GÜNLÜKLER – 27 Kasım 2019

GÜNLÜKLER –   27 Kasım 2019

6:20

Kabil romanını düşünüyordum. İnternetten bazı yazıları okudum. Romanı anlamak için tarih bilgisine ve kutsal kitapta geçen bazı benzetme ve öyküleri bilmek gerekir mi, bilemedim. Kendimi bunları da araştırarak buldum. Ciddi bir araştırma yaptığım doğru değil. İlk dikkatimi çeken Kabil’in adağını Tanrı kabul etmemiştir. Neden? Kabil ile Habil öyküsünü bir başka kitaptan birkaç gün önce okumuştum. Kabil romanını okumak için seçmek de seçici algı olsa gerek. İster istemez sorguluyor insan. Hatta Salman Rusdie’yi de anımsattı. Ölüm fermanı verilen yazarın bir kitabı Türkçe’ye çevrilemedi. Diyebilirim ki Kabil romanı sürekli anımsayacağım bir kitap olacak ama tarihte yaşananları  ve kutsal kitablardaki benzetme ve öykülerini bilmiyorum. Bunları araştırmak da istemiyorum. Birçok yorumların yapıldığını biliyorum ama okumadığım için bilmiyorum da.

Neden toprak savaşları bitmiyor sorusunu sordum bugün. Ölümlerin nedeni ne? Bu sorunun yanıtı kutsal kitaplarda olmalı ama yorumlama nasıl yapılıyor… Beni aşıyor.

Kabil kardeşini toprak için mi öldürüyor? Sahip olmak?.. Neye?.. Niye?.. Herhalde o yıllarda psikoloji gelişmemişti. Pagan kültürlerini de bilmek gerek. Dede Korkut Hikayeleri’ni de düşünmek gerek. Bugüne dönmek için…

6:50

Alberto Manguel’e dönmek zamanı. Ve Borges…

Yapı Kredi Yayınlarından çıkan bazı romanlar da okunmayı bekliyor. Öncelikli. (yüzde elli hissesini satmak isteyen yabancılar hisselerini satınca YKY’yi ne bekliyor? Her okur kendi kitaplarına sahip çıkmalı, ben de sahip çıkıyorum.)

Eme’yi de bu arada düşünmeli ve hayvanlarla ilgili kitaplar okunmalı.

Başka?..

Yakında, feminist yazarları da (bir yıldır okunmayı bekliyorlar) sıraya girmeli.

Başka?..

Ömrüm yetmez.

28 Kasım 2019

2:32

Jose Saramago’nun Kabil romanının sonuna geldim. Travmatize Toplum kitabından bazı bölümleri (altını çizdiklerim) okudum. Kabil romanı uzun yıllar raflarda yerini alacak gibi.

*

Çocuk kitapları üzerine yazmam gerekirken, kendimi yeni okumalar içinde bulmam neden, diye düşünmeden edemedim. Bunu düşünmeme neden olan izlediğim bir video oldu. Bir programdan kısa bir bölüm. Bazı gerçekleri görmekte geç kaldığımızı düşünmeden edemedim.

Bundan on yıl kadar önce çocuk kitapları üzerine eleştiri yazıları yazan araştırmacılar bugün ancak anlaşılıyor ama bunu söyleyenler gündeme alanlar elbette araştırmacılar değil, yazarlar ve öğretmenler oluyor. Eleştirilere nasıl itiraz edildiği ve geçerli durumu savunulduğunu kimse sanırım bilmeyecek.

Yıllar önce çocuklara okutulan kitaplar arasında yer alan eserler için bugün o eserleri çocukluğunda okuyan yetişkinlerin yorumları çok önemli; çocukluk travması olarak adlandırılıyor. Bunu elbette yıllar önce açıklamışlardı. O yıllarda okullarda, sokaklarda, evlerde, topraklarda yaşananlara tanık olan çocuklardık ve ancak yıllar sonra sorguladık; travma! Ama bu travmaya neden olan sorumluyu kitaplar olarak adlandırdık. Kitaplar günü kültürü özetler. Neden kitaplar oluyormuş?.. Çocuklukta okunan başka kitaplar da vardı. Henüz her yetişkin okur tarafından eleştirmeye sıra gelmeyen kitaplar. Hatta aralarında çeviri kitaplar da var. Masallarda verilen gizli mesajlar hâlâ göz ardı ediliyor. Bunun için kaç yıl geçmesi gerekiyor? Bu coğrafyada halk arasında anlatılan masallar da dikkate alınmalı. Bu masalları okuyan kim kaldı, eleştirel bir bakışla? Bugün yetişkin olanlar geçmişte okudukları kitapları seçenin kim olduklarını düşündüler mi? Bugün çocuk olanlar yetişkin olduklarında, onlara okutulan kitapları seçen, basımı ve satışını destekleyen bugünün yetişkinlerini nasıl eleştireceklerini düşündü mü?

