GÜNLÜKLER -47-
Sanırım sonu yazılmamış ilk öyküyü dinlediğimde on sekiz yaşındaydım. Bir edebiyat dergisinde çalışmaya başlayan genç bir erkek. Anlattığı Portakal Suyu hikayesiydi. Pastanede oturmuş sanırım çay içiyorduk. Hikayenin devamını sordum. Anlatmadı. Bu hikayeyi yazabilmek için yaşamak gerekiyormuş. Öyle de yaptım, yaşadım ama hikaye bitmedi. Gerçek hayatımda her zaman yeni yeni hikayeler anlatıldı ama hepsi de ilk hikayede olduğu gibi yarım kaldı.
*
Eco’nun kitabının sonunda yazdıkları beni çok etkiledi. (Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti)
“Öylesine mutluydum ki, o an ölebileceğimi, ne olursa olsun öteki anların bunun yanında çok çok yersiz kalacağını hissettim (neredeyse istedim ölmeyi). Ölebilirdim çünkü artık hayatımda okuduğum öykülerin en güzelini yaşamıştım, belki de herkesin yüzlerce kitabın sayfaları arasında ya da sinema salonlarının perdesinde aradığı öyküyü bulmuştum; kahramanları ben ve yıldızlar olan bir anlatıydı bu.”s.160
Bu duyguyu iki kez yaşadım. İkisinde de trafikteydim ve yakıcı olmayan bir güneş batmak üzereyken yüzüme vuruyordu. Gördüm. Daha sonra defalarca geçtim o yoldan, yeniden görmek istedim, göremedim. Dünyanın güzel yanıydı ve o an ölünebilirdi. Anlatılacak hiçbir şey kalmamıştı.
*
“Biz yetişkinler de kurmaca anlatılar aracılığıyla gerek şimdinin gerek geçmişin deneyimine biçim verme yeteneğimizi geliştiriyoruz.”s.150 (Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti)
Hiç kimsenin yalnızca şimdiki zaman içinde yaşamadığını okurken birden zihnimde belirdi bazı geçmiş. Ne denli hızlı akıyor görüntüler, sessizce.
Bazı romanları yeniden okumalıyım, diye düşünüyorum kitabın bir başka sayfasındaki bir başka cümlesini okuduğumda. Nasıl iyi okur olunur, öğrenmeye çalışıyorum. Aslında bütün okuma şekilleriyle oynamalı. Okumak bir yaratıcılık gerektiriyorsa, bir oyunsa eğer oynayalım. Bunun için roman okumalıyım. Anlatısında gerçekliğini sorgulamadığım masallar okumalıyım. Masalsı romanlar.
Manguel “…ütopyacı ideal çoktan kendi gölge imajına dönüşmüştü; distopya, en kötü niteliklerimizin etobur bitkiler gibi doludizgin çiçek verdiği yer.”s.42 (Okuma Günlüğü)
“Belki de, bir kitabın bizi çekmesi için, yaşantımızla kurgunun yaşantısı arasında –bu iki imgelem; bizim imgelememiz ile kitabın sayfasındaki imgelem arasında- bir rastlantılar bağlantısı kurması gerek.”s.27 (Okuma Günlüğü)
“Biz yalnızca görmeyi beklediğimiz şeyi görüyoruz.”s.25
Neden bir günlük tutmalı diye soruyor. ““Duygusal fantezime sürekli gerçeklik kazandırmak için.””s.21
Birbirimize anlattığımız hikayelerimiz, dinlendikçe gerçeklik kazanıyor. Yıllardır söylüyordum ama nasıl bu kadar emin olabildiğimi bilmiyordum. Çocukların günlük tutmasını istiyor, kötü olayları kavgaları şiddeti yazmamalarını söylüyordum. Bunlar unutulmaz şeyler. Önemli olan değişimi, gelişimi izlemek. Bizi biz yapan… Bu da bir kitap adı. Bizi Biz Yapan Hikayeler.
*
Hava çok sıcak. Okumak kadar yazmak da zorlaşıyor.
Kırmızı Motosiklet’i, birkaç kuramsal kitap okuduktan sonra kaldığım yerden Altıncı Mektup’tan devam edeceğim.
Bir yanıt bırakın