BİLİNCİN KAPISINI ARALAMAK, Susan Sontag, Sel Yayıncılık
Yazarın 1978 yılında Jonathan Cott ile yaptığı söyleşiyi okuyorum. Altını çizdiğim cümleler oluyor. Bu cümlelerin yalnızca sanatçılar için geçerli olduğunu düşünmüyorum. Sanatçılar verdikleri eserlerle değişimi izleyebilir, bizler de düşünce ve davranışlarımızdaki tercihlerimizdeki değişimleri izleyebiliriz.
Bu okumadan sonra metafor kullanmam üzerine düşünmem gerekecek. Bu gerçekten benim için önemli mi? Yoksa değişmem mi gerekiyor? Tercihim değişmekten yana.
“…Kitaplar yalnızca rüyalarımızın ve anılarımızın gelişigüzel derlemeleri değildir. Bizlere kendimizi aşmamızın yollarını da sunarlar. Kimileri kitap okumayı sadece bir kaçış olarak görür: “Gerçek” dünyadan hayali bir dünyaya, kitapların dünyasına bir kaçış. Oysa kitaplar çok daha fazlasıdır. Onlar, tamamıyla insan olmamızın bir yoludur.” (Jonathan Cott)
“…ruhani değerleri yükleyebileceğimiz iki şey kaldı: sanat ve hastalık.”
“Nafile bir yarış olduğunu ben de biliyorum ama çabalarımın bir kısmı yaptıklarımı yıkarak veya yeni şeyler deneyerek marjinalliğimi korumaya yönelik. Düzgün çalıştığını, sisteme uyduğunu, işe yaradığını gördüğüm hiçbir eyleme devam etmek istemiyorum.”
“İçinde bulunduğumuz kültürde kadınlara duygu dünyasının yükümlülüğü verilmiş çünkü erkeklerin dünyası eylem, kuvvet, yetkinlik ve mesafe koyma kapasitesiyle tanımlamış. Haliyle kadınlara duygusallık ve hassasiyet deposu olmak kaldı… bedenlerimizden ziyade kültürümüzün bize sağladığı araçlarla düşündüğümüze inanıyorum, dolayısıyla da dünyada çok fazla alternatif varoluş ve düşünme biçimi var.”
“Ancak bir kadının, bir erkeğin yazdığı herhangi bir şeyi yazamaması için bir sebep göremiyorum, aynı şey bir erkek için de geçerli.”
“Belki kendim olmayanı seviyorum, ben olmayana ve bilmediğime ilgi duyuyorum. Meraklıyım.”
“Yeni duyguların bilincine varmayı sağlayan bir olay her zaman için bir insanın hayatındaki en önemli deneyimdir.”
“… yazarken kısmen de kendimi değiştirmek için yazıyorum; bir kere yazdığım zaman bir daha o konu hakkında düşünmeme gerek kalmasın diye. Kafamdaki fikirlerden kurtulmanın yolu yazmak.”
“Nereye gittiğimi bilmemeyi ama bayağı bir yol almayı seviyorum. Başlangıçta olmaktan da hoşlanmıyorum, sonu görmekten de.”
“John Calvin bile demiş: “Dünyanın her iki yanı da uçurumdur, kendinizi ortada tutunuz” diye.”
“Giriş-gelişme-sonuç şeklinde sav üreten denemelerden pek hazzetmiyorum. Bu tür denemeler fikirlerimi ardışık hale gelmeye zorluyor, oysa aklım oradan oraya atılıyor.”
“Etkili bir sanat eseri, ardında sessizlik bırakır.”
“Belki biraz Don Kişot’ça bir fikir ama serbest çalışan ve bütün işi sanrılarla, sahtelikle ve demagojiyle savaşmak olan insanlar olmalı. bu insanlar işleri zorlaştırmalılar. Çünkü halihazırda, her şeyin basitleştirilmesine doğru kaçınılmaz bir gidiş var. Kendi adıma söylemek gerekirse, en kötü şey, eski yazdıklarımla, eski söylediklerimle hâlâ aynı fikirde olmamdır. Bu, düşünmeyi bıraktığım anlamına gelir ve kabul edilemez” diyerek söyleşi son buluyor.
*
Etkili bir sanat eseri, ardında sessizlik bırakır, diyor. Bu cümleyle anımsadığım bir çok öykü aklıma geliyor. Kaç defa düşündüm onları da usum bende unutulmaz kıldı bu öyküleri. Belki birçok öyküyü yazarak çoğalttım. Yapmamam gerektiğini bildiğim halde. Bunu da eleştiri kuramlarını okuyarak elbette öğreneceğim. Dünyanın tek bir düşünceye indirgenemeyeceği gerçeğini unutmamam gerekiyor. Herkesin kendi yolculuğu olmalı. Sessizlik.
Bakalım sırada hangi kitap hangi yazar var? Eco, Bartles, Benjamin… Tahsin Yücel. Kuramsal, inceleme kitaplarını henüz alıntı yapmadan yazmayı başarabilmiş değilim. Aslında bunu uzmanlarına bırakmalı.
Arjantin Edebiyatından romanlara da devam.
Bir yanıt bırakın