AŞK ROMANLARI OKUYAN KADIN
5.BÖLÜM
İçeriye birlikte girdik. İçerisi boş. Gül Hanım işi gereği etrafa bir baktı ve “Çok kirliymiş. Bugün iş biter mi ki?” dedi. Birlikte salona geçtik. “Burası çok büyükmüş.” dedi. Salon büyüktü ve güneş içeri giriyordu. Ne güzel! Diğer iki odaya da baktık. O pencerelere bakıyordu. “Pencereler de çok büyükmüş. Temizlik malzemesi var mı?” Temizlik malzemelerini kızım almıştı. Söylediği gibi malzemeler banyoda duruyordu. Malzemeleri alıp salona döndük. “Mutfağa bakmadık.” dedi Gül Hanım.
Mutfağa girince çok duygulandım. Kızım burayı doldurmuş. Küçük bir buzdolabı almış, kapısına da bir not bırakmış. “Canım anneme, nice resimlere…” Dolabın kapısını açıyorum. İçinde su var. Mutfakta küçük bir masa ve dört sandalye var. Kızım ocak bile almış.
“Çaydanlık var. Plastik bardaklar bile var.” dedi Gül, etrafı inceleyerek. Bir çekmeceyi açtı. “Burada kahve de var. Fincanları ve cezvesi yanında duruyor.”
“Birer kahve içelim mi? Ne dersin Gül?”
“Hiç de hayır demem. Siz mi yapacaksınız?”
“Evet”
Gül sandalyeye oturdu. “Akşama kadar bitirir miyim, bilemedim. Ama bitirmeyi deneyeceğim. Bitmezse yarın da gelirim.” dedi.
“Nasıl istersen.” dedim.
Kahveyi ocağa koydum. Gül’ü dinliyorum. Aslında dinleyemiyorum çünkü hayal kuruyorum. Tuvaller, şövaleler alınacak. Duvarlara raflar yapılacak. Yukaa! Onu salona koyacağım. Güneş alacağı bir yeri olacak. Büyüyecek. Hatta çiçek de açacak. Kahveleri fincanlara koydum, masaya bıraktım. Sandalyeye oturdum.
“Burası çok güzelmiş. Manzarası da harika. Yemyeşil bahçeye bakıyor. Burası işyeri mi olacaktı?”
“Evet. İş yeri olacak.” dedim.
“Ne iş üzerine?”
“Resim atölyesi olacak.”
“Sizin mi?”
“Evet benim.”
“Yeni mi satın aldınız?”
“Yeni satın aldık.”
“Güle güle oturun. Bol kazançlarınız olsun.”
“Teşekkür ederim Gül.”
Gül’ü öneren kızım olmuştu. Onun hakkında pek bir şey bilmiyorum. Üç çocuklu, evli bir kadın. Evlerde temizlik işi yaparak ailesine katkıda bulunuyor. İhtiyacı olmasa sanırım bu işi yapmazdı.
Kahvelerimiz bitmek üzereyken soruyorum. “Falına bakmamı ister misin?”
“Siz fal da mı bakıyorsunuz?”
“Evet, neden şaşırdın?”
“Herkes fal bakamaz.”
“Ben bakanlardanım. Sana bakayım mı?”
“Çok isterim.”
Fincanlarımızı kapatıyoruz. O bana ailesinden söz ediyor. Eşini, çocuklarını…
Fincanı soğumuş. Bir dilek tutmasını söylüyorum. Bir süre sonra “Tuttum.” diyor. “Şimdi bana dört kelime söyle. Olmasını istediğin, hayal ettiğin bir şey olsun.”
Biraz düşündükten sonra “Dörtten çok olsa, olmaz mı?” diye soruyor.
“Olur. Beş ya da altı olsun.” diyorum.
“Düşüneyim.” diyor.
Gül’ün hayatının nasıl olabileceğini düşünüyorum. Acaba ne mezunu? Televizyonda hangi programları izler? En sevdiği diziler hangileridir? Çocukları kaç yaşında? Okuyorlar mı?
Sorularıma yanıt vermeye çalışıyorum. Ne de olsa onun falına bakacağım. Yanıtlarını ona sormadığım sürece bilemeyeceğimi, hayal edemeyeceğimi biliyorum. Bir anne çocuklarının okumasını ister. Bir kadının mesleği yoksa en fazla lise mezunudur. En sevdiği diziler yerli dizilerdir. En sevdiği televizyon programları kadın programlarıdır. Ya eşi? Eşiyle ilişkileri nasıldır? Ben ne bilebilirim ki, kendi korkularımın dışında? Ya meslek sahibi olamazsa çocuklarım diye korkarım ya, onun da böyle korkuları olduğunu düşünürüm. Çocuk okutmak paraya bakar ya, param olmazsa diye korkarım. Eşimin içkisi ve kumarı olursa diye korkarım. Ya ben, ben neredeyim?
“Zor soru sormuşsun. Aklıma bir şey gelmiyor.” dedi Gül.
Dört kelime söylemenin zor olduğunu biliyorum.
“Bir kelime olsun bulamadın mı?”
“Bir kelime var, o da para.”
Parmağımdaki yüzüğe baktı. Pırlanta olmadığını söylesem mi? Altın takı kullanmıyorum. Altın takı olarak sadece onun bana özel günlerde hediye ettiği birkaç kolye ve küpe var.
“Aşk, demek ister misin?”
“Para olmayınca aşk olur mu?” diye sordu.
“Ya sağlık?”
“Para varsa sağlığın olur. Paraya bakar sağlık da.”
“Sevgi?”
“Sevsin isterim. Sevmek parayla olmaz. Bağırmasa, dövmese, hakaret etmese sevdiğine inanırım. Dışarıda da ne yaptığına karışmam.”
“Yoksa seni dövüyor mu?” Bunu sorduğuma pişman oldum.
“İyi bir insan kocam. Ama sinirli biraz. Adam yirmisinde neyse ellisinde de o. Değiştiremezsin ki? Can çıkar huy çıkmazmış.”
“Ama kadınlar değişiyor. Onlar da değişsin.”
“Yok kadınların değiştiğine inanmıyorum. Kadın dayak yiyeceğini bile bile aklına geleni söylüyorsa, değişmiyor demektir.”
İşini kolaylaştırmak istedim.
“Soru sor öyleyse. Dört soru sor.”
“Bu daha kolay olur.” dedi.
“Kocam dışarıda para yiyecek mi? Çocuklarım okuyacak mı? Parayı dedim zaten. Bir de sigortalı bir iş bulacak mıyım? Emekli olacak kadar bir işte çalışsam yeter.”
Fincanı açtım. Fincan tabağı, fincanla birlikte gelmedi. Dileği tutmuyor ama yalan söyledim. “Dileğin gerçek oluyor.” dedim. O buna çok sevindi.
“Oğlum bu yıl sınavı kazanacak.”
Fincanda balıklar vardı. Kuşlar vardı. Kedi, köpek vardı. Ama ona benzeyen biri yok; zayıf ve kısa boylu bir kadın fincanda yok. İri yarı bir insan var, kadın mı erkek mi, belli olmuyor. Uzun uzun birçok yollar var. Elinde süpürge, uçan bir kadın var. Uçan süpürgeli Gül! Bunun hikayesini nasıl anlatmalı?
“Soyadın ne?” diye sordum.
“Fal bakarken nereden çıktı soyadım?”
“Hiç öylesine sordum.”
“Sağlam.” dedi.
“Gül Sağlam. Uyumlu olmuş. Sağlam gül.”
“Ne demezsin ya. Adam sağlam değil ki ben sağlam olayım.”
Bir yanıt bırakın