GÜNLÜKLER -37-

GÜNLÜKLER -37-

Acaba açık, anlaşılır bir şekilde ifade edebilecek miyim, düşüncesiyle yazmaya başlıyorum.

İnsan bir amaç için  yola çıkar. Bu amaç daha sonra başka amaçları da beraberinde getirir. Amacım herkesin kendi tarihini yazmasıydı. Bunu kendimle başladım. Sayfamın açılışından bugüne kadar yazılar izlendiğinde bu öznel yolculuğun nasıl bir gelişim gösterdiğine tanık oluyorum ben de. Şaşırıyorum. Gerçekten şaşırıyorum. Bu kadar açık olmak gerekir mi bilmiyorum, sonuçlarını henüz kestiremiyorum. Her zaman yolunuza engeller setler çıkar. Şimdiye kadar yazıyla ilgili geri dönüş almadığımdan bilmiyorum. Bildiğim dostlarımın ne kadar sabırlı oldukları. Güvendikleri. Bir hayata anlam katmak bu. Benim hayatıma anlam kattılar. Yazı da okumalar da yeni bir anlam kazandı benim için.

Daha önce yazmıştım, kişisel tarihin yazılması kayıt altına alınması gerektiği. Çünkü tarih verilenlerden ibaret değil. O tarihi yazan yine bireyler. Güvercinler Gittiğinde kitabı burada da yerini alıyor. Bir kadının kişisel tarihi, tarihin onun üzerindeki etkileri. Ezilenlerin verdiği mücadelenin geri saflarında kaldığı düşünülen bir kadın. Yaşama mücadelesi veriyor. En çok hoşuma giden bir cümle olmuştu. Maddi olanakları artık olan kadın yıpranmış geceliğini giyiyor, boynuna kadar bütün düğmelerini ilikliyor ve yatağa adamın yanına uzanıyor. Hayat ayrıntılarda anlarda gizlidir. Hep an an denilen yer. Bu yıllar sonra an’ı yaşamaya dönüştürüldü. Olumlu olumsuz henüz yanıt vermeyeceğim. Bunun yanıtı bir öyküde gizli olabilir ancak; bir öykünün çekirdeği.

Yazdıklarımı ilk günlükten başlayıp tekrar okuyan arkadaşım değişimi gözlemlediğini izlediğini söyledi. Birlikte yapıyoruz bunu dedim, bana katkısı oldu gerçekten, onun da böyle olacağını söyledim. Bu gelişimin doğasında var. Geri dönüş olmaz, eğer olursa insan mutlu olmaz hep gitmelerde kalır. Gidip gidememekte.

Herkes yapabilir. Bunun izlenmesi için yazdıklarımı sayfadan şimdilik kaldırmayı düşünmüyorum.  Benim ezberim olmadığı için hep üzülürdüm. Ama yazmaya başladıktan uzun bir süre sonra bana artıları olduğunu fark ettim. Anladıklarımı kendi sözdizimleriyle ifade etmek zorunda kalıyorum ezberim olmadığı için. Ya da kitabı açıp alıntı yapmak için, altı çizilen cümlenin dışında sayfayı da okuyarak yeniden okuma yapmış oluyorum.

Yazma atölyeleri yaygınlaşıyor. Bu çok güzel. Mutluyum. Ben de atölye öğrencilerinden biriyim. Ama sadece atölye ile sınırlı olmadı çalışmalarım. Diğer kadınlardan farklı olduğumu sanmıyorum. Meditasyon çalışmaları, reiki, affetme çalışmaları, enerji çalışmaları, melekler, Gestalt Terapisi, psikolog, psikiyatrist… Bütün bunlar beni ben yaptı. Dostlarım beni sabırla büyüttü. Sadece elimden değil kalemimden de tuttular. Sustular, kendimi dinledim. Benim fark etmemi sağladılar, hikâyelerimi değiştirdiler. Ne kadar da sabırlıydılar. Ben onlar kadar sabırlı değilim. Yani bir dönem çocuklara karşı öyleydim. Ama şimdi kendime sabırlı olmaya çalışıyorum ki dostlarımın sabırlarını suiistimal etmeyeyim. Kaybetmek istemiyorum onları. Hayatıma giren sevdiklerimi kaybetmemek için… İki kirpi varmış çok yakınlaştıklarında dikenleri birbirlerine batıyormuş. Sonunda çareyi bulmuşlar, birbirlerini çok sevmişler ve çok yakınlaşmamışlar. Bu bir çocuk kitabı. Çocuk kitapları öyle çok geliştirici ki bu yapıtlara herkesin ulaşabilmesini isterdim. Çocuk kitabı diye düşünerek kendilerine uygun bulmadıklarını düşünmesinler.

