MEKTUPLAR -36-

MEKTUPLAR -36-

30 Kasım 2018

Sevgili Lili,

Yaratılış efsanesinde ya da inanışında diyeyim daha çok inanılanı, Havva’nın Adem’in kaburgasından yaratıldığıydı. Eğer öyleyse ben henüz aynı kaburgada yaşıyorum. Henüz ayrılmadım yani hem dişi hem de erkeğim yani bu demek oluyor ki, herkesin içinde bir erkek bir de kadın var. Erkekler kaburgalarından yaratmayı beklerken kadını; kadınlar erkeklerden yaratılmayı bekliyor. Ben bir şey beklemiyorum Lili. Ben sadece bir insanım.

Bu paragrafı Manguel’den yaptığım okumadan sonra yazdım.

İlk uzun paragrafta kadınların kurmaca yazınındaki yerinin de tartışılması kadar, onlar üzerine yazılanları da düşünmem gerektiğine inandım. Bana buna cesaret veren elbette Woolf.

Bütün bunları düşünmek için de kendine ait bir oda ve parasının artık yeterli olmadığını biliyoruz. Yine bütün paralar güzellik ve estetik için harcanıyor sonra da bunlar için harcanan miktarları belirleyip kendilerince de çok bulunuyor. Para eşittir değer. Paranın ağırlığı kadar değer. Sonra da değişimle kadının kaybedişi. Kendi yarattığıyla yok oluş ve son. Başkası için son son olurken, diğeri için yeni bir kapı olabiliyor. Ne tuhaf.

Küçük kilisede org çalıyor ve şöyle yazıyor. “Hıristiyanlığın ıstırapları bile, o durgun havada, ıstırabın kendisinden çok, ıstırabın anımsanmasını çağrıştırıyordu; eski orgun iniltileri dinginlikle kuşatılmıştı.”

Önce kiliseler yapılmış, ardından eğitim kurumları ve ardından da başka lüks yerler. Bütün her şey buralarda üretilmiş, yeni inançlar, yeni yaşamlar… Herkesi kapsamayan özel alanlar oluşturulmuş. Bu alanlarda da kararlar alınmış, üretilmiş her ne varsa. Duygu, kültür, ekonomi… Kısacası bitmeyen son bulmayan, aynı şeyleri yazan tarih… Tarihin tozlu sayfalarına gönderilemeyenler halen varlıklarını gösteriyor. İnanç Çağı, Akıl Çağı hep aynı. Para ile kazanılan güç. İnanç ile para ile ele geçirilen tarih. Kadınlar bu çağlarda hiçbir zaman görülmemiş. Daha sonraları da görülmemiş, kendilerine ait paraları olmadığı için de kendilerine özel kurumlar kuramamışlar. Bugün her ne kadar okullara girebiliyorlarsa da kazançlarını harcamaları için özel mekanlar yaratılmış durumda. Bütün kazançları aynı yere harcanmakta. Üzüntü ne kadar boş, çık ve harca. Ye iç eğlen. Olumlu düşünce ve düşüncenin gücü kadınlara mı kalmış ne? Diğerlerine de paranın gücü, erk.

Değişen bir şey bugün de yok. Ya da yavaş yavaş değişmeye çalışıyorlar demek daha doğru olur. Yavaş yavaş birbirimizi görmeye başlıyoruz. Sonrası engeller.

“Ama yaşayan şairler içimizde şu anda yaratılmakta olan ve hemen bize dayatılan bir duyguyu dile getiriyorlar.”

Aşk var mıydı, erkeklerin elinde olan sanatla. Vardı. Çünkü kadınlar inanmıştı. Yalan mı? Hangi kadın bilebilir, tarif etmeye kalkışılmadığı sürece erkekler tarafından. Kadınlar da anlatamadı, öyle değil mi? Anlatmaya çalıştıklarında buna feminizm denilmedi mi?

“1914 Ağustosunda silahlar ateşlendiğinde, kadınların ver erkeklerin yüzleri, birbirini bütün çıplaklıklarıyla görmüşlerdi de aşk ölmüş müydü?”

“Kurmaca yazın, gerçek durumlara bağlı kalmalıdır ve gerçek durumlar ne denli doğruysa kurmaca yazın da o denli iyi olur- bize söylenenler bu.”

Gerçek benim anlattığım olduğunda buna kim inanır ki? Kadınların anlattıkları elbette farklı olacaktır. Gerçek sanıldığından da başkadır. Yalanım bile gerçeklikten daha gerçektir. Bana kalan miras kaç yıllar öncesinde verildi. Eğitim, para, iş bile… Ya duygusal miras? Ya kültürel?..