Bugünün yetişkin okurları nasıl da her konu hakkında, kendi görüşlerinden (acaba kendi görüşleri mi, emin değilim) yola çıkarak çocuklar için yazılan eserleri eleştiriyor. Bunlar da sosyal medyada paylaşılıyor.

Bugünün mizah anlayışı üzerine düşünmeden edemedim. Gerçi uzun süre bunun hakkında düşünüyorum ama araştırmaları incelemeleri makaleleri okumadığım için bir şey söyleyemiyorum. Çocuk edebiyatında mizahın nedir diye düşününce bugünün yetişkinlerinin mizah anlayışlarını incelemek gerektiği kanısındayım. Mizah ustası Aziz Nesin’i okuyarak  büyüdük. Çocuklar için de Muzaffer İzgü. Rıfat Ilgaz. Birçok isimler burada yer alabilir ama bugün herkesin bildiği ve çocuklara okutulan yazarlardan. Bugünün çocukları neye gülüyor, gülmeleri için hangi kitapları okumalarına sessiz kalınıyor? Bizim yetişkin olarak bugün okuduğumuz ve izlediğimiz mizahın içeriği ne? Nelere gülüyoruz?

Bütün bu düşünceleri, kırıntılarımı gereksiz buluyorum. Bugünün çocukları izlediklerinden etkileniyor. Diziler taklit ediliyor. İlişkileri bu şekilde gelişiyor.

Bugün yerli yazarlar eleştiri bombardımana tutulmuş. Ama yabancı eserler için kimse bir şey söylemiyor.  Ya da söyleyemiyor. Kendi yazarlarına sahip çıkan kaç okur kaldı günümüzde? Kendi kitabına, kendi yayınevine?.. Kaç kişi okuyor. Bugün en çok çocuklar için yazılıyor. Çocuklar okusun diye düşünmekten çok ticari bir kaygı. Herkes çocuk kitabı yazabiliyor, atölyeler sayesinde. Her birine ulaşmak artık olanaksız, tıpkı yetişkinler için yazılan eserler gibi; yetişmek zor. Bu kitapları okumak, eleştirmek için okumak çok zaman alır ve bunun için hızlı okuyabilmek ve şipşak eleştirebilmek gerek. Bu da yetmiyor, gelişen ilerleyen yönde bakış açısıyla yazılan eserlere de zaman ayırmak gerek. Ne yazılıyor?

Bugün Gülten Dayıoğlu çocuk kitapları yazan ilk yazarlar arasında. Diğer yazarları anımsayan kim? Gümüş Kanat’ın yazarını bilen?..

Öğretmenlerin gerçekten desteklenmesi gerekiyor. Belki eğitimci olarak çalıştığım için bunun acil olduğunu düşünüyorum. Sorunları nelerdir? Özellikle insan olarak, eşitlik ilkesine göre eğitim vermek… Firdevs Gümüşoğlu az mı eleştirdi ve inceledi ders kitaplarını? Kitapları kaç baskı yaptı? Okuyanlar neyi değiştirme gücüne sahip(hiç kimse yapamadı(mı))?.. Hüseyin Portakal?.. Oktay Akbal?.. Cahit Uçuk(Erkek adını alan kadın yazarımız kitaplarının basılmasında yaşadığı sorun yüzünden mi bir erkek adıyla basımını kabule etti ya da tercih etti?)?..

Öğretmen ders içinde çileden çıkaran, müfredat programını yetiştirmeye çalışırken dersi bölen, çocuk için ne yapabilir(ders sırasında Recep İvedik’in esprilerini yapan bir çocuk vardı artık bir basamak çıkmasını istediğim için Yılmaz Erdoğan’ı izlemesini söyledim. Ama herkes gülüyor madem öyle neden gülüyorlar, dedi.)  Eğitime sahip çıkan sendikalı öğretmenler?.. Kimler ne kadar desteklendi? Kaybedecek bir şeyimiz yok diye düşündük de psikolojimizi kaybedebileceğimiz hiç aklımıza gelmedi.

