KİTAP -33-
6 Ocak 2018
ANKARA MAHPUSU/ Suat DERVİŞ/ İthaki Yayınları
Bir Suat Derviş kitabını daha bitiriyorum. Vasfi’yle birlikte İstanbul sokaklarındayım. Evsizlerin soğuk kış günlerinde gece ve gündüz sığındıkları yerlerde oturuyorum. Soğuk iliklerime kadar işliyor.
Vasfi’nin bütün hayatı bir aşk yüzünden değişiveriyor. Çıkan kavgada Nuri’yi öldürüyor. On iki yıl hapis cezasından sonra yeniden dışarıda; onunla birlikte altı ay dolaşıyorum. Altı ay sonra her şeyin değişeceği umuduyla kitabı bitiriyorum.
Suat Derviş’in bu romanındaki kadınları düşünüyorum. Vasfi’nin annesi, yengesi, Zeynep, Paşa kızı genç kadın, yaşlı kadın ve siyah bereli kadın. Yaşlı kadın Vasfi’nin annesine çok benziyor, Vasfi’ye umut veriyor. Siyah bereli kadın da oldukça gizemli kalıyor bana göre. Aşk böyle bir şey işte, diyorum. Aslında kim olduğunu sorarak öğrenemezsin, öğrenip sevemezsin yani aşık olamazsın. Romanda eleştireceğim Zeynep olabilir ama o da zaten eleştirilse de bir şey değişmeyecektir. Bırakıyorum onu, bildiğini yapsın.
Yazarın sokakta yaşayan insanları, birbirlerinden farklı kesimlerden geliyorlar. Kumar yüzünden, içki yüzünden, işsizlikten… Aylar ya da yıllar sonra iş istemek için güçlerinin inançlarının kalmayışından… Dışlanmışlıklarından… Birbirleriyle dayanışmalarına da tanık oluyorum. Onları destekleyen tek tük insanların karşılarına çıkmaları… Özellikle Vasfi’nin hayatını değiştirecek kadınlardır. Annesi, Paşa kızı genç kadın, yaşlı kadın ve siyah bereli kadın. Varlıklarından güç alıyor, silkiniyor, inanmaya başlıyor, uzanan elleri tutuyor. Sonunda aşık olduğu kadın olan Zeynep’i görmek için onu bulma cesaretini bulmasını, hayatına dokunan diğer kadınlar sağlıyor. Onu buluyor, uzaktan izliyor.
Yaşamak için mücadele vermek gerek. Öyle kolayından hayatta kalınmıyor. Bir de hapse girmişsen adam öldürmekten; hiç kolay değil hayata tutunmak. Güzel olan Vasfi de bir kadının elini tutuyor. Bir dayanışma, bir aşk hikâyesi başlayacak kitabı kapattıktan sonra. Sıcak bir ev, kokulu beyaz çarşaflı yatak, sıcak oda, sıcak yemek… Sıcacık yüreklerin varlığına inanmak.
Yeniden başlamak gerek okumaya. Aşk böyle bir şey olmalı. Yeniden başlamak. Yaşama sevinci. Umut. Aşka inanmayan sanırım başka şeylere kendilerini kaptırıyor, değişiyor. Aşksız ve aşka inanmayan Zeynep anlatılırken, birinci eşinin de, anlatılmayan ikinci eşinin de birbirlerinden pek farklı olmadığını düşünüyorum.
Hayat kadınlar için gerçekten acımasız. Koşullar daha zorlayıcı ve toplum dışında varlıkları daha acıtıcı geliyor. Elbette sadece kadınları değil, erkekler de farklı değil elbette ama kadınlar kadar kırılgan değiller. Evsiz kadınlar daha içten, pazarlıksız.
Evsiz kadınları gördüm mü? Gördüklerim evsiz miydi? Bu sorularımın yanıtını elbette hiç öğrenmedim. Ama evsiz erkekleri biliyorum. Soğuktan ölen bir yakın… Yok yakın değil, tanıdık ve yardım istemeyen… Öldü. Bir kış günü sokakta.
Roman ister istemez, benim bu çağı düşünmeme aracı oldu.
Bugünlerde dakka bir gol bir yapmamalıyım. Umutla bitirmeliyim düşünmeyi. Romanın sonunda bir aşk hikâyesi var. Kurgulamak da bana düşüyor. Umut olduğu sürece mutluluğa açılacak kapının aralık durduğu görülecektir. Doğru kapı olduğuna inanıyorsan eğer.
Kadın da erkek de aynı sistem içinde yaşıyor. Kadınlara dayatılan daha mı ağır ne?
Bir yanıt bırakın