Şimdi fark ediyorum ki, geçmiş mirası reddeden sanatta bile kadının yeri erkeğin bulunduğu yer değil. Erkekler geçmişi reddederken, kadınlar henüz yeni yeni kendilerine önceki kuşaklardan kalan miraslarının neler olduğunu, nasıl kandırıldıklarını fark ediyor. Bilmediği sürece diğer kuşağa da aktaracağı gerçeğini kabul edemiyor.  Yoksunluk, yoksunluk, yoksunluk… Yoksulluk.

Gerçek inandığım şeydir. İnandığım şey gerçektir. Konuştuklarım gerçektir ama yazdığım kurgular da söylediklerimden farklı olmayıp dünyaya basan ayaklarım kadar gerçektir. Her bir kitabın gerçekliği varsa kendi içinde, benim de… Kitaplar gibidir insanlar, her biri nasıl anlatıldığı önemli olan hikâyelerdir.

*

Aşk ne zaman bitti? Sanırım etini sıyırıp kemiklerimi köpeklere atıktan sonra… Bu bana bir halk inanışını anımsattı. Gülümsedim. Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından sürekli anımsadığım ve her anımsayışta yeni anlamlar bulduğum masaldan düşen gölgem. Denizden oltayla karaya çıkarılan kadın iskeleti. Bir gün yeniden okumak isterim.

*

Kütüphanelerde, müzelerde, sergilerde yüz yıl önce erkeklerin eserleri vardı. Kaç yıldır kadınlar da var? Var olduğunun farkında olan kadınlar?..

Kitabevine girdim, yardımcı olmak istediler. “Kadın yazarların kitaplarından önerebileceğiniz?..” Şaşkın halde. “Hiç düşünmemiştim.” Raflara baktı. Eski yazarlardan başlayıp günümüze geldiğinde fark edeceğini düşündüm. Oysa o böyle bir soruya hazırlıksız yakalandı. Sustu. Düşündü. Bilmiyordu ama yoktu. Yok.  Sadece üçüncü dördüncü kitaplarıyla kendini var eden kadın yazarlar vardı. İlk kitaplarıyla görünür olmaları olanaksızdı.

“Bir yılda kadınlar üzerine yazılan kitapların sayısı üzerine hiç bilginiz var mı? Bunlardan kaçının erkekler tarafından yazıldığını biliyor musunuz?”

“Başlı başına kitapların adları bile düşüncelere dalmama yeterdi.”

“… birçoğu da ciddi ve kehanet dolu, ahlaksal ve uyarıcı yapıtlardı.”

“Kadınlar erkekler üzerine kitap yazmazlar…”

“Nereye bakılırsa bakılsın, erkekler her zaman kadınlar hakkında kafa yordular ve onları türlü türlü değerlendirdiler.”

“K (kısa olsun diye onu böyle çağırıyorum) hakkındaki gerçeği geçmişte yakalayamazsam, K’nın geleceği üzerinde durmanın ne gereği vardı?”

Woolf erkeklerin öfkelerine değiniyor. Kadınların zayıflıkları üzerinden kendilerini güçlü kılıyorlardı. Bir tür ayna görevi görüyordu kadınlar ve erkekler baktıklarında kendilerini büyük görüyorlardı. Önemli. Paralı, güçlü ve yetkili. Daha sonra Woolf yalnızca kadınların değil, iki cinsiyet için de aynı durumların söz konusunu yazar.

Bir yazarın yazdığı yazıdan bir cümle alıntılar. “O adı çıkmış feminist! Erkeklerin kendini beğenmiş ukalalar olduğunu söylüyor.”

Feminizmden neden korkuyorlardı?

Kadınlar kadar erkeklerin de yetiştirilme koşullarından kaynaklı olduğunu yazar.

“Çünkü kadın gerçeği söylemeye başlarsa erkeğin aynadaki görüntüsü küçülmeye başlar.”

“…bir yüzyıla kadar kadınlar korunan cins olmaktan çıkmış bulunacaklar…” diye düşünür. Dün ile bugün karşılaştırılırsa sanırım bırakılan bu küçük mirası, daha çok kadına ulaştırmak gerektiğini düşünürüz.

Sevgili Lili, yine uzadı mektubum. Sen dedin ya, okur yazarsın. Ben de öyle yaptım.

Daha sonra devam ederim.

Günaydın.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*