SİL BAŞTAN –  18 Mart 2023/Cumartesi

SİL BAŞTAN –  18 Mart 2023/Cumartesi

Bugün kitabın yani okuduğum kitabın sonlarına gelmiştim. Daha önce bitirmeyi ve bugünü babama ayırmayı istiyordum. Perona dumanlarını tüttürerek gelen kara trenin onun tam önünde, durması gereken yerde kalacağını görecek, böylece bir yolculuk öyküsü yazacaktım. Hayallere yolculuk, bilinmeyene doğru gitmeye duyulan arzu… Bu öykü, romanımda anlattığım yolculuk öyküsünün öyküsü olacaktı. Babam için bildiğim duaları okudum, özlemle andım. Fotoğraflarına baktım. Zeytinliğin arasında mavisi solmuş tulumuyla tam bir işçi gibi poz vermişti. Perondaki lacivert takım elbiseli yakışıklı adam değildi artık. Trenlere yol verdiği gibi benim de hayata adım atmam için yol vermişti. Öykülerimin istasyonlarında o olmadı. Çocukluğumda dairesine girer, onu gayet ciddi bir şekilde telgraf başında mors alfabesiyle diğer istasyona haber verirdi. Onun çalıştığı dönemde hattında hiç tren kazası olmamıştı. Sessizce işinin bitmesini yanı başında  beklerdim. Bana mors alfabesini öğreteceğine söz verirdi, ne yazdığını her soruşumda. ‘Hep Gitmek’ adlı öykümü yazdığımda yaptığı işi anımsamak için okumalar yapmam gerekmişti. Öykü gerçekle kurgu arasındaydı. Daha sonra Öykünün Öyküsü olarak bir yazı yazdım; öykünün yazılış hikâyesini…

Üç gün oldu, beş yüz kırk sayfalık romanı okumaya çalışıyorum. Üç gün süresince gerçek dünyadan koptum. Bir anlamda dünyadan kaçıştı. İlk kez böyle bir okuma yapıyordum. Üstelik kaçmak saklanmak istediğim bir zamanda. Onu okumayı seçme zamanlaması harikaydı. Ne bir şeyleri anımsatıyordu ne de arayışlarıma yanıt veriyordu. Kitabı bırakıp yattığımda huzur içinde hemen dalıyordum. Yazmak için düşünmek gerek, anımsamak gerek diye düşünürdüm. Gerçeklerden uzak, yeni bir dünya yaratmanın olanaksız olduğunu da… Bu okumayla yanıldığımı fark ettim. Dışarıdaki hayaletler kadar içerideki duvarlara sinmiş hayaletler de gizlenmişlerdi. Arkadaşlarımı aradım ve onların da başlarına böyle bir şey gelip gelmediğini sordum.

Telefonum çaldı. Nasıl olduğum ilk soruydu. Ona da bu aralar okumamın iyi geldiğini ve evin dışındaki hayattan uzaklaştığımı anlattım. Telefonu kapatırken bana, bu romanı bitirdikten sonra bir başka kitaba başlamamı söyledi. “Sana iyi gelen bir kitap seç. Okuduğuna benzer bir kitap…” Fantastik kitaplar… Gerçeklerle başımın hep dertte olduğunu biliyordu. Unutturmayan ve  anımsamak için okunanlar. ‘Bitmeyecek Öykü’ de fantastik ama metaforlarıyla gerçeklere dönmeyi sağlıyordu. Benim ya da bir başkasının yazmaya çalıştığı romanların da bitmeyeceğini  okuduktan sonra düşünmüştüm. Bitiremediğimiz romanlarımızın taslaklarıyız.

Babamın fotoğrafına baktım. Salı günü emekli olduğum okula gidecek, çocukları babamın ruhu için sevindireceğim. Hediyeleri kitap ve çikolata olacak. Umarım babam da sevinir.

Her şeyi unuttum. Oysa yazar arkadaşlarımla çok güzel sohbetler yapmıştık. E.D. ile okuduğumuz kitaplarda ortak okumamız yok. O tarihe meraklı ben ise İstanbul kitaplarına… O.U.  roman okumayı seviyor. Ben de kuramsal kitapları tercih ediyorum. D.U. romanları çok seviyor. Okudukları üzerine yazmayı seviyor. Ben ise sadece okumayı… Babam da tarihi romanları tercih ederdi; bir de benim yazdığım çocuk kitaplarımı… Doğa ile ilgili yazılarımın kaynağı,  onun çok sevdiği bahçesiydi.

G.K. ile konuştum. Ne yaptığımı sordu. “Hiç, evin içinde yuvarlanıyorum,” dedim. “Dışarı çıkmadın mı?” “Çıkmadım; günlük yazıyorum, okuyorum.” “Günlük yazıyorsun da dışarı çıkmayıp evde yuvarlanırken yazacak ne buluyorsun?” Bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Oysa benim kim olduğumu, arkadaşlarımla paylaşımlarından öğreniyorum. Her biriyle başka şeyler paylaşıyorum, zaman zaman da okumalarımız üzerine konuşuyoruz. İyi bir okur olmak için, okumaya çok zaman ayırmak gerekiyormuş. Hastalıklarıma rağmen dört beş yıl yaptığım okumalar ağır aksak da olsa beni değiştirdi. Hayal dünyam bile değişti ama kaygı ve korkular beni yine de distopik kurgulara sürüklüyor.

Babamın öyküsünü daha sonra yazmaya çalışacağım. Onun öyküsü, çocuklarının öyküsünün temelini oluşturdu. Bir de annemin öyküsü elbette. Babamı anlatmak için onun çevresindeki insanlarla ilişkisini anlatmak gerek. En önemli karakterler, en yakınındaki annem ve biz çocukları.

Hayır ben üç gün yaşadığım gibi yaşayamam. Boş zihin bir işe yaramaz. İnsan mutlu olamaz. Anımsatmalı, ağlatmalı, güldürmeli, arayışları karşılamalı. Bu yalnızca nefes almak bile değil, nefes aldığını unutmak gibi bir şey. Bunun bir de nefes vermeyi sağlaması yani yazmayı desteklemesi gerekir. Nefes al, nefesini yavaş yavaş bırak. Seni, dünyaya atılmanla bir şaplak vurulup kendiliğinden öğrendiğin nefes alış veriş gibi. Doğal, samimi, naif…

İmza gününde çocuklara neden okuduklarını sormuştum. Bir çocuk kendisini bulmak için okuduğunu söylemişti. Çocukluğumuzda içine atıldığımız dünyadaki öykümüzü okumak istiyoruz ama büyüdüğümüzde bu okumalar başka arayışlarla sürüyor. Anlamak için… Kendini, ötekisini, diğerlerini; insanı, hayvanları, doğayı, dünyayı…

Başka romanları okumak istiyorum; yeni bir yolculuğa yelken açmak…

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*