AŞK ROMANLARI OKUYAN KADIN 18.BÖLÜM

AŞK ROMANLARI OKUYAN KADIN

18.BÖLÜM

Kız kardeşi telefon açtı. “Nasılsın yenge?”

“İyiyim. Sen nasılsın?”

“İyiyim. Annem dedi ki abimden boşanacakmışsın.”

“Evet öyle. Bugün onunla görüştük, konuştuk.”

“Bana yaptığın her şey için teşekkür ederim. Tartışmanızın nedenleri arasında ben de varsam üzgünüm. Elimden bir şey gelmez. Ne yapman gerektiğini de annem gibi söyleyemem. Nasıl mutlu olacaksan öyle olsun.”

“Teşekkür ederim canım.”

“Sen anneme bakma. Bu yaştan sonra başka kadınlarla anlaşamaz ya, biraz yalnız kalma korkusu da olmalı. Ben ona bakmam diye korkuyordu. Abimden sen de ayrılırsan, “bana kim bakar” derdine düştü. Neyse bu benim fikrim belki gerçek değildir.”

“Önemli değil.”

“Ayrılmanı söylersem annem bana kızar. Bunu söyleyemem.”

“Biliyorum.”

“Sana abla diyebilir miyim?”

“Elbette.”

“Sana anlatacağım çok şey var abla. Bir gün oturup dertleşelim mi?”

“Olur canım.”

“Atölyeyi ne zaman açıyorsun?”

“Haftaya. Gelmek ister misin?”

“Çok sevinirim.”

Kız kardeşiyle konuşmamız biraz daha uzadı. Sonra da kapattık telefonu.

Kadın dayanışması böyle bir şey olmalı.

Salona geçtim. Kitabımı sehpanın üzerinden aldım. Kaldığım sayfadan okumaya devam ettim. Kedi de ayakucumda kıvrılıp yattı.

III .BÖLÜM

Oğlum ona ayrılan sandalyeye oturdu.

“Herkes iyi mi bakalım?” diye sordu.

Herkes “İyiyiz.” dedi.

“Ben de iyi sayılırım.” dedi oğlum.

“İyi olmamak için ne sebebin olabilir ki?” dedi eşim.

Ne olur, ne olur tartışma çıkmasın.

“Biraz büyüdüğümüzü kabul etsen de, sorunlarımızı bir gün olsun dinlesen.”

“Sorunun mu var senin?”

“Dinleseydin söyleyecektim.”

“Hadi söyle de dinleyeyim.”

“Son cümleyi şöyle kuracaktım; param yok, arabam yok.”

“Alırız. Ne kadar paraya ihtiyacın var?”

Sofrada kimse konuşmuyor.

“Yemekten sonra konuşuruz baba. Bugün sizin gününüz. Nice güzel yıllarınız olsun. Tartışmadan, kavga etmeden. Gerçi evde olmadığımız için ne yaptığınızı bilemeyeceğiz artık.”

“Annen anlatıyordur, diye düşünüyordum. Anlatmıyor mu yoksa?”

“Anlatmıyor.”

“Evlilik güzel şey. Şarap gibi yıllandıkça güzelleşiyor. Değil mi canım?”

“Dikkat edin de sirke olmasın” dedi Akın.

“Bak annenin yüzü ekşidi. Sonra konuşuruz seninle” dedi o.

Masada sessizlik vardı. Hepimiz iştahla yemeğimizi yiyoruz.

“Şampanyayı açalım mı?”

“Ver açayım. Tirbuşon nerde?”

Sofradan kalktım, mutfaktan alıp geldim, ona verdim.

Kadehlerimizi ona uzattık. O da keyifle doldurdu her bir kadehi. Sonra kadehini uzattı.

“Şerefinize. Nice yıllara canım.”

Hepimiz kadehlerimizi tokuşturduk.

“Nice yıllara canım” dedim ve gülümsedim.

Yemeklerimizi bitirmiştik. Meyvelerimizi yiyorduk. Masadan kalktım ve yatak odasına geçtim. Zarfları alıp salona döndüm. Yerime oturdum. Zarfları uzattım masaya.