Güvercinler Gittiğinde böyle bir kitap. Ben de kadın olarak bulunduğum çevreme gelip oturdum. Anlamaya çalıştım. Bu toplumda benim dışımda gelişen olaylar beni etkiliyor, etkilemiş, etkileyecek. Ne yapacağım bundan sonra? Elimden tutuldu, kalktım, etrafıma baktım.

İnsan nerede olduğunu ne zaman anlar? Bulunduğu yeri tam olarak nasıl anlatır? Bir başka hayatla karşılaştığında elbette. Karşılaştırma yaptığında. Başkalarının Acısına Bakmak kitabı bu nedenle önemli. Woolf’un Üç Gine kitabını okumamıştım, bu kitap da savaşla ilgili. Oysa Woolf’u Kendine Ait Bir Oda kitabının önemini biliyorum, bu kitapla ilgili uzun zaman önce yazmıştım.

Savaş sonrası insanların nasıl ayakta durduklarına… Tanık oldum yazdıklarından, tanık oldum karşımda durduklarından.  Viktor E. Frankl kitabı Hayatın Anlamı ve Psikoterapi çok değerli anlamlı benim için.

KHK Öyküleri kitabını da alacağım. Bu da bizim toplumumuzdan bir kesit, güçlü duruş. Bu duruşa kalemi de katmak, güçlenmek demek. Kendi hikayeni yazmak.

*

Ben çocukken çok kitap okurdum. İnadına okurdum. Her şey inatla başladı. Kitap okumaya inat ettim. Kumru Kumru kitabını (Tahsin Yücel) çok beğendim ama arkadaşım aynı düşüncede değildi. İnat ettim. Bu fark niye? Okudum. Yazdım olmadı. İnat ettim. Karşılarına çıktığımda yollarını değiştirene kadar takıldım peşlerine elimde kağıtlarla, yazılarla. Hâlâ henüz bıkmayan dostlarım var. İyi ki varlar.

Her şey inatla başlıyor benim için.

Yazarların karşısına geçtim fuarlarda. İmzalı kitap almak için. Hiç konuşamadım. Bir sözcük bile ele verebilirdi beni, bir öykülerine çekirdektim. Yazdım inatla. Hiç de çekirdek değilmiş. Konuşmamışım ki.  İnsan söylediği ve yazdığıdır ama bu da gelişim içindedir, en azından benim dostlarım öyle.

Şimdi bunları yazıyorum sevgili dostlarımı düşünüyorum, seviyorum. Herkes yaşayarak öğreniyor. Şimdi yaşadıklarımı anlama çalışması yapıyor, oynuyorum, bu oyunu sevdim. Okuyorum yazıyorum.

Bana gösterilen sabrı ben kimseye, çocukların dışında, gösteremiyorum.  Kişisel gelişim uzmanı değilim, enerji veremediğimi öğrendim, psikoloji hiç okumadım bilmem, meditasyon yaptırmadım, terapi uzmanı değilim. Sadece danışan oldum. Ama artık yazılar üzerine bir iki şey söyleyebilirim, elimden başka da bir şey gelmez. Çocuklar için eğitimci oldum, hayvanlar için doktor. Yetişkinlere verecek bir şey kalmadı yazılarımdan başka.

İşte böyle. Sait Faik okumak istedim birden. “Yazmasam deli olacaktım”  diyen öyküsü ve Hışt Hışt. Sadece seslenebilirim satır aralarından.

Denizde, kitaplar denizinde yüzmek istiyorum. Akşamdan akşama. Yine yüzme saatleri ve ben okuyup yazıyorum. Gün doğunca kurulanıyorum, sözdizimlerim değişiyor günlük dil kalıyor üzerimde, günlük dil günlük telaş koşuşturma. Kalk, ye… Aynı şeyler hep yazmıştım zaten. Yine aynı şeyleri yazarım ama  artık ben başka şeyler yapmak istiyorum. Her şeyi yaptım, içimde bir şey kalmadı. Sadece bugün imrendim. Fatma Erkman-Akerson’a, yazdığı Bir Özet Denemesi Mimesis’i Okumaya Başlarken. Erich Auerbach ile tanıştığını okuyorum, daha bir heyecanla okumaya başlıyorum. Seviyorum işte.

İşte böyle.

Bir bakarsınız sabaha karşı bir mektup düşmüş sayfaya.

İşte bu kadar.

Belki yazarsınız diye.

 

 

2 yorum

  1. Seviyorum sizi.Sizi seviyorum.Satirlarinizda takip ediyorum kendimi,sizi.Geride kalan yazilmislarinizi da seviyorum.Şimdiden ote geçmiste de sevmemi sagliyor sizi.
    Kaleminiz daim olsun yureginiz gibi.

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*