ETKİNLİKLER -1-
27 Mart 2019
Çocuk kitabı yazarı olarak, yazarın imza ve söyleşileri hakkında ne yazabileceğimi düşündüm. Bugün bir okulda söyleşi ve imza etkinliğim vardı. Bu ay içinde üçüncü etkinliğim. Hem yazar-okur olarak hem öğretmen olarak hem de veli olarak ayrıca da bir başka meslekten olarak baksam… Kimi anlatsam kendime de dokunacak. Gel de ağlanacak halime gülme.
Akşam aradım, etkinliğim var, dedim. Dedi ki, hangi okula gidiyorsun? Bilmiyorum, dedim. Merak etmiyor musun? Etmiyorum, dedim. Önemli olan oradaki çocuklar, onlar hakkında bir şey öğrenemeyeceğime göre, bekleyip göreceğim. Bekledim ve gördüm.
Dört oturum yaptık. Şirin çocuklar. Herkes aynı kitabı almış. Kitapla ilgili bir çalışma denedim ama olmadı, oturmadı oyun. Olta atıyorum ama oltaya gelmiyor minik deyip geçme dediğim balıklar. Her şeyi denedim. Bütün gün sadece bir şey öğrendim onlardan. Soru sormayı öğreniyorlarmış. Bu büyük bir başarı. Soru sormayı ama doğru soru sormayı öğrenmek. Bana soracağınız sorulardan en güzelini seçeceğim, ilk üçe girenlerin kitaplarına uzun yazı yazacağım, dedim. Beş kişinin sorusu harikaydı, üçünü seçtim. Oturanlar da öğrendi mi bilemiyorum. Çünkü bu bir defalık bir çalışmayla olacak bir şey değil. Bugün bunu öğrendim. Soru sorabiliyorlar, hatta senden önce de yanıt verebiliyorlar.
“Bunu yazarken duygularınız neydi?”
“Peki sen okurken hangi duyguları hissettin?”
“Heyecan…”
“İşte yazarken duyduğum heyecanı hissetmişsin.”
“Merak…”
“Aynısı…”
“Şaşırdım.”
“Eveeet.”
…
Kitabımız Yaramazlık Başa Bela olunca konuşma alanımın da kısıtlı olduğunu düşündüm. Yaramazlıklarını anlatmak istemiyorlar. Yetişkinlerin çocukluklarındaki yaramazlıklarını da dinlemiyorlar. Şimdi zamane olarak, yaramazlık değil de dikkatsizlik sonucu oluyor. Olumsuz yaşanan olaylar eşittir dikkatsizlik. Yaramazlık kelimesi sözlükten çıkmak üzere.
Etkinliği önceki etkinliğimle karşılaştırmadan edemiyorum. Acaba neden oltalarım boş çıktı? Ne güzel işimi yapıyordum. Arkadaşım sormasaydı duygularımı ve düşüncelerimi… Bir yazar olarak duygularım ve düşüncelerim artık önemsizleşmişti. Çünkü ben ortada yoktum. Çünkü ben bir iş yapıyordum. Çünkü yıllardır bunu yapıyordum ve ön planda onlar vardı. Bu işi yapmayı seviyorum, diyordum. Yaşlıca balığın genç balıklara sorduğu soru gibi, “Günaydın çocuklar. Su nasıl?” Öylece kaldım işte bugün.
Şirin mi şirin çocuklar, emek veren öğretmenler, değer veren müdürler ve müdür yardımcıları. Yazar ne yapabilir? Elbette elini taşın altına koyup bir şeyler yapacak da ne yapacak? Yazmak dışında bir şeyler olmalı.
Çocukluğumda Bomba, Diyet, Kaşağı ve Kemalettin Tuğcu kitaplarını okurdum. Ağlardım. Korkardım. Belki de geceleri sayıklardım. Şimdi yazılan her yazı denetimden geçiyor. Ben buna törpülemek diyorum. Çocuğa uygun olmayan yerler siliniyor, kelimeler değişiyor. İyi. Ben görevimi yapıyorum demek ki. Güzel. Peki…
Anne olarak televizyona sınır koyabiliyor muyum? Oyunlarında kan gövdeyi götürüyor, engel oluyor muyum? Haberlerden uzak tutabiliyor muyum?
Bugün yolda gelirken arkadaşıma söylediğim sözü not ettim. Duvarların dili olsa kim bilir bize hangi sesleri geri verir. Eminim bütün evlerdeki sesler aynı çıkar. Ama bunu yazarsam çocuk öyküsü olarak elbette kabul görmez veliler tarafından. Ben?.. Ben de veliyim ya. Ne söylesem yalan olur, küçük çocuğum yok.
Öğretmen, veli-anne-, doktor, yazar-okur olarak bu işin içinden çıkamıyorum. Öğretmenim, veli bir yandan diretiyor, çok iyi biliyor bu işi. Anneyim, baba okul öğretmen üçlemesinde sıkışmışım. Yazarım…
Üç noktadan sonrası bir hikaye olur. Hep merak edilir yazarlar nasıl yazar, ne düşünür, ne bilir, ne okur, neyi yazar? Belki de günlük tutmalıyım. Dürüst bir şekilde ayna olabilirsem benim oltama olmasa da birilerinin oltasına balık gelir.
Bugün güzel bir gündü. Çocukların ilginç sorularını not almadım. İlgilerini çeken bir şey de olmadı. Kuşak farkını kapatamasam da onları anlamaya çalışıyorum.
Son yazdığım dosyayı sevgili lise öğrencisi Iraz okudu. Atölyede çok güzel öyküler yazmıştı genç öykücü adayı. Iraz dosyamı beğendi. Evet, dedim kuşağı biraz anlayacak gibi görünüyorsun Nermin. Yarın bir başka okula gideceğim. Onların duymasını istediğim heyecan, sevinç, mutluluk. Demek ki bu duyguları ben yaşarsam onlar da yaşayacak. Hayatımıza giren insanlara özellikle çocuklara dokunabilmek güzeldir. Onları anlamak, onlara değerli çekirdekler sunabilmek güzel olanı.
Yaşayarak birlikte öğreneceğiz. Yarın neler olacak? Nereye gittiğimin hiç önemi yok çünkü benim işim çocuk. Yarın çocuklarla birlikte, duvarlara bakalım hangi sesleri vereceğiz. Bir oyun bulmalı. Kuşlar, ağaçlar, böcekler…
Çocuklara sordum ağustosböcekleri nasıl ses çıkartır? Cik cik diyen oldu, cız diyen oldu. Çoğunluk sustu. Cız diyen kişiye olabilir, dedim. Tek harfle silip atmak olmaz. Kitaplar gibi törpülenmiş konuşmalar yapmak, böcek çiçek, çok zor. Deneyeceğim artık. Yarın ne olacak?
Sabah dokuzdan öğleden sonraya kadar beni yalnız bırakmayan sevgili iki öğretmenime teşekkür borcum var. Teşekkürler. Umarım emeklerinin karşılığını verebilmişimdir.
Bir yanıt bırakın