“Herkese küçük bir hediye hazırladım. Birlikte geçireceğimiz güzel günler olsun” dedim.

“Ne o? Mektup mu yazdın hepimize?” diye sordu o.

“Zarfı açınca göreceksiniz” dedim.

Herkes merakla zarfını açtı ve birbirlerine baktılar.

“Hepimizde bir fotoğraf var” dedi kızım. “Çok düşüncelisin anne. Bu, ben beş yaşındayken çekilmiş. Selen burada bana ne çok benziyor. Bak baba.”

“Senin fotoğrafın hangisi?” diye sordu annesi, kızına doğru eğildi, baktı.

“On beş yaşım anne. Lise mezuniyet töreninde çekilmiş. En güzel yıllarımdı. Teşekkür ederim yenge.”

“Beğendiğine sevindim.”

“Ben ilkokuldan mezun oluyorum. En güzel çıktığım fotoğraf bu olmalı” dedi oğlum.

“Benim fotoğrafımda da doğum günümü kutlarken… Baban sağken çekilmiş” dedi gözleri doldu. “Teşekkür ederim. Böyle bir günde onu aramızda hissettirmen çok güzel.”

“Beğendiğinize sevindim” dedim.

“Baba senin fotoğrafın kaç yılına ait?” diye sordu kızım.

“Annene çıkma teklifi yaptığım gün. Gençlik uçup gitti, değil mi canım?”

“Evet” dedim ona baktım. Gözlerinde küçük de olsa bir pırıltı olmadı.

“Yani sen bu gece de teklif yapmamı bekliyorsun” dedi ve masadan kalktı. Ceketini aldı cebinden küçük bir kutu çıkardı. Yanımıza geldi. Kutuyu bana uzattı.

“Karıcığım ölene kadar benimle birlikte olur musun?” diye sordu. Yanağımdan öptü. Gülümsüyorum. Her şey yolunda gidiyor. Yolunda gitmeyen tek şey gözlerinde küçük de olsa bir ışıltı görememem olmalı. Çok mu beklenti içindeydim de üzüldüm.

“Evet, evet, evet” dedim. Başımı uzattım o da bana yanağını uzattı. Şaşırdım ama yine de yanaklarından öptüm.

“Dudaktan, dudaktan öptüreceksin baba” dedi oğlum.

“Bu yaştan sonra mı oğlum?” dedi o.

Oturduktan sonra kutuyu açtım. İçinden bileklik çıktı. Altın bileklik.

“Sana kolye ya da küpe alacaktım ama aldıklarımı birkaç defa taktığını gördüm, başka da görmedim. Umarım bunu takarsın” dedi.

“Evet takacağım” dedim ve bilekliği ona uzattım, kolumu da uzattım. Bilekliği koluma taktı.

“Şimdi ne yiyoruz? Tatlı olarak ne var? Gerçi meyve tatlıdan sonra yenir ya da meyveyle birlikte masaya konur.”

Masadan kalktım. “Sürpriz” dedim. Masadan boşalmış meyve tabaklarını aldım mutfağa geçtim. Kız kardeşi ve kızım da ellerinde boş tabaklarla arkamdan geldiler. Mutfaktan pasta tabaklarını, çatal ve bıçakları alıp salona geçtiler. Bir süre sonra da ışıkları söndürdüler.

Kırk mumu yaktım. Salona elimde pastayla girdim.

“Nice mutlu yıllarımız olsun canım” dedim pastayı ortaya koydum.

“Hep birlikte olalım” dedi o.

“Haydi birlikte söndürün mumları. Bir iki ve üç” dedi kız kardeşi.

Mumları üfledik. Sonra tabaklara dağıttım. Bardaklara meyve suyu koyacaktım. Oğlum şişeyi elimden aldı ve bardakları doldurdu.

“Biraz geç kaldın ama yine de sana iyi kısmetler dileyeyim kardeşim” dedi o. “Umarım sen de evlenirsin.”

“Adam gibi adam mı var?” dedi kız kardeşi.

“Sen bulamadıysan ben ne yapayım? Sana ben mi bulacağım?”

“Evlenmiştim ya…”

“Eee boşanmasaydın.”

