GÜVERCİNLER GİTTİĞİNDE, Merce Rodoreda

KİTAP -16-

GÜVERCİNLER GİTTİĞİNDE, Merce Rodoreda, Alef Yayınları, 2. Basım, Ocak 2018

Dünya klasikleri arasında bir roman. Katalan edebiyatının unutulmaz romanlarından biri ki sanırım benim için de unutulmaz olacak. Bir kadının hayatı. Genç bir kız olarak giriyor romana. Evleniyor ve iki çocuğu oluyor. Kronolojik bir sırayla gidiyor. Hiçbir şey bilmeyen saf bir genç kızken hayat koşulları içinde nasıl büyüdüğünü, toplumsal olayların ev içlerine girişini izliyorum. İç savaş çıkıyor. Eşini kaybediyor. İki çocukla yalnız kalıyor.

Colometa’nın ( güvercin demekmiş) hayattan beklentisi huzurlu bir ev. Sessiz bir kadın. Hayatındaki çalkantıları soğuk kanlılıkla karşılayabiliyor. Anlatım çok yalın ve duygular okurlara kalıyor, okur kendi yaşantısından olduğu kadar duydukları, bildikleri, okudukları ile Colometa’nın içsel yolculuğunu hissedebiliyor. Okur bildiği kadarıyla boşlukları dolduruveriyor.

Hayatımız bizim dışımızda nasıl da şekilleniyor, etkileniyor, ev içlerine kadar uzanıyor. Edebiyat aracılığıyla yalnızca bir insanın hayatına tanıklık etmiyoruz. O insan aracılığıyla yaşananlar başka coğrafyada yaşananlara da ışık tutuyor. Kişisel tarihimizi toplumsal tarihe bağlayan göbek bağımızı elimizde tutuyoruz. Doğal olarak ben de coğrafyamızı düşünüyorum. Kendi bağlarımı düşünüyorum. Elimde olmaksızın diğer evleri, insanları hâlâ düşünüyorum. Başkalarının yaşamları, ben  yaşamamış olsam da yanı başımda yaşananları anlamaya çalışmama yardım ediyor. Okurken bir yandan da bunları düşünüyorum. Kitap bittikten sonra da Katalonya’yı merak ediyorum. İnternetten araştırıyorum ama fazla okuyamıyorum.

Başkalarının hayatları aynı zamanda bizim de yaşadıklarımız kadar yaşayabileceklerimiz  olabilir. Ben ya da benden sonra. Kim bilebilir ki? Kendi hikayemizi nasıl okuduğumuza bağlı. Okutulduğuna da bağlı. Ama unutulmaması gereken herkesin kendi tarihini kendisinin yazması ve kaderini kendisi yazması.

Bu duyguları taşıyabilecek, yazılmışlardan yazılmayanları anlayabilecek duygusal insanlar için ağır bir roman; bir genç kızın, bir kadının, bir annenin dışarıda olanlardan bağımsız gibi görünen ama bağımsız olmayan hayatı.

Kitabın sonunda yazarın sözü bölümü var. Bir kitabın nasıl yazıldığını ve hangi kitaplardan etkilenildiğini öğreniyoruz. Yani yazarın hayatı değil bu. Bize, o yaşamış gibi geliyor, okurda da yaşıyor duygusu uyandırıyor.

Üç aydır okunmayı bekleyen kitabı bu gece okumuş olmam tarihimi düşündüğüm bir zamana denk gelmesi  nedeniyle çok…

İlk baskısı 2016’da yapılmış. İkinci baskısı yapıldığına göre ulaştığı okur sayısının hiç de az olmadığını düşünüyorum.

Bu kadar. Bu kadarla kalmıyor olsa da.

Bir çeviri kitabın başarısı, çevirmenin başarısıdır. Suna Kılıç’ın çevirisiyle.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*