ÇOCUK KİTAPLARI YAZMA ATÖLYESİ

ÇOCUK KİTAPLARI YAZMA ATÖLYESİ

 

12 Nisan 2018/Perşembe

 

Arkadaşlarımla birlikte bir kafede buluştuk. Altı kadın arkadaşız. Birbirimizi on yıldan fazla tanıyoruz. Bizi bir araya getiren yıllarca devam ettiğimiz yaratıcı yazma atölyesi oldu. Hiç ayrılmadık, yıllarca atölyeye devam ettik ve son üç yıldır da atölye olmaksızın ilişkilerimiz bütün samimiyetiyle devam etti. İçlerinde bir tek ben çocuklar için yazıyorum. Onlar yazmıyor, istemiyorlar da. Atölyeye başladığım yıllarda basılmış çocuk kitaplarım vardı ama ben yetişkinlere de yazmak istiyordum. Yıllar sonra yazdığım tek kitap oldu, iki yıl önce basıldı; Bir Yuka Hikâyesi. Yılda iki öykü yazabiliyordum. Atölyeler bitince onu da bırakmıştım.

Kafenin birçok atölye çalışmalarına mekan yarattığını öğrenmek beni çok mutlu etti. Gündüz saatlerinde bilgisayarımı alıp gelmek ve burada yazmak düşüncesi hoşuma gitti. Güzel bir yerdi. Nezih bir yer. Sonra ben de bir atölye açmak istedim. Yaratıcı yazma atölyesi…

Kafenin kapısında atölye çalışmaları vardı. Yaratıcı yazma atölyesini okuyunca benim geç kaldığımı anladım. Ama…

Çocuk kitapları yazma atölyesi yapabilirdim. Çalışan konuyla ilgili arkadaşla ayak üstü içeride konuştuk. Bana kartını verdi. Kendisi de  tiyatro eğitimcisi genç bir arkadaştı. Daha sonra konuşacaktık. Hatta hafta için daha az müşterinin olabileceği saatlerde gelmeyi düşündüm.

Bu arada tiyatro atölyesini veren arkadaş geldi. Konu atölyeme geldi. Onu masaya davet ettim. Arkadaşlarımın da olmasını istemiştim. Onların da deneyimlerinden yararlanmak ve beyin fırtınası yapmak, orada ne yapabileceğimi ya da yapabileceğimizi konuşmak istedim. Sonuçta hepimiz hâlâ farklı atölyelere devam ediyorduk.

Konuştuk.  Ama atölyeyi veren arkadaşın ilk düşüncesi günlük dilde kullanılan eril konuşmalara, cinsiyetçi söylemlere ve hatta küfürleri kullanıldığına dikkat çekip farkındalık yaratmaktı. Bunun için bir atölye…

Benim de aşk mektuplarım sonuna gelmişti, çünkü iki kişinin tartışmalı zorlu bir iletişim farkındalık yaratacak diyaloglara gereksinmem vardı. Arkadaşlarımla bu sorunlarla karşılaşmıyorduk ya da çok az yaşıyorduk. Ama fark ediyor, düzeltiyorduk. Alınmıyorduk. Kendimizi geliştirmemiz içindi her şey. Yoksa bir arada olamaz, ilişkimizi yıllarca sürdüremezdik. Bunu uzman bir kişi verebilirdi. Benim bildiğim ise ders  kitaplarında, masallarda cinsiyetçi yaklaşımlardı. Çocuk karakterlerimde cinsiyetçi yaklaşımlar üzerine ciddiyetle yaklaşıyordum. Karakterlerimin cinsiyetini vermediğim için de çizimlerde bu çizere kalıyordu. Hatta Salkımsöğütte’ki Orkestra kitabımda hiç cinsiyetini vermediğim halde, kısa saçlı bir çocuk çizilmesini beklerken bir kız çocuğu görmek beni üzmüştü. Pati’nin Günleri’nde erkek çocuk anlatmış ama çizer onu bir kız çocuğu olarak çizmişti.

Neyse işte. Bütün bunları düşünebiliyordum bütün konuşmalar arasında. Hatta bulduğum için kendimi şanslı hissettiğim henüz okumaya başlamadığım, yabancı yazara ait de olduğu için üzüldüğüm merakla okuyacağımı düşündüğüm kitap bile aklıma geldi.

