GÜNLÜKLER -25-
İmgelerin İzi, Erendiz Atasü. Edebiyat yazıları. Yıllar önce okudum, ama elime geçince yeni baştan okumak istedim. Gerçekten de yeni bir okuma oldu. 2003’te basılmış bir kitap ve edebiyatımızı okumak için yeni bir başlangıç oldu. Nazım’ın Geniş Zihni başlıklı denemeyi okuyorum. Şeyh Bedreddin Destanı için ‘…geçmişle geleceğin buluştuğu dev bir sentezdir” diyor Atasü. Bu özellikle dikkatimi çekiyor. Coğrafyamızın destanlarına, efsanelerine geri dönüp okumak istiyordum. Nereden başlanacak belirlenmiş oluyor. Efsaneler, destanlar, inançlar… Boratav’ın kitapları da unutulmamalı. Başka kitaplar da var. İsmet Zeki Eyüpoğlu gibi. Yazmak… Yazmaya sıra gelecek mi, kim bilir?
Kadın Olmak ve Yazmak denemesine de değinmeden edemeyeceğim. “ ‘Yazmak’ toplumsal cinsiyetin kabuğunu kırar, en azından yumuşatır… ‘Yazmak’ ömür boyu adanmışlık ister. Yıllar geçer, yolunuz azalır, yazmak sürer.” s.132-133 Yazmak ne kadar zormuş ve tarafsız olmak ne kadar zor. Duygulara boğulmamak, gereksiz açıklamalardan uzak kalmak, düşünce yığınından kurtulmak. Bir kadın olarak yazmak kadar okumak da zor şiddeti. Son günlerde, okuduğum çeviri romanlarında şiddeti ayrıntılı olarak yer vermedikleri dikkatimi çekti. Bir cümle içine hapsedilmiş. Neden tartıştıkları ve konuşmaları yer almıyor. Önemli olan karakterlerin mücadele alanları. Bu deneme bir başka denemeye uzanıyor; Savaş ve Öykü.
Edebiyat, Sermaye ve Kâr adlı deneme 2002’de kaleme alınmış. Yazı yolculuğumu düşündüm. Yazmak, yazdıklarını yayımlatmak ve okurlara ulaşmak vs. On sekiz yıllık bir serüven. On sekiz yıla yirmi dört çocuk kitabı sığdırmışım, bir kitap da yetişkinler için. Bu da bir iş alanı, çünkü içinde kâr var. Ülkemizde giden bütün işler gibi işte. Çeviri kitaplarla zenginleşen bir edebiyatımız oldu. Yeni yazarlarımızın okurlara ulaşması daha da zorlaştı. Ben en iyisi alıntı yapayım, yazının son paragrafı. “Savunma mekanizmaları çalışmayan, hatta mevcut bile olmayan bir toplumda edebiyatın köküne kibrit suyu dökeceği, başka bir deyişle yazıyı edebiyat yapan aşkınlıktan uzak metinleri edebiyat adıyla sunup kötücül bir yanılsama ortamı yaratacağı muhakkak olan bir eğik düzleme girmiş bulunmaktayız. Manzara bundan ibaret.” s.171
Ben herkesin yazmasını istedim. Yine aynı şeyi istiyorum. Herkes yazmalı. Coğrafyamızda yaşananları yaşadıklarımızı yaşattıklarını yazmalı herkes. Bir yerden sonra bakacaksınız ki yazdıklarınız siz olmaktan çıkmış. Bir başkasını anlatıyorsunuz. İşte o zaman birbirimizi anlayabileceğiz diye düşünüyorum. Yazmak anlatmaktır, anlaşılır olmaya çalışmaktır. Anlaşılır oluncaya kadar yazmalı insan. Yazmak için okumak gerekiyor ya, okur da yazar da ancak böyle olunur.
İş Bankası Yayınlarından çocuklar için çeviri bir kitap defter çıkmış. Genç Yazarın Seyir Defteri. Çocuklar şimdiden yazmaları için destekleniyor, iyi bir okur iyi bir edebiyat okuru olabilmeleri için okur yazarlık ön plana çıkıyor. Küçük yazarlarım olan öğrencilerimin paylaşımlarını bazen görüyorum da, gerçekten her biri iyi bir okur.
Her işin başı ve sonu sevgidir. Öyküde ve Romanda Aşk: Erkek Bencilliği Aşkı Yutmuştur. Bu denemeden de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’u ve Erhan Bener’in Yalnızlar’ı okunacaklar listesinde. Kadın yazarlar ön plana çıkıyor elbette; Pınar Kür, Adalet Ağaoğlu öncelikli Ruh Üşümesi. Belki de gövdelerimizi yeterince tanımıyoruz, diyor Atasü. “Peki erkekler tanıyor mu? Hiç sanmıyorum, ama onların arkasına gizlenebileceği bir ‘erkeksi’ söylem var! Ve bizim böyle bir kolaylığımız yok!.. Ya susuyoruz ya da fısıldıyoruz. Ne zamana dek? Kendi söylemimizi geliştirinceye ya da kendimizi gizlemekten vazgeçinceye dek…” s.114
Sevmek nedir?
Bir yönelmedir.
Bir insana, bir hayvana, bir kitaba, bir uğraşa… Çoğalarak ilerler.
İnsanlara, hayvanlara, kitaplara, uğraşlara… Çoğalmayan sevgi yoktur.
Sevgi çoğalır.
…
Yazmak konusunda beni tahrik ediyorsun. Sevgi mutluluk yaratan bir manyetik alan oluşturur. Havuza atılan bir taşın oluşturduğu halkalar gibi büyür ,büyür kocaman olur. Bütün sevgiler seninle olsun
Sen de yaz Ömer. Neden olmasın?