GÜNLÜKLER -28-

GÜNLÜKLER -28-

Tahsin Yücel’in, Eleştiri Kuramları kitabını okuyorum. Hızlı bir okuma olmuyor. Okuduklarımı değerlendirme çabalarım sonuç verecek gibi değil. Karışık her şey.

Güvercinler Gittiğinde romanını düşünüyorum. Bu roman ile ilgili yazarken öznel bir yaklaşımda bulunmuştum. Bunu bilinçli olarak yapmış ve her okurun kendi öznel yaklaşımıyla okuyacağını düşünmüştüm. Bir başka ilde yaşıyor olsaydım sanırım öznel yaklaşımım da değişecek, farklı duygular uyanacaktı. Bunu düşünebilir ve özdeşleşme yapabilirim de aslında. Peki Katalonya’da olsaydım?..

Toplumbilimsel (Marksçı) eleştiri olarak nasıl yaklaşabilirim?

Ya da Tahsin Yücel’in yazdığını düşünürsem, “Ne olursa olsun yazın yapıtından doğru olduğuna inandığımız şeylerin doğrulanmasını değil, bilmediğimizin, duymadığımızın gün ışığına çıkarılmasını, en azından sezdirilmesini beklemek herhalde çok daha sağlıklı bir tutumdur.”

Bir şiirin açıklanması beklenmez. Bir duygu yolculuğudur. Bu duyguların ifadesi okura özeldir. Bir öykü ya da roman yalnızca duyguları ön planda tutmaz. Sözdizimleriyle anlattığı olaylar karşısında duygularımız değişir. Duygular olaylarla düşüncelerle iç içedir. Duygularımızın nedenini biliriz. Şimdiki okumalarımdaki duygularıma hiç dikkat etmedim. Ama öyle etkiliyorlar ki sessizliğin olduğu yerlerde ben söz alıyorum. Güvercinler Gittiğinde böyle bir şey oldu. Kitabın sonunda Yazarın Sözü bölümünde bir cümle var, “Yayımlandığında, arkadaşım Baltasar Porcel pek çok övgüsüne rağmen, romanın kahramanı Colometa’nın aptal bir kız olduğunu söyledi… Colometa içinde bulunduğu hayat şartlarında yapması gerekeni yapar ve fazlasını değil yapılması gerekeni yapmak, saygıya değer doğal bir yeteneği gösterir.”

Colometa’nın aslında sessiz olduğunu düşünüyorum, onun bu sessizliği benim sesimi işitmeme neden olmuş da olabilir. Okurken anlatının zamanı ve yeri hiç önem taşımıyordu. Okumaya ara verdiğimde ister istemez nerede ve ne zaman yaşandığını merak ettim. Zaman ve mekan belli olduktan sonra okumam değişti. Bugünü düşündüm, şimdiki zamanı. Her ne kadar kurgu da olsa zamanın yaşamına tanıklıktı. Buna tanık olanlar ve onların çocukları şimdi nasıl yaşıyordu?

Önemli olanın benim başkasını düşünüyor olmam, anlamaya çalışmam değil mi; kendimi, bireyi, toplumu, dünyayı… Hatta yazarını bile düşündüm.

Tahsin Yücel’in kitabı sayesinde de birçok kuramsal yaklaşımlarla, yapabildiğim kadarıyla romanı anlamaya çalıştım. Ama yalnızca geçmişte kalmadı anlama çabam. Coğrafyamızda yaşananları da düşündüm. Hiç aklımdan çıkmayan Kül ve Duman.

Kül ve Duman kitabındaki zaman ve mekan geçmiş zamanda yer alıyor. Yazar buna tanıklık yapmadığı için kurgu olduğunu ve bunu yazabilmek için iyi bir araştırmacı olduğunu düşünüyorum. Geçmişteki olayları yaşamıyorsa nasıl yazacak diye düşünmüyorum, örnek var elimde. Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları. Bir savaş kitabı okumak istenirse sanırım örnek verilecek bir eser bence.

Tom McCartey’in C adlı romanı da var.

Öznel mi olmalı kitapla ilgili yazacağım yazılar?

Öznel yazmayı seviyorum. Ama bu güçlü duruşlar sergilemeli. Zamanla olacaktır herhalde. Yaşadığım coğrafya sözdizimlerimi belirliyor. İfade ediş tarzımı etkiliyor. Bakışımı yönlendiriyor. Yazıya öznel yaklaşmak bu nedenle bana kolay geliyor. Yaratıcı olmaya çalışmam gerekiyor. Var olanı farklı anlatmam…

Sadece yaşayarak öğrenemiyoruz, okuyarak da ne yapmak istediğimize karar veriyoruz. Bana ait olmayan bir cümle var, ama sözdizimi bana ait, anladığım gibi yani; iki bin yıllık bir tarihi anlamaya çalışıyoruz. Bu kolay değil.

Okumalarımla inandığım bir şey oldu, ütopya denilen yaşam er ya da geç gerçekleşecektir. Bir kitabın çekirdeği gibi bu da dünya tarihinin bir çekirdeği.

Bugünümüzle ilgili yazabilmeyi isterdim ama haber yazısından ileri gitmiyor.

 

 

 

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*