ÇOCUKLARLA KİTAPLARLA YOLCULUKLAR        5 Haziran 2024 / Çarşamba

ÇOCUKLARLA KİTAPLARLA YOLCULUKLAR        5 Haziran 2024 / Çarşamba

Okuma ve yazma üzerine bir kitap okumaya başladım. Öyle yavaş okunuyor ki… Oysa dili oldukça sade ve seçtiği kelimeler, sıfatlar çok yalın, cümleler de yaratıcı okumayı destekliyor. Yaratıcı okuma diyorum, çünkü kendi okuma yolculuğumu da anımsamamı sağlıyor. Birçok soruma da yanıt bulabiliyorum. Kendim bulduğumu sandığım düşüncelerimin desteklendiği yerler de var. Bir coşku benim için ama bu coşkuyu kaybetmeyi istiyor muyum? Bir şeyi bildiğimizde o şey bir kenara itilir mi? Oysa tekrar tekrar okunabilecek, yeni şeyler keşfedilecek bir kitap. Keşif dedim ya bir anımsamamı hatırlattı. Çok mutlu oldum, dedim ama yazdıktan sonra bunu farklı şekilde anlatmak göstermek yerine açıklanamayan bir şekilde yazmak beni üzdü. Mutluluk! Bu coşku mu? Eğer öyleyse, geçen gece anımsadığım ve yıllar sonra itiraf ettiğim çocukluğumda okuduğum kitabı buldum. Evet şemsiyesiyle uçanın, çocuk bakıcısı olduğunu öğrendiğim Mary çıktı karşıma. Kitap 1975 yılında Altın Kitaplardan çıkmış. Mary Poppins. Filmi bile varmış. Net olarak bu kitaptı, diyebilmem için almam ve okumam gerekiyor. Kitap özetini okudum ama çok açıklayıcı değil. Çocuklar yetişkin birey olduklarında acaba benim yaptığım gibi geçmişe dönüp hayatlarını düşüncelerini şekillendiren kitapların peşine düşecekler mi? Eğitimci olarak okuma yolculukları için izlediğim yol ve vermek istediklerim doğru muydu? Çocuklarla yapılan okuma atölyeleri ne kadar yol gösterici? Çocukları okudukları metinler üzerine çoktan seçmeli sorularla değerlendirmek doğru mu? Bunların gerekli olduğunu düşünsem de net olarak açıklayabilmem için daha düşünmem ve bunun için okumam, çocukluk yolculuklarımı ve öğrencilerimi anımsamam gerekecek?

Temmuz ayında Mary Poppins’i alacağım. Bu kitap tekrar gündemime gelecek. Cuma günü de ortaokul öğrencileriyle konuşmak istediğim konu yavaş yavaş şekilleniyor gibi. Bakalım nasıl bir deneyim olacak? Merakla bekliyorum. Her zamanki gibi bir metin hazırlamayacağım ama temayı belirlemem gerekecek. Beşinci sınıf öğrenciler Kalsedonun Gizemi kitabımı okumuşlar ve yayınevinin hazırladığı okuma yarışına katılmışlar. Öğrenciler davet edilmesini istedikleri yazarı seçmişler. Seçimleri sonucunda gideceğim. Neye göre tercih ettiklerini öğrenmek isterdim mesela. Kitabım mı yoksa internet üzerinden yaptıkları araştırmalarının sonucunda mı? Yayıncımdan on dört yıl önceki fotoğrafımın güncelleştirilmesi ricasında bulundum. Çocuklar büyüyor ama bende doğal olarak yaşlanıyorum. Genç göründüğüm için tercih etmediklerini umuyorum. En kötü şey benim için beklemediğim bir şeyle karşılaşmak, hayal kırıklığı. Oysa öğrencilerime hiçbir zaman okudukları kitabın sayfa sayısını ezberletmediğim gibi sormadım da. Yazar adlarını da ezberletmedim. Sadece beğendiği kitabın yazarını bilmelerinin önemli olduğunu çünkü diğer kitaplarını da okumak isteyebileceklerini söyledim. Bir başka beklentim, okula imza ve söyleşi için davet edilen yazarların isimlerini bilmeleri. Nur İçözü, Nurettin İğci, Çiğdem Gündeş… Okudukları ve etkinlikleri de yaptıkları yazarları bir de; Aytül Akal, Zehra İpşiroğlu, Feyza Hepçilingirler, Cevat Çapan, Nuran Direk, Aziz Nesin, Necdet Neydim, Süleyman Bulut, Cahit Uçuk… Başka yazarlar da var elbette ama bunları unutamayacakları şekilde okuduğumuza, üzerinde çalıştığımıza inanmak istiyorum.

