GÜNLÜKLER -39-

GÜNLÜKLER -39-

Fatma Akerson’un Kırmızı Motosiklet anlatı kitabından ilk mektubu okudum. Daha okurken düşündüm Julio Cortazar’ın öyküsünü. Aklımda kalan gece eve girmeye çalışan bir at ve kadının korkuları. Büyülü gerçekçilik.

Bugün Cortazar’ın kitabını çıkardım. Ayakizlerinde Adımlar, ilk öyküsü Yaz. Okudum tekrar. Önceki yıllarda da okudum. Yoğun bir öykü. Altı çizilse cümlelerin olanaksız, paragraf olduğu gibi bağlı birbirlerine. Bir cümle önceki ve sonrakine bağlı. Yanlış bir şey yazmak istemem ama ben bu öyküyü zaman ve mekan olarak dünyada bir yere koyamadım yine. Kendi dünyası var, anlaşılmayı bekleyen. Gerçek dünya ile bağıntısı olan kadın, erkek ve çocuk. Onların yaşamları geçmişleri cümlelerden dolduruluyor. Yani bir erkek, bir kadın, bir çocuk gerçek dünyaya yerleşebilir, zaman düşünülmeksizin yani şimdiki zamana yerleşebiliyor. Mutsuz kadın, erkek, çocuk. İletişimsiz ilişkiler. Tuz, at, mutsuzluk…

Kırmızı Motosiklet, Birinci Mektup’ta da tuz, at, mutsuzluk anlatısı var. Aşk da yer alıyor, dört beş yaşlarındaki anlatıcı bunu yazıyorsa, bunu, Cortazar’ın Yaz öyküsü ile birleştirebiliyorum.

Birinci Mektup çok yoğun. Bu öyküde de cümleler birbirlerine bağlı, bütünleşiyor. Çizdiğin bir yeri şöyle, 15-16 yaşlarında genç erkek üst kattaki iskeleden düşüyor ve çocuğun üzerindeki izlemini,

“Kanı da öğreniyorsun, yeniyetme delikanlının kanayacağını da. O çocuk ölmedi, kurtuldu, ama başkaları öldü, kanayarak. Çok gençken…” s.15

Tuz ile bir bölüm aldım; “Artık eskisi gibi yüzemiyorum, nefesim yetmiyor. Olsun ama, bir kez suyu ve tuzu tatmışsan, izi bedeninde kalır. Büyülü bir izdir, onu öğrenirsin ve beklersin.”s.15

At ile bir bölüm; “Küçük kızlar tek boynuzlu atları bırakıp gittiler, şimdi başka hayaller kuruyorlar. Tek boynuzlu sütçü beygirleri saklanacak hiçbir minik hayal bulamadan yok oldular.”s.15

“Korktum. Korkuyu bir yaşayınca, sonra hep bekliyorsun. “Aspettando la paura!” İtalyancası daha güzel.”s.14 (Korkuyu Beklerken, Oğuz Atay’a da bir selam var.)

Altını çizdiğim yerler var, birbirlerine bağlı onlar da. Son cümle ayrı bir öyküye uzanır. Belki öznel bir  öykü olabilir.

“Yalnızca büyürken neleri nasıl beklediğimi, bizim denizimizi (Mare Nostrum) nasıl öğrendiğimi ucundan azıcık anlattım, hepsi bu.”s.16

Bu büyülü öykü büyülü kendi öyküme uzanabilecek mi, bilemiyorum. Hatta anlamak için birlikte okuduğum diğer öyküyü de sayarsam iki büyülü öykü demeliyim.

Bir öykü iki yazar. Bir de… Ne buldum internette.

Mare Nostrum (Latince: Bizim Deniz) Akdeniz için Romalılar tarafından kullanılan bir ad. Mare Nostrum, Can Yücel’in Deniz Gezmiş için yazdığı şiir. Mare Nostrum, Vicente Blasco Ibáñez tarafından kaleme alınmış roman.

(Yazarın Türkçe’de Mahşerin Dört Atlısı adlı romanı olduğunu öğreniyorum.)

Okuduğum ilk mektup ne çok anlatılara kucak açmış, selamlamış. Benim bilmediğim, bilemeyeceğim kim bilir neler var daha.

Bu yazıda bir şey aklımı karıştırdı. Acaba çözümleme yapılmasa mı? Okura mı bırakılsa. Ama bana okuduklarımı anlama çözümleme yorumlama cesareti veren ve yol gösteren eleştirmenlerin ve kuramcıların çalışmaları oldu. Fatma Akerson da bu yola ışık tutan bir yazar, kuramcı. Yazdıkları bu nedenle benim için çok önemli. Metinler arası yolculuklarını izlemek ve anlamaya çalışmak güzel.

İlk Mektup’ta Cortazar’ı anımsamak benim için şans. Çünkü okuduğum her şeyi anımsamam. En azından kitabı hatta yazarını unuturum. Kitabı da hemen kütüphanede buldum. Şans.

Bir öykü var bir daha bulamadığım. Aklımda kalan şöyle. Bir erkek var. Bir kıza aşık oluyor. Birbirlerine aşık oluyorlar. Erkek kıza bir çiçek gönderiyor; kaktüs. Kız bunun üzerine gidiyor. Çiçek kaktüs olduğu için. Çok sonra öğreniyoruz ki erkeğin içine doğduğu kültürde kaktüs vermek evlenme teklifi etmekmiş. Anımsayan varsa, rica edeceğim. Tekrar okumak isterim.

İlk Mektup da, Yaz öyküsü gibi unutulmayacak öyküler arasında olacak. Ama Yaz öyküsünü görselleştirebilmiştim. İlk Mektup görselliği biraz zayıf kaldı.

*

Eski dönemlerde sanatçılar bir araya gelir, sohbet ederler, tartışırlarmış. Bu sohbetler eserlerini daha güçlü kılmış. Bugüne kalıcılıkları ve birlikte anılmaları ne güzel.

Yarın biz de dört kadın yazar buluşacağız. Şanslıyız yine de.

Bir telefon görüşmesinde kadınların edebiyata 12.yy’da girdiklerini, 14.yy’da temanın aşk olduğunu söyledim. Kadınlara nasıl davranılacağı vs. anlatılıyor vs. Düşünebiliyor musun?

Bugünlük böyle. “It’s magic.”s.15

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*