“Benim boşanmama neden olan sensin. Beni ondan ayıran sendin.”

“Ya ne yapacaktın? Her kavgada benim aranıza girip barıştırmamı mı bekliyordun?”

“Sen benim abimsin. Bunu yapmak zor olmasa gerek.”

Onun nasıl ve neden ayrıldığını biliyorum. Ama o unutmuş görünüyor. Ona göre bir kadın unutmak isterse unutur ve yeni bir sayfa açabilir hayatında. Kız kardeşi, ben ve kızım. Kızım da unutmalı ve iyi davranmalı eşine. Kaç gündür geç saatlerde telefon açıyor ve uzun uzun konuşuyor. Bir gün telefonu kapatmasını ve eşiyle ilgilenmesini söyledim. “O evde değil ki” dedi.

“Senden farklı değildi. İyi anlaşırdınız. Öyle değil mi? O iyi insandı senin için. Kötü olan kim? Elbette ben.”

“Yeter artık! Kesin şu didişmeyi. Hep sizin yüzünüzden insanlara hatta sevdiklerime olan güvensizliğim. Bunları yaşamamın nedeni sizsiniz” dedi kızım.

Buna yanıt vermedim. Çünkü benim yaşadıklarım anne babamın ilişkisinden farksız değildi. Mesleğim vardı, evet. Ekonomik özgürlüğüm vardı, evet. Annemin babama karşı duyduğu sevgi, benim de onu karşılıksız sevmeme neden olmuştu. Kızım haklı mıydı? Farklı olduğumuzu vurgulayıp durmuştum ama birbirimize öyle çok benziyorduk ki, farklılıklarımızdan çok benzerliklerimiz vardı.

Oğlum kaşığını bıçağını masaya bıraktı.

“Bu gece tartışma dinlemek için burada değilim. Tartışmak istemiyorum. Güzel bir aile yemeği olmasını istiyorum. Beni konuşturmayın. Uzatmayın fazla” dedi oğlum.

“Konuşursan ne olur?” diye sordu kızım.

Bir süre karşılıklı bakıştılar.

“Benim de bugün yaşadıklarım babamdan sevgi görmediğim içindir.”

Onun gözleri doldu.

“Gözyaşların bunu değiştiremeyecek,” dedi oğlum ona bakarak.

O masadan kalktı, banyoya gitti.

“Beğendiniz mi yaptığınızı? Adama geceyi zehir ettiniz” dedi annesi.

Banyodan geldi. Sandalyesine oturdu.

“Baba, birbirinize iyi bakmalısınız. Size sizden başka bakacak kimse yok” dedi kızım. Sonra da çatalıyla kocaman bir pasta parçasını ağzına götürdü. Uzun süre ağzında tuttu.

“Güzel şeylerden konuşun ki gece rezil olmasın” dedi annesi.

“Güzel bir şey mi bıraktınız hayatımızda” dedi kız kardeşi, önündeki tabağa bakarak. Annesi ona baktı.

“Sen şimdi ne demek istiyorsun? Kocandan ayrılmasaydın da ölmene izin mi verseydik?” dedi o.

Başını ona çevirdi. Gözlerinin içine bakıp “Öldürmeyeceğini siz söylüyordunuz.”

“O değil ama sen kendini öldürecektin” dedi o.

“Unutma, depresyondaydım.”

Kız kardeşi, ben ve kızım depresyondan hiç çıkamıyoruz zaten. Aile içinde sorun çıkınca ilaçlara başlıyoruz.

“Hâlâ ilaç kullanıyorsun.”

Susmayı öğreninceye kadar ilaç almaya devam ediyoruz.

“Bir çocuğum bile yok.”

“Yeter ama bunun sorumlusu ben değilim. Biraz da kendinde ara.”

Benim yaşadıklarımın birçoğuna çocuklarım şahit olmadı. Bu yüzden kendimi hep şanslı hissettim. Kız kardeşi de şanslıydı bir şekilde. Yaşamak içgüdüsüyle, ilaçları aldıktan sonra onu aramış, kendisini hastaneye götürmesini istemişti.