Zehra İpşiroğlu’nun kitaplarını okumakla kalmamış, yazma üzerine yaptığı çalışmaları sınıfımıza taşımıştık.

Cumhuriyet gazetesinin kitap ekindeki çocuk kitapları bölümünden Aytül Akal’ı takip ediyorduk. Aytül Akal’ın Babam Duymasın kitabından bir öyküyü kitap henüz basılmadan önce biz okumuştuk. Bu öykü sınıfta geçen bir öyküydü. Öğretmeni oldukça önemli bir yere koyuyordu. Çocuklar kitabı anlatırlarken son paragrafı atlamışlardı. Ne çok üzülmüştüm. Beni yani öğretmenlerini anımsamamışlardı. Zümre arkadaşımın sınıfında da okunmuştu ve sınıflarına gidip onlardan dinlemiştim. Onlar son paragrafı ezberlemişlerdi neredeyse. Neden? Elbette biliyorum ama… Benim öğretmenliğim onlara oldukça doğal geliyordu, bunu yapıyordum ve bu benim görevimdi. Önemsemişler, daha çok çocukların düşünceleri üzerinde durmuşlardı. Aytül Akal çocuklarıma olduğu kadar bana da destek olmuştu. Çocuklarla birlikte kitap köşesine kısa tanıtım yazıları yazıyorduk.

Ne zaman davet etsem gelen Nur İçözü bize çok destek oldu. Aldığımız kitap sayısının azlığına rağmen geldi. Hoş sohbetler yapıldı. Benim programım olduğu için sadece benim sınıfımla ayrı bir söyleşi yapıyordu. Birinci sınıf öğrencilerim, konferans salonu boşaltıldıktan sonra özel bir söyleşi yapıldı. “Tanıdığınız bir yazar var mı?” diye sorusuna bir öğrencim “Var,” diye yanıt verdi. Çok şaşırdım. Ne zaman ve nerede bir yazarla tanışmış olabilirdi? Ona kim olduğu sorulduğunda yanıtı “Öğretmenim N.Ş.K.” oldu. Çok şaşırmıştım. Onunla güzel bir beş yıl hayal etmiştim ama yıl sonunda bir başka okula kaydoldu. Onu hiç unutmadım, adını da hatırlıyorum.

Şimdi anımsadım. Bir başka yazar da gelmişti. Bir öğrencinin başarı üzerine sorduğu soruyu, çalışırsan yaparsın, çalışmalısın, demesi üzerine çalışıyorum ama olmuyor demişti. Her çocuk farklıydı ve her öğrenciden beklenen de farklılık gösteriyordu.

Necdet Neydim’in sevdiğim şiir kitabı çok güzel bir etkinlik yapmamızı sağlamıştı. Şiirleri ezberlemiş küçük bir şiir dinletisi düzenlemiştik. Sen Islık Çalmayı Bilir misin? Eleştirmen, yazar olan Necdet Neydim’i yalnız kendi sınıfım için çağırmayı düşündüysem de söyleme cesareti gösteremedim. 2002 yılında Bu Yayınevinin açtığı çocuk öyküleri yarışmasında jüri üyesiydi ve teşvik ödülü almıştım. Kitap basılmadan önce de birlikte üzerinde çalışmıştık.