Evet ben de günlük hayattaki söylemlerimizde  kullandığımız cinsiyetçi söylemler üzerine düşünmeye başlamıştım. Ders kitapları incelenmiş, masallar incelenmiş kısaca çocuklar için düşünülmüş…Peki bizim için yetişkinler için neden düşünülmemiş? Bizim yapamadığımızı çocuklardan  beklemek ne kadar doğru. Ben yamadım sen yap düşüncesi. Geleceği yeni kuşak yaratmayacak. Yetişkinlerin de bir şeyler yapmaları gerekiyor. Bunu da ilk yapacak olan kadınlar. Eşlerine, sevgililerine, birlikte yaşadıkları erkeklere ve arkadaşlarına ne istediklerini söyleyebilmeli ve değişimi sağlayabilmeliydiler. İşte genç tiyatrocu arkadaşla aynı fikirdeydik. Ama bunu ben yapamazdım. Ben çocuk kitapları yazıyorum ve bunu yapan uzman kişilere ulaşmak gerekiyor. Yetişkinlerle diyalog kurmak çok zor, bildiklerini düşünüyorlar ama değişimi sağlayamadıklarını vs…

Oradan birçok düşünceyle ayrıldım. Ayrıldık.

Eve yeni girmiştim, saat dokuz. Düşüncelerimin hızını takip edemiyorum. Birçok şeyi düşünüyorum. Konu belli ama konu çevresindeki tüm olasılıkları ve alınacak önlemleri, karşılaşılacak engelleri gözden geçiyor, hedefi yakalamaya çalışıyorum. Hedefim altı kişilik bir çalışma ortamı hazırlamak.

Zaten bu son iki günüm çok yorucu geçmişti. Yalnızca benim için değil, çevremdekiler için de öyle oldu. Sürekli danıştım onlara.

Bir süre okumalara ara da vermiştim. Mektuplar bölümün yazılarından da zevk almamaya başlamıştım. Şimdi ele almak istediğim bireyi mekanlara taşımak ve iletişime geçirmem gerekiyordu. Bunu bir türlü başlayamıyordum. Bilmiyorum nasıl başlayacağımı ama hissediyorum. İki kişi tartışmalarla ilişkilerini sürdürecekler. Ayrılmayacaklar. Dilin onları kısıtladığını, ezberledikleri kalıpların dışına çıkamadıklarını fark edip tartışacaklar özürler dileyerek değişimi sağlayacaklardı. Sevmek buydu. Bizi yine bir arada tutacak olan buydu. Bunu yapmak için ilk başta yapacakları şey doğallıkları olacaktı. Nasıl? Bunu neden yazdığımı daha sonra anlatacağım. Konuşma sırasında bunu da düşünüyordum. Çünkü…

Yine ne yapabileceğimi düşünüyorum. Bir atölye. Oradaki atölyeye katılanları izledim. Yirmi kişi var mıydı? Karşıma çıkan gözlem fırsatı bunu yapamayacağımı düşündürüyor. Ne yapabilirim? Yaratıcı yazarlık dersleri vermek istiyorum. Bu kafede çalışmalar yapılıyor. Birçok atölyeleri katılımcılarıyla devam ediyor. Yaratıcı yazarlık atölyesinin çalışma saatleriydi. Gözlemlerime göre bunu yapamayacağıma karar verdim. Yirmi kişi ile çalışmanın zorlukları deneyimsiz biri için fiyaskoyla sonuçlanırdı. Ama benim istediğim altı kişiyle yapılacaktı. Bir de çocuk kitapları yazmak isteyen yetişkinler içindi. Kitaplarım vardı ve çocuklarla birlikte yirmi yılım yazma atölyesi yaparak geçmişti. 2005 yılında Sabancı Ünv. Eğitimde İyi Örnekler’de sunmuş ve ilgi görmüştüm. 2007’de II. Ulusal Çocuk Edebiyat’ı sempozyumunda çocukların kitaplarını dağıtarak ayrıntılı olarak vermiştim. Öğretmenlere seminer vermiş yapabileceklerine dair yüreklendirmiştim. Küçük Yazarlarla Tüyap Kitap fuarında panele katılmıştık.

Ben yapabilmeliydim. Ama…

Sonra bire bir çalışma yapabileceğimi düşündüm. Metin üzerinden çalışma yapılabilir ve bu haftada iki gün üzerinden bir ayda tamamlanacak bir iş olabilirdi. Ya basımı? Basım da kendi imkanlarıyla olacaktı. Bunu yapan bildiğim yayınevleri vardı. Hatta ben bile bu yolla kitap bastırmayı düşünebiliyordum. Bütün yayınevlerinin çalışma prensiplerini bilmiyorum. Ama bazı yayınevlerinin maliyetini yazarın karşılamasını ve satış olanaklarını yaratmasını  beklediğini biliyorum.

Günümüzde çocuk kitapları daha çok çeviri kitaplardan oluşuyor.

Uzun oldu yazı. Daha sonra devam etmek dileğiyle.

Neler yapabileceğimden çok neler  yapılabileceğini de yazmaya çalıştığımı düşünüyorum.

*

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*