“Bir butik açabilirdiniz bana. Şimdi ne yapıyorum? Başkalarının pis ve kirli paralarını sayıyorum.”

“Sen işyeri açmayı  kolay mı sanıyorsun? Hem hangi parayla yapacaktım? Bir yandan ev sahibi olmak için kredi öde, diğer yandan da işyerin hayatta kalsın diye para bul.”

“Ne yani kötü mü oldu, altmışımdan sonra bir ev sahibi oldum. Bunu bana çok mu görüyorsunuz? Sana yaptıklarımı unutuyorsun. Hakkımı helal etmem inan” dedi annesi söze karışarak.

Herkes sustu.

“Hepiniz aynısınız işte” dedi kız kardeşi.

“Bu ne demek oluyor?” diye sordu o.

“Hepiniz sadece kendinizi düşünüyorsunuz. Sen de yenge!”

Ona baktım. Burada sadece seyirciyim. Tarafsızım. Susuyorum. Masadan bardağımı alıyor, yudumluyorum. Kız kardeşi ona baktı.

“Yalan mı söylediklerim. Varsa yoksa sen. Herkes etrafında pervane gibi dolansın. Ben senin eşin değil, kardeşinim. Aramızda kan bağı var.”

“Nankörlük yapma.”

“Çocuk yapmama bile engel oldun. Hep karşı çıktın.”

“Çocuğunu düşürmemek için huyuna gitseydin şimdi senin de bir çocuğun olurdu. Hem o kadar çok erkek arkadaşın oldu, evlenseydin. Bunu da sana ben mi söyleyecektim?”

Bu gece onlardan çok ben konuşacaktım. Böyle düşünüyordum. Ağlamayacaktım ama. Gözyaşların hükümsüz olduğunu çok sonra öğrendim. Susmak, karşı tarafın kendi söylediklerini işiteceği anlamına gelmiyormuş.

Kızım ağlamaya başladı.

“Mücadele etmekten yoruldum artık. Sizinle, eşimle… Ben de eşimden ayrılırsam hiç şaşmayın.”

Biliyorum neler yaşadığını. O da biliyor. Ama anlaşmamalarının sorumlusu olarak hep kızımızı gösteriyor. Damat evimize gelmiyor. Benden çekiniyor, bunun farkındayım. Torunumu da bana göstertmiyor. Ama onunla arası çok iyi. Geçenlerde ondan borç olarak para istemiş. Arabasını değiştirecekmiş. Tamir ettirmek çok para gerektiriyormuş.

“Babanız hayatta olsaydı, bunları yaşamazdık. Her evin başında bir büyük olmalı. Çekidüzen vermeli.”

“Ben ne güne duruyorum anne? İstediklerini yapmıyor muyum?” dedi o.

“Babanın yerini dolduramazsın. Senin evin başka.”

Oğlu, oğlum… Onlar ne yaptı? Bana, kızıma ve annelerine?

Bir ev sahibi olabilmek için bir ömür verdim. Ben de elli yaşında bir ev sahibi oldum. Küçük bir birikim yapabildim. Bunu o bilmiyor. Kızıma verecektim. İstediğini yapması için. Kızım da oğlum da hâlâ bana göbek bağıyla bağlılarmış gibi geliyor bana. Büyümelerine asla izin vermemişim. Güçlü olmalarını öyle çok istemiştim ki.

Biz kadınlar, birbirimize öyle çok benziyoruz ki, ama farklı olduğumuza inandırmışlar. Farklı olmak için yaptığımız her şeyde birbirimize daha çok benzemişiz.

Telefonuna mesaj geldi. Önüne bakarak masadan kalktı. Telefonu eline aldı. Bir şeyler yazdı. Sonra yeni bir mesaj daha geldi. Telefonunu bıraktı, masaya döndü. Son günlerde sürekli mesajlar geliyor, karşılık veriyor. Onun ihtiyaçlarının hiç bitmeyeceğini geç öğrendim. Birlikte yaş alacağımızı sanıyordum oysa. Arkadaşıyla kısa bir tatile çıkacağını söylediğinde çok iyi yapıyorsunuz, dedim. Kimlerle ya da kiminle çıkacağını sormadım.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*