Cevat Çapan’ın şiirlerini ezberlediklerinde dördüncü sınıfa gidiyorlardı. Ben de Cevat Çapan’ın açtığı yazma atölyesine katılmıştım. Şiir dinletisi yapacak ve sınıfıma davet edecektim ama buna da cesaret edemedim.

Feyza Hepçilingirler’in de atölyesine katılmıştım ve Uçtu Uçtu Pelin Uçtu kitabını öğrencilerim okumuşlardı. Okula davet etme cesaretim yoktu. Ama onunla, Nurak Direk’in  Küçük Prens kitabıyla yaptığı felsefi sorgulaması etkinliğine katıldığımızda bir grup öğrencim tanışmış oldu. “Beni kısa boylu, gözlüklü bir yazar olarak anımsarsınız artık,” demişti çocuklara. O günkü Küçük Prens etkinliğinde çocuklar beni hayal kırıklığına uğrattı çünkü benim öğrencilerimin etkinlikte aktif olmamaları, beklentimin çok altında kalmıştı. Oysa ne hayallerim vardı.

Süleyman Bulut da benim için çok değerliydi. Ek olarak yaptığım ikinci iş yerimden tanışıyorduk. Benin dosyalarımı okur ve önerileri olurdu. Çocukları anlatırdım ve destek olurdu. Bana Küçük Kadınlar kitabının ilk baskısını hediye etmişti. Yazdığı kitapları öğrencilerime okurdum. Özellikle Sarı Tay kitabı, benim için çok değerli. Ben de öykünün içine girmiştim. Bir çocuk okur gibi.

Cahit Uçuk’la tanışmam beni çok etkilemiş ve büyük bir coşkuyla karşılamıştım. Yaşı ilerlemişti ama hâlâ çocuklar için yazıyordu. Ona çocukluğumda beni etkileyen Gümüş Kanatlar olduğunu ve hiç unutamadığımı söylemiştim. Bu kitabı öğrencilerime de okutmuştum. Cahit Hanım kafesle gelmiş, hasta muhabbet kuşunun tedavisini yapmıştım. Birkaç gün tedavi devam etti. Konuşmayı çok seviyordu ve konumuz şimdiki çocuklardı. İnternet üzerine öyküler yazılmasından yanaydı, günümüzü yakalayabilmeli yazarlar. Daha sonra kitap fuarlarında bir stant keşfettim. Uçuk Yayınevi’ni… Sadece Cahit hanımın kitaplarını basıyordu.

Nurettin İğci okulumuza geldiğinde, alınan kitap sayısının çok az olması beni mahcup etmişti. Nurettin bey bunun önemli olmadığını söylese de üzülmüştüm. Alınan kitaplar benim alıp öğrencilerime dağıttığım kitaplarla sınırlıydı. Onu okul bahçesinin kapısından uğurladık. Karşı kaldırımda otobüs durağında bekledi ve otobüs gelince ona el salladık. Bıcırık serisini çocuklar çok sevmişti.

Betül Avunç, İkiz Gezginler kitabıyla ağırlamıştı. Çiğdem Gündeş’i de bir öykü kitabıyla ağırlamıştık. Ne güzel deneyimlerdi.

Benim yazarlarım çocuklarla söyleşi konusunda uzmanlaşmış, onlara ışık olmuştu. Çocukları tanıyorlar ve onların hayal dünyalarını zenginleştiriyorlardı.

Ne yazmayı düşünmüştüm, ben neler yazdım. Olmadı. İlk başta sorduğum sorular üzerine yine yoğunlaşamadım. Belki daha sonra…

Bu yaşadıklarımızı yaşarken yazmayı çok denedim ama istediğim gibi olmuyordu. Çok duygulu, öğretmen yaklaşımlı bir anlatım oluyordu. İstemediğim bir şey. Sanırım biraz uzaktan bakmayı öğrendim. Okudukça anımsıyorum ve bu çalışmalardan nasıl bir sonuç çıkaracağımı merakla bekliyorum. Yeni öğrendiklerim oldukça, kullandığım kelimeler, sıfatlar, cümleler daha özgün olacağını umuyorum.

Bitti. Cuma için heyecanlıyım.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*