GÜNLÜKLER – 29 Ocak 2020
Uyandığımda güzel bir sürprizle karşılaştım. Kargodan gelen bir paket açmamı bekliyor. İçinde kitap olduğu belli. Kitabı nerede olsa anlarım. Açtım. Arkadaşım ilk kitabını imzalı olarak göndermiş. Elime aldım ve…
Çok güzel bir kitap. Fotoğrafların olması ayrı bir güzellik katmış. Duru bir dil, akıcı anlatım. Bloğunda yazdığı yazılarını kitaplaştırdı ve işte bu kitap ortaya çıktı. Sevgili arkadaşım Demet. İlkokul ve ortaokul sıra arkadaşım. Çocukluk yıllarımızı da anlatmış. Anılar, anılar…
10 Ekim Çarşamba günü, yazma atölyesine misafir olarak katılmıştı. O gün atölyeye misafir olan birkaç arkadaşım ve öğretmenlerim vardı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Demet’in yazısını okuyunca anımsadım. Demet Nohutçu’dan sevgilerle…
*
Öğleden sonra bahçe kapısı açıldı, bir adam seslendi. Ebeveynim evden çıktı. Ben de arkasından çıktım. Burada hikaye avcılığı yapıyorum.
“Dursun’un düştüğü kuyu nerede biliyor musun?”
“Kim Dursun?”
“Geçen yıl kuyuya düşmüş. İki gün sonra bulmuşlar onu; kuyudan çıkarmışlar.”
“Eee…”
“Adam ertesi gün ölmüş.”
“Duydum.”
“Sen de oradaymışsın. Turan söyledi. Git konuş o kuyunun nerede olduğunu bilir, dedi.”
“Kuyunun nerede olduğunu bilmiyorum.”
“Ama abi orada olduğunu söylediler. Kuyudan çıkarmışsınız.”
“Yok öyle şey. Sen ne yapacaksın kuyuyu?”
“…”
“Hazine mi arıyorsun?”
“Kuyuyu hazine için kazmışlar. Ama bir şey bulamamışlar.”
Konuşma böyle devam etti. Uzamadı konuşma, adam omuzları düşmüş bir halde bahçe kapısından çıkıp gitti. Onun bıraktığı yerden ben iz sürmeye başladım.
“Bu kuyu nerede?”
“Bilmiyorum. Sadece duydum.”
“Ne duydun?”
“Hazine arıyorlarmış. Kolay mı öyle hazine bulmak? Arayarak hazine mi bulunurmuş?”
“Buralarda hazine var mıdır?”
“Burada olsaydı bugüne kadar bulunurdu. Hem kim koyacak hazineyi buralara?”
“Savaş sonrasında kaçanlar bırakmışlardır.”
“Onlar eski evlerde olur. Burada eski ev yok.”
“Yanımızdaki evde kesin vardır. Çok eski bir ev.”
“Ne eskisi? O ev yeni. Hastane olması için bir doktor yaptırmış ama hastane olarak kullanılmamış.”
“Nerelerde olabilir? Eski binalar hangisi?”
İşim mi yokmuş benim. İşime gidiyorum. Hazine avcılığını sonraya bırakıyorum.
*
İşim yok. Buradaki eski yapıları düşünüyorum. Hazineyi nerede bulabilirim? Çocukluğumda istasyonun karşısında tümseğin altındaki oyukta hazine olduğundan emindim. Tümseğin üzerine çıkıp tepinmeyi göze alamazdım, çökecek korkusuyla. İçine girmek için önünde durur karanlığa bakardım. Benden başka kimse bunu düşünmemiş olmalıydı ki arkasındaki sıralı küçük kerpiç evlerden biri çıkıp ilgi göstermemişti. Burası gözüme tünel gibi görünürdü. Bir girebilsem hazine benim olacaktı. İşte o hazine şimdi benim olabilirdi. Çocukluğumda aradığım yerde olmadığını biliyorum çünkü burası yıkıldı ve yol yapıldı.
*
Akşam tiyatroya gittik. Çok güzeldi. Aslında oyunla ilgili bir şeyler yazmayı çok istedim. Bazı şeyler vardır ki anlatılmaz yaşanır; işte bu oyun da öyleydi. Çünkü oyuna seyirci de dahil oluyordu. Bir Baba Hamlet. Danimarka’da geçen…
Tiyatro üzerine okuduğum kitapları anımsamıyorum. Fakat etkilenmiş olmalıyım ki çocuklarla birlikteliğimde bir oyuncu gibi oynuyorum. İşin kötüsü oyun ezberlenecek bir oyun değil. Seyircisine yani çocuklarına göre değişiyor. Kimine masal diyorum kimine öykü…
Güzel bitti gün; ağlanacak halimize gülerek. Haberleri gölgede bıraktı.
Teşekkür ederim arkadaşım. Kucak dolusu sevgiler…
Ben de teşekkür ederim canım. Demet demet çiçekler…