SİL BAŞTAN- 10 Temmuz 2023/Pazartesi
İstanbul’un kuleleri; Galata Kulesi, Beyazıt Kulesi, Kız Kulesi… Ya Yedikule? Kuleler şehirleri kuşatmış gibi. Kitaplar da yer alır başka kentlerdeki kuleler. Ya mezarlarda ölülerin üzerinde yükselen taşlar, kentlere düşen höyükler… Doğanın dağları, yalçın tepeleri kule gibi dimdik yükselir.
İshak payını alır höyüğüyle. Eli silahlı şehirli, ölümün habercisi olan baykuşun ötmesiyle birisinin öleceği haber verilir. Şehirli silahına davranır. Höyükten yükselen neşeli insan sesleri susturulmaz da şehirli kendi sonunu belirler.
Bir kaçış olmayacaktı elbette ama kulelerdeki haberciler borazanlarını çalışıyordu. Huzur zamanlarında bir melodi, tehlike anlarında uyarıcı sesleri. Bu sesler kimi zaman metinlere dönüşür. Yabancı olan düşmandır. Her zaman öyle mi olmuştur?
Bir kaçış mı kule? Bir kapatılış? Gönüllülük mü yoksa?
Yazmak kendin için kazılmış bir mezar da olabilir, kule de. Hangisini düşlersen o olmalı. Yazmak iyi gelir insana. Anlamasan da bir başkasını, kendini anlamanın bir başka yolu. Kimi zaman karşılaşmalardaki konuşmalarınla kim olduğunu gösterir. Kimi zaman okuduklarında karşılaştıkların üzerine karaladıkların…
Kedileri izliyorum. Boğuşuyorlar. Karadut kaçmakta buldu çareyi. Emo, uzandı, kendini temizlemeye başladı. Bugün aklımdan çok şey geçti; konuşmalar; ama bunu sayfalarca yazacak kadar dolananların farkında değilim. Tavana baktığımda düşündüğümü fark ettim ama neler geçti hızlı hızlı ayırdına varamadım. İnsanın bu özelliğine hayranım. Yavaş öğreniyor ama öğreniyor işte. Kediler de öyle mi? Yüz metrekarelik evde yıllarca aynı şeyleri yaşayarak mı geçiyor ömürleri? İnsanlar da yüz kilometrelik bir alanda mı? Oysa rutinde on kilometreyi geçmez sanırım. Benimkisi de bir kilometrelik çember olsa gerek.
Dışarıdan martı sesleri geliyor. Bir de uğultu. Uğultuyu yakınlardaki bir hastanenin klimasından geldiğini biliyorum. Bütün dış sesleri -martıların hariç- bastırıyor. Babamın romanına başlayamadım. Dört ay sonraya erteledim. Bir kitap kulübünde dört ay boyunca okunacak kitap için hazırlıklar yapıyorum. Ulysses.
Nevzat Erkmen’in 2006 basım tarihli kitabı okumaya başlayacağım. 2006’da okumak için almışım ve yirmi otuz sayfa kadar okumuşum. Şimdi 2023’te okumaya grupla başlayacağım. Enis Batur’un önsözünde geçiyor kuleler. Ben de okuduklarımı anımsadım. Nevzat Erkmen’le tanışmamızı… Toydum henüz. Geştalt Terapisi adlı kitabın çevirisini de o yapmıştı. Bu kitabı okuduktan sonra randevu almıştım. Sonra Erk Öyküleri’ni okumuş, çok ilginç gelmişti, doğayı okuyan bilgelerin yolculukları. Don Juan öğretileri… Hatırlamıyorum ama mutlaka bende izleri kalmıştır. Belki de Yuka’yı bu yüzden seviyorum. Kedileri de mesleğim nedeniyle seviyor olmalıyım ama hayvanların arasında geçen çocukluğumdan kalma da olmalı. Çocukları seviyordum ve ikinci işim de çocuklarla oldu. Çocuk kalmayı sevdiğim için olmalı. Merdivenleri onlarla birlikte basamakları ikişer üçer çıkmalar. Sırf bu yüzden hipomanik olduğumu kabul ettim. Bana nasıl da döndüm kitaplardan bahsedecekken? Nevzat Erkmen’i uzun uzun anlatmam gerekirken. Ulysses’i çevirmek için evden ayrılmayı göze almış insan. Bir yazarın kitabını okurken, yazarın kendisini bulmaya çalıştığım yıllar uzun zaman önceydi. Şimdi ilk kitaplar ilgimi çekiyor. Yazar kendisini ve yakın çevresini net bir şekilde anlattığı için.
