BÜYÜK RAHATSIZLIK / Georges Balandier / Türkiye İş Bankası Yayınları
Yaşadığımız ortamın bizi nasıl şekillendirdiğini, yönlendirdiğini anlatmaya çalışsak, yetersiz kalırız. Bunun üzerine sayfalarca yazılmış, araştırmalar yapılmış vs. Bir an gelir ve şimdi bunlardan hangilerini okumalı ve yaşadıklarımızı anlatabilmeliyiz, diye düşünürüz. Büyük Rahatsızlık adlı kitap, içinde olduğum/doğduğum yeri bir parça da olsa anlamamı sağladı. Neler oluyor dünyada, demeden önce bende olanları düşündüm. Dünyaya gerçek adımlarını atanlar, kendilerinden atılan adımla başlamışlar olmalılar.
Çevremizi kuşatan teknoloji harikaları ve iletişim araçları arasında geçen bir hayat. Geçmiş. Şimdi. Gelecek. Öyle ki gelecek yarın için bile söylenebilir. Yarın ne olacağını fark etmeden olacak olan olacak. Onun yerini bir başka şey aldığında onu fark edeceğim ama çok geç yerindekini bile anlayamayacağım. Çevremdeki sürekli değişim beni biraz daha yabancılaştıracak. Yeni yerlerde görünen insanlar uyum sağlıyor diye düşüneceğim. Ben ne istiyorum, diye soracağım. Hiçbir şey istememek var olanda kalmak istemek demek olmalı ki olmuyor bu da çünkü elimde var olan da gelecek zamanda değişime açılacağını biliyorum. Gelecek yok. İnsanların günübirlik ilişkileri kentle de günübirlik ilişkilere neden oluyor. Bir market kapanıyor, bir pastane, çiçekçi… Evin içinde yaşayanların istekleriyle değişimler yaşanıyor. Kanepe, koltuk, masa, sandalye, perdeler… Desenler, renkler…
Eve giriyorum eski bardaklar yok. Yerine yenileri gelmiş. Alışmak gerek.
Akşam. Hava karardı. Anayolda giden aracın içinden dışarıya bakıyorum. Gökdelenler yükseliyor ışıklandırılmış, altlarında alışveriş merkezleri… Oradan geçince karanlığa gömülmüş iki üç katlı evleri görüyorum. Sesler, ışıklar, renkler… Kent gece büyülü bir yere benziyor. Kimse ötekini görmüyor. Ve Külkedisi evine döner.
Bu kentte hatta birçok yerde beni rahatsız edenin ne olduğunu hep merak ederdim. Sorunu kendimde bulurdum. Meğerse kentte bana sorulmadan ben istiyorum diye yapılan yeniliklerdeymiş sorun. Bir var bir yok.
Apartmanın karşısında bir market varmış. Bugün yokmuş.
Şu reklam panoları yine değişmiş. Otobüs durağındakini de değiştirmişler. Dün saçlarını savurmuş bir kadın vardı, şampuan reklamı mıydı, anımsamadım işte. Şimdi… Otobüsün üzerindeki reklam… Giderken arkasından bakıyorum, reklamın gidişini izliyorum.
“Faydacı akıldan ziyade arzu üzerine oynuyorlar.” S. 59
“…her türden başarının nihai değer yerine konulduğu bir toplumda, başarının çığırtkanlığını yapıyorlar.” S.60
Ben de başarılar dilemiyorum, kolay gelsin, diyorum.
An’ı yaşa! Bu doğru olmamalıydı çünkü çok reklamı yapıldı. İşte alıntı kitaptan.
“Üst-modern insanın eylemi şimdiki zaman içinde belirleniyor. Anda anlam kazanıyor; öncesinde ne olduğuyla nadiren ilgili, sonrasında, öngörülemezliğin durmadan baskın verdiği bir gelecekte, eylemin yansımalarını tasarlamaktan neredeyse aciz…” s.112
“Tüm çağdaşları, dünyanın dört köşesinde zaman içinde sürgün olmuş, kendi elleriyle yaptıkları dünyanın nispeten yabancı taraflarını keşfeden insanlara dönüştürüyor. Artık kim olduğunu bilmeyen insanın kimliğini aradığı bir kopuş ve yurtsuzlaşma durumu söz konusu.” S.132
“Bu çağ ayrışmalar çağı; geçmişle bağları kopartıyor, dağıtıyor ve pek az birleştiriyor. “Dünya köyü” benzetmesi bir metafor, küreselleşme sözü de yeni iktidar paylaşımını nitelendirme biçimi olarak kalıyor. Bu ikisi arasında Büyük Rahatsızlık sürüp gidiyor, bizi bozulmuş bir düzenle ve hâlâ belirsizliğini koruyan bir gelecekle yüz yüze bırakıyor.” S.136
Okumak ve yazmak. Anlamak için. Anlayınca ne olacak, ne değişecek; bunu da zaman gösterecek.
Bir yanıt bırakın