GÜNLÜKLER – 18 Kasım 2019

GÜNLÜKLER – 18 Kasım 2019

Birçok olayın altında aynı şeylerin yattığını bilmek üzücü. Habil ile Kabil’in hikayesine kadar gidiyor. İnsanlık için bir uyarı olacakken, tarih boyunca tekrar eden olaylar dizisi olarak yanımızdan ayrılmıyor.

Bugün Travmatize Toplum’u baştan yeniden okumaya başladım. İlk bölüm. Okuduğum ve unutamadığım hikayeler var, bunlardan birisinin oturduğu zemini gördüm. Onat Kutlar’ın İshak adlı öyküsü.

 

Çiftçi, şapkalı gocuklu  adamı alıp götürür. Modern yaşamı getirecek olan şapkalı diye düşündüm. Eski yıkıntı bir yere gelir. Kar yağıyordur. Çiftçi, sesleri duyuyor musun, diye sorar. Bu topraklarda bir zamanlar yaşayan insanların toprak altında kalmış hayatları. Üzerlerini bir de kar örtmüştür. Onların görünür olması için toprağı kazmak yetmez, önce şimdinin beyaz örtüsünün  kaldırılması gerekir.  Çiftçi (yerli) “…zaman zaman tepeme binen sebepsiz cinayet isteğinden korksam, kalkar buraya gelirim.” S.75 der ve bir cinayetle karşılaşacağımızı düşündürür.

“…Bak! Yeraltından eski halkın sakin gürültüsü sızıyor.” S.77

Burada eski halk olarak eski uygarlıkları düşünüyorum. Henüz modern topluma geçilmemiş. Şapkalı modern toplum için toprağı alacak işleyecek ve uygarlık getirecek. Burada öldürme isteği olan çiftçidir ama nedeni şapkalı adamdır. Şapkalı adama inanmamaktadır. Anlatmaya çalışır ama şapkalı adam,  anlattıklarından bir şey anlamamıştır.  Moderndir ama geçmişi bilmez, geleceğe odaklıdır, diye düşündüm. Burada yüz yıllar süren hikaye devam edecek mi? Şapkalı adamın yanında silah vardır. Adam silahını çıkarır ve bir baykuşa, İshak’a ateş eder. … Bir süre sonra ikisi de yerde yuvarlanır, silah sesi duyulur. İçlerinden biri kalkar yerden…

“Sessiz bir boğuşmadan sonra biri kalktı. Yorgun tavırlarla ağaca gidip orada İshak’la konuştu. Ay batımına yakın ağır ağır yıkıntıdan uzaklaştı. Ortalık ağarıyordu…” s.78

İshak bir baykuş, eski inanışlara ötmesi birisinin öleceğine işaretmiş. Burada geçmişi bilen ve yeniden sakin huzurlu yaşamı özleyen insanların direnişidir, diye düşündüm. Sebepsiz cinayet isteğinden korkar ama yanında silah yoktur. Sadece ölümünü engellemek, sessiz kalmamak ister.

İshak’ı yeniden okudum. Tekrar tekrar okuyup yeniden düşünülecek bir öykü. Birkaç yıl önce okuduğumda çiftçinin modernliğe karşı olduğunu düşünmüştüm, talan etme, yıkma, yok etme bu öykünün yazıldığı dönemlerde yoktu henüz. Ya da bugünkü kadar değildi. Çiftçinin duruşuydu bu. Silahsız duruşu. Kazandı çiftçi. İyiler kazanır öykülerde.

*

Körlük romanı da Kabil’in sonraki hikayesidir bence. Uygarlığı şimdi beyaz körlükle tehdit altındadır. Körlük, görmek istememe. Bunun uzun sürmesi uygarlığının daimi olacağı anlamına gelmiyor. Ama yıkımı büyük oluyor. Beyaz örtü metafor olarak kardan geliyor sanırım. Kar altında kalan topraklar, kentler… Güneşle eriyip yok olabilecek geçici bir örtü. O örtünün karşısında gözlerin kamaşması ve görememek. Başımızı göğe çevirdiğimizde gördüğümüz beyaz bulutlar; her an dağılacaktır ama görmek istediğimiz nedir arkasında? Şehri görürüz başımı aşağıya eğip bakarsak.

(Kar dediğimde hep Calvino’yu düşünürüm. (Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler) Karakterinin yoğun kar yağışıyla kenti altına alan karı temizlemek için elde kürek çalışmasını izlerim. Yeniden okumalı. Sadece onun bu çabasını anımsıyorum.)

Körlük romanında kilisenin tasviri de beni çok etkiledi (gözleri bağlanmış resimlerdeki insanların) ve ister istemez Kabil’le bağlantı kurdurdu.

Tuhaf. Tuhaf olan ne? Bir insan ömrünün gelişimi, değişimi. Doğuyorsun, bakılıyorsun, yürüyorsun… Doğduğun yere göre büyütülüyor hazırlanıyorsun.

Sürekli hikaye anlatıyorlar.

Sonra okuyorsun.

Sonra da kendin anlatmayı deniyorsun yani yaşıyorsun…

-Kaşağı, korkunç bir hikaye bıraktı bana. Kardeşimi nasıl da izlerdim korkuyla, ya hasta olursa diye. Bu nedenle hiç yalan söylemez suçu ona atmaz, suçluysa da ben suçluyum derdim. Hikayenin etkisi uzun zaman sürdü.

Daha sonra kendini arıyorsun.

Çok sonra merak salıyorsun çevrende olan bitene okuyorsun…

Deneme yanılmayla şekillendirildikçe sen, okuyarak direnmeye çalışıyorsun, direnmek için yeni taktikler öğreniyorsun…

Kendini yaratmaya çalışıyorsun.

Yazıyorsun. Yazdıkça görüyorsun. Okuyorsun okudukça görüyorsun.

-Dün ne kadar kötüydüm. Körlük romanını okurken gerçekten kötü oldum ama elimden de bırakamadım kitabı. Yeter noktasına onunla birlikte gelmek istedim. Dışkı kokuları, ölü insanların kokuları ve insan kokuları… Kan kokusu, çürümüşlük kokusu…Kilisenin duvarlarındaki gözleri beyaz bantlı insanlar, Senin gördüklerini görmek istemiyoruz çünkü bunu yaratan sensin, der gibiydi okudukça. Başım döndü kitabı bırakınca, yemek yiyemedim aç değildim ama açtım. Bir ara bir parça ekmek yedim, bastırmak için midemi; sanki yemek yapamazmışım gibi…Psikoloji…

Dönüp dolanıp psikolojiye geliyorsun. Neler oldu sen doğduğun günden bu yana neler değişti?

Okumaya devam. Hikayeleri dönüştürme çabası…

Bu bitmeyecek bir öykü.

Bende biten, başkasında başlayacak.

Unut okuduğun romanı, ama unutma ki gözlerin var kullanabileceğin.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*