilmiyorum. Yanıtlar yalnızca benim düşüncelerim olabilir. Çocukların yerine bir şey söyleyemem. Nereden başlamalıyım?”
“Sorular ne?”
“Çocuklar ne yazabilir? Yazılarında neler bekleyebiliriz?”
“Kompozisyon yazabilirler. Şiir, mektup, günlük yazabilirler. İstediklerini de yazarlar. Ne yazacaklarını biz söyleyemeyiz.”
“Yazabilmeleri için söylemen gerekir. Deneyimsiz olduklarını düşün. Şimdi sen deneyimlemiş bir olarak yazıyorsun. Ne yazacağını biliyorsun.”
“Neye göre yönlendirme yapacaksın? Amacın ne? Neden yazdırıyorsun?”
“Çok basit. Bu Milli Eğitim’in Müfredatında var. Ama bugün web sayfasında aradım bulamadım. Kendini ifade edebilir, farklı düşüncelere saygı duyar, hoşgörülü olur, problemleri çözer… Sana daha da sayarım da unutmuşum. O yüzden web sayfasına girdim ama bulamadım. Yıllık ve günlük planları okudum. Türkçe dersinin yani. Dördüncü sınıfta yazı çalışmaları hep aynı kazanımlarla işleniyor. İşlenenler de aynı. Aradığım amaç ve hedefler nereye kayboldu bilmiyorum. Araştırmam gerekir.”
Ah nasıl da unutmuşum her şeyi. O zamanki yazı çalışmalarını şimdiki zamana uyarlamak da çok zor olmalı. Zamanla birlikte çocuklar da değişti.
“Tamam. Bu hedeflere yazı çalışmalarınla kazanıldığını nereden biliyorsun? Bunu nasıl ölçüyorsun?”
Şaşırdım. Bana göre çok saçmaydı. Ölçme ve değerlendirmeyi ben kendi bildiğim gibi rastgele yapmıyordum. Bunlar da müfredatta yer alıyordu. Nasıl ölçeceğimi de gösteriyordu. Ayrıca yazı çalışmalarını nasıl yönlendireceğimi de okuyarak öğreniyordum. Zehra İpşiroğlu, Necdet Neydim… Eğitim üzerine yapılan araştırmalar, yazılan kitaplar…
“Bunu bana müfredat gösteriyor.”
“Her öğretmen aynı şeyi mi yapıyor?”
“Hayır. Aynı şekilde yapmıyor.”
“Nasıl yapıyor?”
“Bilmiyorum ama herkes yapamıyor. Öğrencilerim kendisini yazar diye boş saatlerde sınıfıma girmeyen öğretmen vardı. Öğrencilerimin kendi sınıfına girmesini de istemezdi. ‘Söyle beni yazmasınlar’ dedi bir gün. Ben bu çalışmayı yapabilmek için okudum, araştırdım.”
“Eğitim fakültelerinde bu veriliyor mu?”
“Ben nereden bileyim? Verilmiyor diye biliyorum. Hepimizin bildiği yani.”
“Nasıl bir yol izliyorsun?”
“Örneğin seninle yapalım. Sana bir cümle vereceğim, devamını sen yazacaksın. Yani anlatırsın.”
“Tamam.”
“Çantanı sırtına attın… Olmadı. Şöyle olacaktı. Çantasını sırtına attı, trene atladı.”
“Trene atladı. Sınıf arkadaşını gördü. Derken öğretmeni de sınıf arkadaşları da trendeydi…”
“Yalnız olmaktan korktuğunu düşünürüm. Tek başına düşte de olsa yolculuğa çıkamadın.”
“Ne ilgisi var? Ben böyle yazmak istiyorum.”
“Üniversite öğrencilerinin yazdığı yazıları okudum. Hemen hemen çoğu kendi yaşlarında birisini yazmış ve birçoğu da trenden inmiş. Yola devam edenler hayal bile kuramamışlar. Nereye gidiyorlar? Gittikleri yerde ne yapacaklar? Korkuları ağır basanlar geri dönmüş işte.”
“Hayal kuramadıklarını biliyorum.”
“Bu çocuklar için de geçerli. Ben de yazıyla hayal etmelerini ve yazmalarını istiyorum. Yazıda da olsa özgür olmalarını istiyorum.”
“Gitmek özgürlük mü? Belki kalmayı tercih ediyor.”
“Gitmek özgürlük. Metafor yani.”
“Onun metafor olduğunu nereden bileceğim?”
İşi gittikçe zorluyordu.
“Tamam. Sen kazandın. Yetişkin olduğun için sürekli karşı çıkıyorsun.”
“Çocuk da karşı çıkabilmeli. Senin söylediklerini kabul edecek diye bir şey yok. Hatta kabul etmemeli de.”
“Ben yönlendiriyorum ama onu dinleyerek yapıyordum. O deneyimsiz ben deneyimli olduğum için ne konuşacağımı biliyordum. Ne istediğini anlıyor ve ona göre de yanıt veriyordum.”
“O zaman herkes kendi istediği gibi eğitim verecek. Bu doğru değil ki.”
“Evet. Müfredat o yüzden var. Ama bugün müfredatta daha önceki yıllardaki amaçlar yok.”
“Müfredatta bir şey kalmadı.”
“Sen kazandın. İyi bir konuşma yapamadım.”
“Yoo güzeldi.”
“Uzun zamandır üzerinde düşünmemişim. Şimdi düşününce afalladım kaldım. Açıklamalarım çok basit kaçıyor. Çocuklarla çalışmak biraz böyle yapıyor.”
İşte böyle bir gün daha bitmişti.
Bir yanıt bırakın