MEKTUPLAR -27-
18 Ekim 2018
Sevgili Lili,
Yıllar önce başında şapkası olan bir adamın gece yarısında sokaklarda kayboluşunu yazmaya çalışmıştım. O yıllardan çok önce ölmüştü yazar ama ben diretiyordum. Okudukça okudukça işitiyorum ki “Yaşasın özgürlük!” diye bağırıyor o şapkalı adam.
Bugün küçük kız, felsefe yapan kitapları okumayı sevmediğini söyledi. Onun kendisini ifade ettiğini ve benim ona yardım etmeme gerek kalmadığını fark ettim. Karşılıklı konuşuyoruz, otururken, ayaktayken, yürürken, oynarken… Hatta kitap okurken. Artık kendi hikâyesini yazabilecek yaşa gelmiş. Ben de kendi hikayeme geri döndüm yıllar sonra. Madem yazar öldü. Yalnız ben kaldı. Birinci tekil şahıs. Yaşasın özgürlük!
Yazılar okuyorum. Duyduğum cümleler unutulmuş da yazılmamış da, söylenenlerden söylenmeyenleri açıklayan, düşünceleri okunanlar… Başkası için, çocuklar, hayvanlar, doğa için nasıl da panter kesilirmiş meğer insanlar. Sen burada bu insanların kadınlar olduğunu anla, yazmıyorum ama anlamanı da istiyorum. Kendisi için yapamazmış ya, kendi düşlerini yaşamayı… Zamanımızdaki masallar da böyle miydi, anımsamıyorum. Anımsadıklarım bugün okutulmuyor biliyorum çünkü sahaflarda bile aradım da bulamadım.
Konuşmaya ne kadar çok gereksinimimiz varmış.
Lili, bir türlü karar veremiyordum; kadınlar mı yoksa erkekler mi yazılmalı? Her zaman haksızlık yapmaktan çekinmişimdir, bilirsin. Bugün gün doğmak üzereyken, günden önce ben aydınlandım. Erkeklerin yetiştirilmesinden anneler sorumlu tutulur ya. Geç bunları Lili, geç. Annelerine benzeyen erkekler bir gün geliyor ki annelerine gerçek dünyayı anlatmadıkları için kızıyor. Anlayacağın ister istemez babalarının yaptıklarını yapıyor. Bir çocuk öyküsünden biliyorum, çocuğun büyürken nasıl da sevmeyi değil de büyüdükçe sevmemeyi öğrendiğini. Aslında sevdiğini belirtiyor, ben de her zamanki saflığımla bu iki kelime ile başladığı için inanıyordum. Çok geç anladım. İki kelimenin anlamını öğrenmek için onca kitaplardan öğrenememiş kalkıp bu çocuk öyküsünü okumam ve çok sonra söylemek istediğinin bu olmadığını anlamışım. Çocuklarına değil de babalarına öğretebiliyor yıllar sonra… Ah Lili! Bir ah da burada var. Her kadın için geçerli değil ama her erkek için de geçerli değil. Demek ki kadın da erkek de farklı olabiliyor, hakkını vermek gerekir. Bu yüzden bir kadın bir erkek anlatılmaz, diğerleri de anlatılmalı. Böylece insanın kafasında taraf tutmak yerine insanı tutmak olduğu düşüncesi…
Okumak gerekiyor Lili. Kuşak farkının aslında, ilk yıllarından tut da son yıllarına kadar okullarda verilen eğitim farklığının neden olduğunu anladım. Yani biliyordum ama bunun kuşak farklılığı olduğunu anlamamıştım. Son yıllarda sürekli değişen kitaplardan fark ettim bunu. Kuşak dediğim artık bir yıl farkla yaratılmış. Sürekli gelişen teknoloji harikaları da bunda etkili elbette. Bunların sonuçları hiç kestirilmiyor mu, yoksa pilot bölgelerde uygulandıktan sonra mı yaygınlaşıyor? İstenmeyen sonuçlar alındığında da değiştiriliyor. Lili, liste başında olan, çok beğenilen her şeyi takip etmiyorum artık. Arayıp bulduğum şeylerin –bunların neler olduğunu sen sırala- değerini anlıyorum. Bunları öğrenebilmek için yaşının ilerlemesi mi gerekiyor? Yoksa her şeyden emekli olduktan sonra mı anlıyorsun? Son günlerde kendimi her işten –kadınların parça parça olup koşuşturduğu her şeyden- emekli olduğumu söylüyorum. Öyle rahatlatıyor ki, insan bütün olduğunu fark ediyor. Parça parça parçalanmış yabancılaşmışken, parçalarını bir araya getirebiliyorsun. Kimileri bir araya getiremediği için gidiyor ya, gidişleri küsmüş oldukları gibi saçma düşüncelerle açıklanıyor ya; safız ya inanıyoruz. Kimileri de dışardan içeriye alınıyor. Dışarıda unutulanlar da oluyor, onlara da bir baltaya sap olamadıkları için…
Mektubumu giriş gelişme sonuç olarak yazamadığımın farkındayım. Bugün de bırak dağınık kalsın. Şimdi, kaldığım yerden kitap okumaya devam edeyim. Sana okuduğum kitabı bitirdikten sonra bir başka dünyaya yaptığım yolculuğu yazarım.
Hiçbir zaman yazdıklarıma son yazamayacağım gibi bir his var içimde.Şöyle bitirsem sonuç olur mu dersin? Bizi parçaladılar, aramızdaki bağları da… Biz bütünleştikçe zamanı parçaladılar; tarihi, mekanları, kuşakları… Bizden çaldılar bizi biz yapan doğayı.
Günaydın Lili.
Bir yanıt bırakın