GÜNLÜKLER -91-

GÜNLÜKLER -91-

22 Aralık 2018

Bugün kimlik üzerine düşündüm. Okumaya çalıştım. Sonuçta düşüncelerim bireyle ilgiliydi. Bugünün beni. Yarın ne olacağımı bilememe durumu. Çünkü…

Duvara asılı bir tüfek varsa hikayenin bir yerinde o tüfek mutlaka patlar. Çehov böyle söylüyor. Ama şimdi o tüfek patlamasa da insanın zihninde birçok şeyi canlandıracaktır. İnsan kurgusunu öykü gibi seçici olarak kurmuyor. Öyle çok girdiler var ki hayatında. Evin duvarına asılı o tüfek… Bana onun hakkında birçok şey düşündürüyor. Uzun zamandır yazıyorum. Bir dönem yazdığım yazı evden metroya kadar yürüyüşümle ilgiliydi. Bir hareket vardı ve düşünce vardı. Bir zamanlar var olup şimdi olmayan işletmeler vardı. Şimdinin geleceğini bilmesinin olanaksızlığını kabul ediyor ama kaygıdan kurtulamıyordu. Gelecek kaygı verici. İşte her gün beş dakikalık yol üzerinde görülenler her defasında değişiklik gösterecek. Bu da kişinin gününün farklı başlamasına neden olacak. Ben yazarken o kahramanı sınırlıyor ve benim vermeye çalıştığım anlamı yaratacak yerleri betimliyorum. İşte gerçek böyle değil. Bu yüzden sonra ne olacağı ve benim kendimi nasıl ifade edeceğimi kendi hikayemi yazacağımı bilemeyiz. Biyografim bile gerçekten çok uzak kalacaktır. Gerçek ancak benim bildiğimdir. Bildiğim de her gün dünya ile akış içinde olduğu ve zorunlu olarak kendimle yeniden kurduğum bir ilişkidir.

Victor E. Frankl yazdığı Hayatın Anlamı ve Psikoterapi kitabı çok etkileyiciydi. Nazi kampından sağ kurtulan doktor, yaşadıklarını bu kitapta anlatmıştır.

Okumaların yelpazesi geliştikçe aralarında ister istemez ortaklık arıyorum. Bir ele bakıyorum ve parmakları görüyorum. Ama biliyorum ki onlar bir bütün, aynı yerden kök alıyorlar  ve  ben bileği göreceğim.

Elbette göremeyeceğim.

Palimpsest ile başladım sormaya. Palimpsest 1800’lü yıllarda bu ismi almış. Parşömenlerin üzerindeki yazıların altında başka yazıların olduğu fark edilmiş. Bunun üzerine altındaki yazıları okumaya çalışılmıştır. Alt metin ve üst metin birbirinden farklı metinlermiş. Bu kavram daha sonra şiirde yer almış. D.H.Lawrance şiiri üzerinde birkaç yıl arayla değişiklik yapmış. Üç değişim. Son iki değişim içinde palimpsest kelimesini de kullanmış. Şiirin de bir alt metni var, bu metin üzerindeki değişiklikler metnin altındaki anlamı etkiliyor. Bütün olarak bakılıyor. Daha sonra bu çalışma edebiyatta yerini almış. Sanırım bir zamanlar öğrendiğim buzdağı böyle bir şey olmalı. Görünenin altında bir de görünmeyen kısmı bulunan bir buzdağı. Alt metin ve üst metin. Ama burada tek bir eser üzerinde düşünülmüş. Yaratılan bir dünya, kurgu.

Daha sonra araştırırken gördüm ki İstanbul Palimpsest bir kent. Mimarlar, şehirbölge planlamacıları çalışmalar yapmışlar. Elbette çalışmalara ulaşamadım. Ne anlayacaktım? Belki de bir başka kavrama uzanacaktım. Simülasyon.

Simülasyon da sonuçta bir başka kavram, bir başka alandan. Bu da yaşadığımız mekanla aramızda olanları göstermeye çalışıyor. Salınım. Of şimdi de Kuantum Fiziği aklıma geldi. Sıçrama.

Bir kutunun içinde bir kedi vardır. Kutu kapatılır. Kutu kapalı, kutuda kedi var mıdır?

Zihin modernliğin akışkanlığına uyum göstererek akıyor. Bunu engellemek olanaksız. Modern hayatın akışkanlığı da hayatımıza bir kavram olarak alınabilir pekala.

Palimpsest, simülasyon, kuantum fiziği…

Alt metin, üst metin, salınım, sıçrama…

Ben daha önce yazdığım ikinci kitabımı kreps siklusundan esinlenerek yazmıştım. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan enerjiyi sağlayan bir döngü. Bütün organlar önemlidir ama bu döngü olmadığında hayat sona erer. Yani hayat bir döngüydü benim için. Hikayem de bitince yeniden başa dönüyordu. Sonra döngüye hermenotik eklendi. İşte şimdi yine dönüp dolanıp okuma sırası geldi. Bu da bir yorum bilgisi anlamına geliyor ama benim için sürekli anlamın değişmesi demek. Okunan bir romanın sonraki okumasında aynı olmadığını bilmek gibi bir şey. Farklı anlamlar bulmak.

Hayat kurgu değilse gerçekse… Ya gerçekse?.. Salondaki eşyalar neye göre seçilmiş? Anlamları var mı? Yeniden anlam üretebilir miyim?

*Masadaki bardağın içindeki ful çiçeği dalı iki aydır duruyor. Yeni yeni kurumaya başladı. Bardak benim burcumun sembolünü taşıyor.

*Yuka sulanmak istiyor, yapraklarını silmek gerekiyor. Emo sevilmeyi bekliyor. Yemek…

*Masadaki vazoda duran kasımpatı ve papatya demetlerini düşünürsem…

Hepsiyle ilgili birer öykü yazabilirim, onları buradaki birçok şeyden soyutlayıp.

Okumak yazmak ya sonra?..

Unut gitsin bu soruyu. Unutmazsın sen bilirim. Ama olsun bir daha da yazma.

Duvara bir tüfek assam mı? Ya patlarsa?..

Acıyla yazılmış romanları anımsadım. Yazarlarının hayatlarına son vermeleri… Pavase, Zweig, Plath, Woolf… Kitaplarını çok uzun zaman önce okuduklarım ve yeniden yeniden okuduklarım.

Okunacak ne çok kitap var. Kuramsal kitaplar sırada yine. Bir kuantum fiziği sıçramalar eksikti. Bunun filmini anımsıyorum. Kadın deniz kenarında ve ufka bakıyor. Bir gemi geliyor. Yanındaki kişi alnına parmağıyla dokunuyor ve kadın gemiyi o zaman görüyor.

Bilmediğimiz bir şeyi göremeyiz, diye anladım ama gözümün önündekini nasıl göremem diye saçma bulmuştum. İşte gözümün önünde olup görmediklerimi gösteren kitaplar olmadı mı? Demek böyle bir şeymiş. Bunları bilmesem melankolik olduğum düşünülecek. Bunları yazdığım için de ayrı bir şey düşünülür sanırım.

Gülümse.

 

 

2 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*