YENİDEN
27 Aralık 2021/Pazartesi
Yazıyla yeniden buluşmak, tam da karmaşık bir dönemdeyken. Zor ötesi benim için. Öyle çok şey yazmışım ki küçük çemberimin içinde kalanlar hakkında. Artık yazacak bir şey yok. Değişmediğini söyleyemem, her şey değişti aslında. İçerisi önemini kaybetti. Dışarısı karman çorman. Okumalara yeni yeni başladım. Benim için okumak demek, aynı zamanda yazmak da demek. Kısa olsa da yazmak ve bir merhaba demek istedim. Aklımdan neler geçiyor neler, diyemeyeceğim. Artık yazma konuları arasında, birçok şeyin üzerini çizdim. Geçiniz, diyorum, geçiniz. Öykü yazmak istiyorum ama bloğumda bunları yayımlamak istemiyorum. Bir emek veriliyor, kitap olsun illaki basılı olsun, diye düşünmek eski kafalılık olsa da elimde değil. Basılı olsun istiyorum. Peki bu pahalılıkta bu nasıl olacak? Hadi diyelim kitap basıldı, kim satın alacak? Öykü yerine başka şeyler yazmalı. Makale olmasın, günlük olmasın, kitap özeti hiç olmasın, öykü olmasın. Eee ne olsun? Sanırım dönüp dolaşıp günlüklere döneceğim. Bugün diye başlayacağım.
Bugün çocuklar için felsefe uygulayıcılığı eğitimi dersimiz vardı. Doğrusu benim gibi plansız, daldan dala atlayan biri olarak çok zor bir ders. Bugün ebeveynlerin çocuklara müdahalesi üzerine konuşuyorduk ki ben yine yapacağımı yaptım ve hooop… “Çocukların yetişkin olduklarında çocuklukta aldıkları eğitimi unutup kendilerini bu eğitim dışında yeniden gerçekleştirmeleri gerekiyor.” Bir de bu unutulacaklar için travma adını verdim. Daha önce düşünmemiştim ki doğru kelimeyi söyleyeyim. Travma nedir? Kendini gerçekleştirme nedir? Eğitim nedir?
Yine sıralandı sorular.
Travma üzerinde durdum. Bu ülkede travması olmayan biri yoktur bence. Sadece ebeveynler değil, evin dışında kalan insanlar da bireyler üzerinde travmalara neden olabilir. Karanlık tenha sokakta tacize uğrayan kadın ya da çocuk. Suçsuz olduğu halde suçlanan ve cezalandırılan insanlar. Tokat yiyenler, öyle ki başkasına atılırken ona rastlayan yumruk. Öğretmen, doktor, şoför, alışveriş yerlerinde çalışanlar… Kısaca her yerde olan ve iletişim kurmamız gereken, işimizin düştüğü insanlar. Devlet dairesine -hastane dahil- işi düşüp de içimizde azarlanmamış olan yoktur sanırım. Oysa o çalışanın işini de biz yapıyor bulunuyoruz. Bunu hiç düşünmüyor. Belki bir gün marketimize gelecek ya da çocuğunun sınıfına öğretmen olarak gireceğiz. Biz birbirimize hizmet etmek için çalışıyoruz. Her işi kendimiz yapamayacağımıza göre… Bir de çocukların yaşadıklarını düşünün. Sokakta, parkta, okulda, hastanede, markette, gittiği her yerde…
Hayır devamını düşünmek istemiyorum. Gerçekten çok karmaşık. Derli toplu yazmam olanaksız. Beni aşıyor. Fakat bugün dersten sonra düşündüm de insanlar kendilerini psikolojinin yardımıyla gerçekleştiremeyecek. Felsefeye gereksinimleri var. Sorgulama, değişim üzerinde etkili olur. Psikoloji de moral ile destek sağlar. Fakat…
Fakat günümüzdeki travmamızın kaynaklarına inmeden, depresyonumuzu ilaçlarla sağaltamayız. Öyle söyledi arkadaşım. İş yeri kapanıyor. İlaçların yapacağı bir şey yok. Geçenlerde akşam karanlık çöktükten sonra sokakta iki kişi yardım almak için sesleniyordu. Kirasını ödeyemiyormuş.
Gel de yaz bakalım. Travma deyince aklımıza çocuklukta alınan yaralar gelirdi. Oysa o kadar da geçmişe gitmeye gerek yok. Kendini gerçekleştirmesi için fırsat verilmeyen, günde üç öğün darbe üstüne darbe yiyen insan, sadece geçmişte arar sorunları. Ben iş yerindeki sorunlar için danışıyordum. Bana olması gerekenleri sıralamıştı danışanım. Bilmez miyim? Biliyorum ama işler öyle işlemiyor. İşlemeyen sistem için yine suçlu ben oluyorum.
Her şey değişiyor. Önce düşünceler sonra davranışlar.
Ne yazsam diyordum. Zamana bırakmaya karar verdim. Günaydın herkese.
Bir yanıt bırakın