MEKTUPLAR -34-

MEKTUPLAR -34-

17 Kasım 2018

Sevgili Lili,

Bugün çok şanslı olduğumu düşündüm, gökyüzüne bakıp. Havanın yağışlı olmasını beklerken, pırıl pırıl görmeyi tercih ettiğim güneşi görmek mutlu etmiş, benim şansım olarak görmüştüm. Bir tek ben! Düşünsene! Sonra düşündüm ve güldüm kendime. Bugün güzel bir gündü ve kentteki milyonlarca insan aynı beklenti içinde gökyüzündeki bulutlara bakarken kendilerini şanslı hissetmişti. Şanslı ve özel. Milyonlar uzun bir aradan sonra bugün defalarca gökyüzüne bakmıştı. Bakmadıklarını düşündüğüm onca kişi yağmur bulutlarını izledi ve güneşi pırıl pırıl görmeyi tercih etti. Hafta sonu gezileri güzel geçti. Havanın soğuk olması bile vız gelmiştir.

Sonra akşam geç saatlerde son dakika haberlerinde de gece yağışın sağanak ve gök gürültülü olacağı geçti. Yine gökyüzüne milyonlar baktı Lili. Düşünebiliyor musun? Ay görünüyor mu diyerek, gördükleri karanlık göğe uzun uzun baktılar.

*

Gün içindeki koşuşturmanın ardından, akşamın geç saatlerinde sessizlikle birlikte, her zamanki gibi yazma saati geldi. Yazmak kadar okumak da yalnızlık gerektirir. Yazıyla, kitapla yalnız buluşursunuz. Oturmanız gerekir. Yalnızlık ve oturmak birçok insan için zor gelir. Bazen de korkutur sanırım. Başkalarının yalnız olduğunu düşünmek bile ürpertir. Bir an kalabalık içindeki yalnızlıklar unutulur. Evin içini sesler doldurur. Uyku zamanı gelince özlenen sessizlik mi aranır demeliyim yoksa uyku öncesi zihni başka düşüncelerle oyalayıp günü unutup sabaha yeni baştan başlar gibi başlamak için mi demeliyim; okunur.  Uyunur.

Sabah uyanacağız ve ilk işimiz pencereden gökyüzüne bakmak olacak. Çünkü havanın yağışlı olduğunu bilmek yetmeyecek.

*

Bir arkadaşım bir kitap önerdi. Yazan kadın yazar değil. Ama kahramanları kadınlar. Kadınlar arasındaki ilişkileri anlatıyormuş. Olumlu ilişkiler değilmiş elbette. Bu yabancı olmadığımız bir konu. Biliyoruz ki günlerde bir araya gelen arkadaşlar, aralarında olmayan kadınlar hakkında dedikodu yaparlar. Buradan ayrılıp bir başka yere gittiklerinde ise diğerleri hakkında… İş, eş, aile, yakınlar, çocuklar, arkadaşlar… Başkaları hakkında öğrenilenler bizi hiçbir yere götürmediği gibi diplere çeker. Kader denir adına. Yapılan tercihlerin sonucudur, diye düşünülür.

Kadınlara, çoğu zaman erkeklerin bir şey yapması gerekmez Lili. Onlar kendi kendilerine yapacaktır er ya da geç. Bu rekabet adı verilen şeyden kaynaklanıyor  elbette. Başka kadınlara karşı eşi için, başkalarını daha çok sevmemeleri için çocuklar için, işinde başkalarından daha iyi olduğunu duymak istediği için birbirleriyle rekabet içinde. Erkekler sanırım kadınları rakipleri olarak görmez çünkü ellerinde büyük koz vardır, para ve güç. Elbette bu herkes için geçerli değil. Bunu da kabul etmek gerekir. Sadece değişmesi gereken bazı durumları aktarıyorum. Kadınlarla rekabet eden erkeklerin olduğunu da biliyoruz. Ulaşılamaz olan kötülenir, ulaşılır olan da aşağılanır.

 

Bu konu da nereden çıktı diye merak edeceksin. Elbette bu da okuduğum bir kitabın bana düşündürdükleri. Bir kadın var ve bu kadının dünyası anlatılırken, hayatında yer alan, çevresinde olan erkekler anlatılıyor. Bir aşk hikâyesi içinde başka erkeklerin de yer alması beni düşündürdü. Şimdi sen bu kadını da merak edersin. Kadının adı Fosforlu Cevriye.

*

Bugün arkadaşlarla birlikte zaman geçirdik. Başkalarından konuşmadık. Ne konuştuk öyleyse? Kendimizi anlattık dersem yalan olur. Çünkü insan tek başına kim olabilir ki? Bizi biz yapan başkalarıyla olan ilişkilerimiz değil mi? Öyleyse güzel hikâyeleri, mücadeleleri konuştuk diyebilirim. Haberleri okuduk, müzik dinledik, çay içtik. İçerisi sıcaktı, dışarıda havanın nasıl olduğunu düşünmedik, ta ki dışarı çıkmamız gerekinceye kadar. Tatilde yapılacak gezilerden konuştuk. İnternetten, gitmek istenilen yerlerin fotoğraflarına baktık…

Kasım ayı, kasımpatı ayı. Bir demet kasımpatı vazoya koyuldu ve masaya bırakıldı. Karşılıklı kahve içildi.

*

Lili, sana kadın arkadaşlarımı yazmıyorum. Ama hâlâ arkadaşlarım olduğuna göre bana benziyorlar biraz da. Kendi dünyamıza farklı pencereler açmak için konuşuyor ve birbirimizi dinliyoruz. Şimdi fark ediyorum ki dışarıdaki gerçekleri biraz olsun görebilmek için bütün bunlar. Kim bunlar? Kabul edersin ki hepimiz için ayrı ayrı.

Saat yine geç oldu. Her gece her gece yazıyor, anlatıyorum. Kimi uydurulmuş hikâyeler kimi konuşulan hikâyeler kimleri de kitaplardan…

Önümüzdeki günler, sağanak yağışlı geçecekmiş. Bir gün gelmeyi düşünürsen, sakın kasımpatı alıp gelme. Yalan söyledim sana salondaki masada gerçek kasımpatı yok. İki büyük beyaz kasımpatı var, masanın ortasına koyduğum kırmızı şalın ortasında.

Başka ne yalanlar uydurdum, bilmek ister misin? Misafirlerim gerçek. Kahve içmek istemediler. Çay içtik. Başka, başka…

Bir yazarı hakikat ilgilendir, hakikati farklı pencerelerden göstermeye çalışır. Bir okuru da hakikat ilgilendirir. Karakterleri hakiki olmalı ki yarattığı dünyada, başkalarının değil  kendi hakikatleri ilgilendirsin onları.

Yazmak okumak isteğini, okumak yazmak isteğini doğuruyor. Döngü dünya gibi dönüyor,  kreps döngüsünü anımsatıyor.

Gece, gündüz, gece. Uykum yok.

Martılar uyanacak önce, sonra kargalar bağıracak, ardından da serçelerin sesleri işitilecek. Boş ver diğer sesleri. Müziği aç, dinle.

Şimdi kedisi olmayanlar için,  ‘Bir kedim bile yok” şarkısını dinleyeceğim.

Günaydın.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*