GÜNLÜKLER – 15 Aralık 2019

GÜNLÜKLER – 15 Aralık 2019

 

Jose Saramago’nun Körlük romanı. Oturduğu gerçeklik zemini mi yazmalı ve üzerine okumalı yoksa insan psikoloji mi? Ya ahlak ve insani değerler?..

Roman beni çok etkiledi. En başta merak duygusu vardı. Sonra ne zamana kadar böyle sürecek diyerek hızlı okumaya başladım.

“Gelecek yoksa şimdiki zaman hiçbir işe yaramaz, sanki hiç yokmuş gibi olur,” Bu cümleyi sevdim. Bir de şu anda aklımda olan: Zamana zaman tanımak.

Kitabı bitirdikten sonra ben de bitmiştim. Alt üst oldum. Kentte gören tek kişi o. Ben de doktorun karısının gördüklerini anlatmasıyla görüyor ve bir kör gibi onun yardımıyla yürüyordum. Kokuları alıyor, korkuları yaşıyordum.

Kiliseye girdiklerinde ben de korkuyla duvarlardaki resimlerdeki insanların ve bazı hayvanların gözlerinin beyaz boyayla kapatılmasından ürktüm. Bunu kim yapmış olabilirdi? Herkesle birlikte onlar da  kör mü oldu? Yeniden göremeyecek miyim? Şiddet, ölümler ve ahlaksızlıklar açlıktan, hastalıktan ölünceye kadar ya da bir başkası tarafından öldürülünceye kadar sürecek mi? Örgütlenmenin gerekliliği.

 

Körlük romanı da Kabil’in sonraki hikayesidir bence. Uygarlığı şimdi beyaz körlükle tehdit altındadır. Körlük, görmek istememe. Bunun uzun sürmesi uygarlığının daimi olacağı anlamına gelmiyor. Ama yıkımı büyük oluyor. Beyaz örtü metafor olarak kardan geliyor sanırım. Kar altında kalan topraklar, kentler… Güneşle eriyip yok olabilecek geçici bir örtü. O örtünün karşısında gözlerin kamaşması ve görememek. Başımızı göğe çevirdiğimizde gördüğümüz beyaz bulutlar; her an dağılacaktır ama görmek istediğimiz nedir arkasında? Şehri görürüz başımı aşağıya eğip bakarsak.

(Kar dediğimde hep Calvino’yu düşünürüm. (Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler) Karakterinin yoğun kar yağışıyla kenti altına alan karı temizlemek için elde kürek çalışmasını izlerim. Yeniden okumalı. Sadece onun bu çabasını anımsıyorum.)

Körlük romanında kilisenin tasviri de beni çok etkiledi (gözleri bağlanmış resimlerdeki insanların) ve ister istemez Kabil’le bağlantı kurdurdu.

Körlük romanını okurken gerçekten kötü oldum ama elimden de bırakamadım kitabı. Yeter noktasına onunla birlikte gelmek istedim. Dışkı kokuları, ölü insanların kokuları ve insan kokuları… Kan kokusu, çürümüşlük kokusu…Kilisenin duvarlarındaki gözleri beyaz bantlı insanlar, Senin gördüklerini görmek istemiyoruz çünkü bunu yaratan sensin, der gibiydi okudukça. Başım döndü kitabı bırakınca, yemek yiyemedim aç değildim ama açtım. Bir ara bir parça ekmek yedim, bastırmak için midemi; sanki yemek yapamazmışım gibi…Psikoloji…

Kabil ile Habil… İnsanlığa bir ders olacak hikayeydi. Bu hikayenin temasıyla işlenmiş filmler ve yazılmış romanlar vardı. Yabancı yazarların anlatımıyla topraklar Tanrı’nın topraklarıydı. Kabil bu toprakları kendi mülkü olarak çitlerle (başka sınırlar da çizerek) çevirerek, toprağı işleyip artı kazanç sağlayarak… Bir de kardeşini öldürmüştü. Yorum yazmaya çekiniyorum.

Dünya bize ait değil. Topraklar bizim değil. Her varlık için yaratılmış. Bir çocuk gibi hiç büyümeyecek bir çocuk gibi ona bakmalıyız. Varlığımızın nedeni bu olsa gerek.

Birçok olayın altında aynı şeylerin yattığını bilmek üzücü. Her şey Habil ile Kabil’in hikayesine kadar gidiyor. İnsanlık için bir uyarı olacakken, tarih boyunca tekrar eden olaylar dizisi olarak yanımızdan ayrılmıyor.

*

Kabil romanı… Okuduğum kitapların son sayfalarını okumamışsam eğer okumayı daha da geciktiririm. Kabil de geciken romanlardan. Çünkü okunanların bir şekilde kendi düşüncemde yerlerini almaları gerekiyor. Güzel bir roman. Bu roman hiç ilgisi olmayan başka okumaları anımsattı. Satranç romanını.

Satranç romanını anımsadım ya beni oradan oraya savuruyor. Kabil romanı ile bağlantısını kuramıyorum. Sanırım romandaki hikayelerden kaynaklı. Bir yazar nasıl kurguluyor? Sıçramaları çağrışımları yakalayabiliyor muyum? Benzer soruları soruyorum kendime. Roman gücünü okurun kendine sorduğu sorularla gösterir benim için. O nasıl ki çağrışımlarının hikayelerin kurguları peşindedir, ben de kendi çağrışımlarımın ardına düşerim. Burada satranç benim için (bugünkü çağrışımıyla) iyi bir romancının oyunu yerine geçiyor. Bir yazar gerçekleri nasıl kurgular? Yazar için kurgu gerçek nedir? Güzel bir roman ama Körlük bende daha çok etki bıraktı.

*

Kabil romanını… İnternetten bazı yazıları okudum. Romanı anlamak için tarih bilgisine ve kutsal kitapta geçen bazı benzetme ve öyküleri bilmek gerekir mi, bilemedim. Kendimi bunları da araştırarak buldum. Ciddi bir araştırma yaptığım doğru değil. İlk dikkatimi çeken Kabil’in adağını Tanrı kabul etmemiştir. Neden? Kabil ile Habil öyküsünü bir başka kitaptan birkaç gün önce okumuştum. Kabil romanını okumak için seçmek de seçici algı olsa gerek. İster istemez sorguluyor insan. Hatta Salman Rusdie’yi de anımsattı. Ölüm fermanı verilen yazarın bir kitabı Türkçe’ye çevrilemedi. Diyebilirim ki Kabil romanı sürekli anımsayacağım bir kitap olacak ama tarihte yaşananları  ve kutsal kitablardaki benzetme ve öykülerini bilmiyorum. Bunları araştırmak da istemiyorum. Birçok yorumların yapıldığını biliyorum ama okumadığım için bilmiyorum da.

Neden toprak savaşları bitmiyor sorusunu sordum bugün. Ölümlerin nedeni ne? Bu sorunun yanıtı kutsal kitaplarda olmalı ama yorumlama nasıl yapılıyor… Beni aşıyor.

Kabil kardeşini toprak için mi öldürüyor? Sahip olmak?.. Neye?.. Niye?.. Herhalde o yıllarda psikoloji gelişmemişti. Pagan kültürlerini de bilmek gerek. Bugüne dönmek için…

 

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*