GÜNLÜKLER – 28 Aralık 2019
Yeni yıla iki gün kaldı. Bugün cumartesi. Arada pazar ve pazartesi var. Henüz bir programa dahil olmadım. Evde yazarlarımla baş başa kalacağım. Saat yirmi dördü çaldığında, kitabı kucağıma kapatıp dışarıdan gelen sesleri dinleyeceğim. Sonra yağmur yağacak, damlalar cama vuracak. Kedi kulaklarını bile dikmeyecek, karşımdaki koltukta kıvrılmış uyuyor olacak. Ona kitabımı kapattığımı fark ettirmemem gerekiyor yoksa yanıma gelip miyavlayacak. Ona katılmıyorum, ona zaman ayırmadığım düşüncesinde değilim.
Gözlerimi kapatacağım ve bilinmez bir geleceği düşleyeceğim. Korku. Telefonumdan Euro kuruna bakacağım. Eğer artış göstermişse son dakika haberlerini takibe başlayacağım. Asgari ücretin arttığının ilk günü ve eline yeni geçmiş paranın değerinin ilk gününden kaybedişi. Bu korku tek başına olmayacak. Çürümüş et kokusu alacağım. Bu kokuyu düşlerimde yeni biçilmiş bahar çimlerinin kokusuna çevireceğim, büyük olasılıkla da bir hayal kuracağım. Çimlerin altında saklanacak çürümüş et kokuları ve çim kokuları bu kokuları baskılayacak. Bu korku da başka korkuları tetikleyecek. Çevre gittikçe genişleyecek. Yonca otoyolların etrafında yer alan yeşil alana gecenin bir saati ellerinde kazma kürek iki üç kişi, kollarında taşıdıkları bir şeyle girecekler. Çim olmayan ağaç diplerindeki yumuşak toprağı kazacaklar. Etrafı gözleyecek içlerinden biri. Yoldan geçecek bir polis aracına yakalanabilirler. Sarhoş bir sürücü merakına yenik düşebilir. Orada yaşayan bir evsiz de olabilir. Bakınıyorlar. Gözlemci sorun yok devam edin ama az ses çıkarın, diyecek. Çukur derin kazılacak. Taşıdıkları bir kedi ölüsünü, çukura yerleştirip üzerine toprak atacaklar. Geldikleri gibi gölgesi üç kişi oradan ayrılacak. Araçları yol kenarında park halinde. İş çıkışı saatlerinden trafiğin yoğun olduğu, su ve çiçek satıcıların arasında direksiyon kırarak ilerleyen araçların olduğu tahmin bile edemeyenler çoktur. Satıcılar dışında.
Bu da yetmeyecek. Deprem korkusu saracak. Mart ayında olabilir denilen yakın tarihli bir deprem, şiddeti yedinin üzerinde, büyük yıkımlara neden olacağı bekleniyor. Binalar yıkılıyor. Benim yaşadığım apartmanda merdivenler yıkılıyor. Yangın merdiveninden çıkmak zorundayım. Kedi bir köşeye sinmiş. Ne kadar adıyla seslensem de ortaya çıkmıyor. Onu bırakıp demir merdivene çıkıyorum. Sonra geri dönüyorum. Kediyi almadan çıkamam. Atla bu korkuyu. Yangın da çıkabilir mutfakta ve ben yangın merdivenine ulaşamam çünkü merdivene mutfak balkonundan ulaşılıyor.
Düş kuracağım. Burada bütün evler depreme dayanıklı ve bilemedin en fazla üç katlı. Yollar sağlam. Metro… Unut metroyu. Trenle kenti terk edebilirim. Ankara Garının önünde patlayan bomba…
Korkuyu kedinin çıkardığı sesler bölüyor. Mama yiyor çıtır çıtır. Çay içmek için yerimden kalkıyor mutfağa geçiyorum. Geri döndüğümde Bermuda Şeytan Üçgeni hakkında araştırma yapacağım, internette gezineceğim. Tuşlara basacak birçok sayfadan bilgiye ulaşabileceğim. Çoğu birbirinin aynısı olacağını bilsem de açacağım sayfaları.
Kitap okumak düşünceleri toparlıyor. Bir konuya odaklanmayı sağlıyor. Çocukları düşünüyorum. İmza ve söyleşi var. Son çıkan kitabımı imzalayacağım. Kocaman yüzükler, uzaktan bile göze çarpan kolyeler takıp dikkatlerini toplamaya çalışacağım. Onlara masallar anlatacağım. Kahverengi saçları gözlerini kapatan erkek öğrenci parmağını kaldırıyor. Bir şey soracak diye heyecanlanıyorum. “Evet,” diyorum. Gözlerini bana meydan okurcasına gözlerime dikiyor, “Tuvalete gidebilir miyim?”
İleri bir tarihi belirliyorum ama kaç yıl sonra olacağını kestiremiyorum. Basılı kitaplarımın sayısı elliyi buluyor. Basılmamış ama basılmayı bekleyen de ondan fazla dosyam var. Artık imza ve söyleşi etkinliklerine zamanım olmuyor. Sürekli yazıyor, az okuyorum. Dizginlenemeyen bir hayal dünyasını takip etmeye çalışıyorum ama hepsi de yarım kalıyor dosyalarda. Yetiştirilmesi gereken çok iş var. İnternetten izlemeliyim, uzayla ilgili son keşifleri. İlerleyen bilimsel buluşlar… Birkaç yıl sonra ancak alabileceğim fiyata düşecek bilgisayar programlarını ve telefonları takip edeceğim. Ev için bir robot almak da gerekebilir. Kedi yaşlandı. Oturduğu yerden miyavlayarak benim yanına gitmemi istiyor. Daha önce hiç kedi beslemedim. Köpeklerin bakımı daha kolaydı. Mesleğim gereği evde tedavileri olan ya da pansiyon kalan köpekler çok oldu. Kedi bakmadım, evde serbest gezmesini düşleyemedim korkularıma yenik düştüğümden. Kapıdan kaçarsa, pencereden düşerse, köpeğim ya da başkalarının köpekleri parçalarsa… Köpekler diyorum sayıları çok çünkü. İçlerinde biri dişi olsa üçü erkek, birbirlerini yerler sanırım. Odalara ayrılıyorlar ve kapılar kilitli tutuluyor.
Bugün bitmedi ama düş bitti. Daha doğrusu bitmedi de yetişme olanağım yok.
Bir yanıt bırakın