Bugünün çocukları saf değil. İnternet sayesinde her şeye ulaşabiliyorlar. Açık zihinleri de sünger gibi bu bilgileri alıyor. Bugün bu çocuklara neler yazılıyor?

Çok satışı hiçbir zaman kıstas olamaz. Reklamdan başka bir şey değildir.

Sizinkiler Limon ve Zeytin kitapları kaç sattı? Hâlâ okuru çok mu? On beş yıl önce “Bizim aileyi anlatıyor, diyordu çocuk yazara yazdığı mektupta.) Bugün ailesi ve öğretmenleri nasıl tanıtılıyor?

Bir iş bitti dediğim zaman biterdi. Bir türlü çocuklar için bunu yapamadım. Okuduklarım yetişkinler için olmaya başladı, çünkü kendim için bir şeyler yapma sırasının geldiğini düşündüm. Kimse, bir başkası için bir şeyler yapamaz. Sadece çocuklara rol model olabilir. Yoksa çocuklar için de bir şeyler yapma zamanı çoktan geçti.

Romanları diğer araştırma kitaplarıyla birlikte okumak, roman ve öykülere başka açılardan bakmayı sağlıyor. Kendi düşünceni yaratmayı sağlıyor. Romanlar unutulmuyor ama araştırma ve inceleme yazıları çok yakın zamanda unutuluyor. Yaşadıklarımıza bakışımızı değiştiriyor.

Her zaman istisnalar olacaktır ama bu istisnalar her zaman yalnız kalmaya mahkum gibi.

Çocuk kitaplarını yetişkin okurlar doğru bakış açısını yakalamamışken çocuklar kendileri için verilen eserleri nasıl doğru seçebilirler?

Konuşmaktan çok izlerdik ama ekrandan.

İstediğim kitapları okumama  izin verilirdi.

Okuduklarımdan çok onlarla birlikte ekranlarda izlediğim şeylere birlikte gülerdik. Mizah anlayışlarına uygun alıntı cümleler kurardım ve gülerlerdi. Ne mizahtı ama? Popo bile derdik. (Onlar kıçlarına yemişlerdi gerçekten. Bize de mizahı kaldı.) Birlikte canlandırırdık.

İşten eve dönünce gülerdik, günün stresi atılırdı.

Ne travmaydı ama?

Öğretmenleri ne çıldırtırdık ama… Onlar da yol gösterirdi.

Başka ne bekliyorlar benden?

Demezler mi?

*

Okunacaklar arasında mizah üzerine yazılanlar da yer alıyor. Sıra gelmiyor ki…

Ah Kedi, sana da okumaktan yazmaktan sıra gelmiyor. Şimdi arkamdaki sandalyede oturmuş beni izliyorsun, yarı uykulu. İçler acısı durumda değilsin ama sorumluluklarımı yerine getirip getirmediğimden emin değilim. Bir evi paylaşan canlıların hepsinin sorumluluğu var. Siyah kedi olduğunu saklamadım ama birçokları için uğursuz sayıldığını sanırım bilmiyorsun. Sen çok güzelsin, inan.

Yazmak zor. Yazdığın şeye inanmak gerek. Sonra da bu inancı kaybetmemek için okumamak gerek. Kendi değişmez yolunu çizmek için, değişmedim demek için. Hızlı değişim yazmayı yaz boza çevirir. Ortaya da bir eser çıkmaz.

Kütüphanemdeki bütün çocuk kitaplarını verdiğim için pişman değilim. Eleştirmen olmaya niyetli değilim. Herkes okudukça öğrenir yazmayı ve okumayı. Okunacak çok değerli kitaplar varken…

Kendim için okumalara devam. Belki kendi hikayemin yaratıcısı olabilirim.

Gündüz çalışmaya bir türlü geçemedim. Kitaplar geceleri raflardan çıkıp birbirleriyle sohbet etmiyor mu, gel de kulak misafiri olma. Gecenin sessizliğinde sesleri daha iyi işitiliyor.

GÜNLÜKLER – Kasım 2019

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*