Fuat Sevimay’ın, youtube’ta yayınlanan söyleşisini dinledim. Moral verdi. Okumalı. James Joyce ile İtalo Svevo arasındaki dostluklarının romanlarına yansıdığını dinlediğimde şaşırmadım. Birbirimize her zaman iyi geliyoruz. Yazar ol ya da yazar olma fark etmez. Svevo’dan okuduğum roman var, okuduğumu anımsıyorum ama anımsamıyorum okuduklarımı.
Canım sıkılıyor diye yazmamak için çok direndim. Olmadı yazdım işte. Annem bu cümleyi çocuk öykülerimde yazmamamı söylemişti. Zaten canları sıkılıyormuş. Feyza Hepçilingirler de sıkılıyor kelimesinin ı harflerine bilgisayarın noktalar koyduğunu söylemişti. Ne okuyoruz peki? Canım sıkılıyor. Yani canının sikildiği de olabiliyormuş. Ev içlerine uzanan sosyal medyanın yapıp ettiği. Bazen bize iyi gelmeyebiliyor. Bunu iyi gelmeyen dostluklar, arkadaşlıklarla karıştırmamak gerekiyor. Benimki “ı” larında nokta olmayandan. Okumak en iyisi. Tarihte yapılan yolculuklar iyidir. Kilometrelerce yolu birkaç saatte alabilirsin. Jule Verne’in Seksen Günde Devrialem kitabında başladığın noktaya seksen günde – sense bir saatte- alabiliyorsun. Kediler de öyle midir? Konuşmalarımızı anlıyorlar mı? Emo bana dikmiş gözlerini. Belki de aklımdan geçenleri okuyordur. Kedi Murr’un Hayat Görüşleri kitabı okunacaklar listesinde yıllardır. Ömrüm yetmez hepsini okumaya.
Öyle çok şey düşünüyorum ki. Daldan dala atlıyorum ama farkında değilim. Uçup gidiyor hepsi.
Bu gecelik bu kadar. Gezgin, Kule ve Kitapkurdu Alberto Manguel’den. Okudum, hatırlamıyorum. Çok zaman önceydi. Sadece Ulysses’e odaklanmak iyi gelecek. Gruptaki paylaşımlarla çok daha iyi olacak eminim. Kitaplar unutulsa da isimlerini ve yazarlarını anımsamak benim için yeterli. Okurken sana yaşattığı duygular değerli. Anı yaşamak değil. Okurken an’ı yaşamıyorsun. Geçmişe, geleceğe uzanıyorsun. Tavana bakarken aklımdan geçenleri anımsamadığım gibi hiçbirini anımsamayacaksın ama duygularının farkında olacaksın. Duygularımızdan kaçını söyleyebiliriz? Kelime dağarcığına hepsini almak zaman isteyecek gibi. Kitaplar bunu da öğretiyor. Her zaman dediğim gibi kendini ifade edebilmek için okumak.
Bugünkü düşüncelerim ve anımsayışlarım çocukluğuma da sıçradı. Çocukluğumdan aklımda kalan çoğunlukla okuduklarım. Tekrar dönüp okuduğumda yanlış okuduğumu fark ettim. Yoksa yanlış mı anımsıyordum? Hayır anımsamakta yanlışlık yoktu, sorun ben okurken olayları değiştirmiş olmamdı. Beğenmediğim yerlerini değiştirdim. Karlar Kraliçesi, Kırmızı Şapkalı Kız… Uçan Otomobil’i doğru anımsıyormuşum mesela. Kaşağı öyküsü korku vermiş de kardeşime bir şey olmasın diye her suçu üzerime almıştım. Ne suçu işlemiş olabiliriz ki? Anımsamıyorum. Küçük Kadınlar’ı doğru anımsamıyorum. On beş yıl önce okudum yine unuttum. Loisa May Alcott. Kemalettin Tuğcu’nun besleme çocukları… Küçük Besleme. Gümüş Kanat, Fadiş.
Canımın sıkıntısı geçmedi.
Saat dörde geliyor, yeni güne uyanacak herkes ve ben uyuyor olacağım.
Bir yanıt bırakın