KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  – 5 Ekim 2023/ Perşembe

KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  – 5 Ekim 2023/ Perşembe

Yataktan kalkar kalmaz Karadut’la Eme yanıma geldi. Çalışma odasının kapalı kapısına gitti Karadut. Mama istiyor. Onu Eme izledi. Eme, ona mama vermeyeceğimi biliyor. Kızının her istediğinin yapıldığını da fark etmiş durumda. Nasıl anlaştıklarını anlayamadım ama Eme isteklerini kızına iletiyor. Kızı da babasının isteklerini bana iletiyor. Çalışma odasının kapısını açar açmaz Karadut içeri girdi, mama kabının önünde durdu. Kapta az mama vardı, üzerine ekleme yaptım da öyle yemeğe başladı. Ardından Eme’ye mama koydum.

Evden heyecanla çıktım. Arkadaşım Hatice Eroğlu ile Kadıköy’de İstanbul Kitapçısı’nda buluşacağız. Bana yeni çıkan kitaplarından, kâğıt ve mürekkep kokusu taze iki kitap getirecek. Onunla uzun zamandır görüşmemiştik. Buluşmaya, kitaplar heyecan katıyor.

Onunla buluşur buluşmaz kitapları soruyorum. Poşetten üç kitap çıkarıp uzatıyor. İki adet Yazarların Odası ile bir adet Rosa Luxemburg kitabını getirmiş. İki kitap da çok değerli. Rosa Luxemburg uzun araştırmanın ürünü. Kitabın yazılış hikâyesini anlatıyor. Kaynakçalar bölümünden yazılış serüvenini anlayabiliyorum. Diğer kitap da Yazarların Odası; otuz yazarın, kendi kalemlerinden nasıl yazdıklarını okuyorum.  Bu beni heyecanlandıran bir kitap. İçinde benim de yazı hikâyem var ama beni asıl heyecanlandıran başka yazarların nasıl yazdıkları. Yazmaya yeni başlıyormuşum gibi bir duygu bu. Nasıl yazıyorlar? Nasıl yazıyorum? Nasıl yazmalı? Ne yapmalı?

Hatice ile kitaplardan, yazarlardan, etkinliklerden, çalışmalarımızdan konuşuyoruz. Ondan yeni bir romanın haberini almak güzel. Su gibi akıp gidiyor sohbet. Zaman da öyle. Bazen kitabı alıyor, sayfalarını açıyorum. Okumak için sabırsızlanıyorum. İlk yazı Hasan Hüseyin’in Yazı Dünyası; yazarın kaleminden okuyoruz. Diğer yazarlar da alfabetik sıralamaya göre yerlerini almış. Sayfa 144’de bakıyorum. Sonra başa dönüp yazarların adlarına bakıyorum. İçlerinde tanıdıklarım var elbette. Bazı arkadaşları yazılarından tanıyorum. Bu kitapla birlikte tanıyacaklarım da çok.

Hatice’yi uğurladıktan sonra kitapevi köşesindeki kitaplara bakıyorum. İBB Yayınlarından bir kitap seçiyorum ama kapalı. Açık yok. “Açabilir misiniz?” diye soruyorum görevli arkadaşa. Kararsız kalıyorlar, açmıyorlarmış. Kolaylık olsun diye fiyatını soruyorum.  İBB Yayınlarındaki kitaplar yüzde otuz indirimdeymiş. Kitapsız dönülmez eve. Fiyatını öğrendikten sonra incelemek istediğimi, alabileceğimi söylüyorum. Açıyorlar. Sayfaları çeviriyor okuyorum. Toprağı Dinle Suyu Anla, Yaşar Kemal Eserlerinde Biyoçeşitlilik. Evet, alacağım. Kasaya bırakıyorum. İBB’nin diğer kitaplarına bakıyorum. Görevli arkadaş yardımcı olabileceğini söylüyor yani poşetlerini açabilirlermiş. Gün Gün İstanbul adlı kitabı poşetten çıkarıyoruz. Bugünün tarihine bakıyorum. Bugün 1925 yılında ilk Cumhuriyet altını törenle basılmış. 1877’de de  Belediye Teşkilatı kurulmuş. 1931’de de ilk kadın gazeteci Selma Rıza Hanım hayata veda etmiş. 1939 Kâğıthane Deresi taşmış, Eyüp Aksaray arası sular altında kalmış.  İki kitabı da alıyorum. Kasada ödeme yaparken poşetlerin sağlam olup olmadığını soruyorum. Kitaplar çok ağır çünkü. Ağır iki kâğıt poşetle çıkıyorum.

Elbette denizi seyrettim, iskelenin üstünden. Vapurları, martıları, bulutları, güneşi… Sahil çok kalabalık. Koşuşturma, telaş… Rüzgâr deli gibi esiyor. Martılar çığırtkan. Vapur var gücüyle iskeleyi sarsıyor.

Otobüs durakta. Biniyorum. Orta kapının önündeki koltuktayım. Telefonumu çıkarıyorum. Hemen sosyal hesaplarımda kitapları paylaşıyorum. Eve gidince tek işim kitabı okumak olmalı. Gözlüğümü çantamdan çıkarıyorum. Eve gitmeden okumaya başlıyorum. İki yazarı okuyorum. Birkaç yudum su içmiş gibi… Kendi yazımı okuyorum. Uzak yakın her şey. Zamanı gelmedi mi, başka denizlere açılmanın. Otobüste istiflenmiş haldeyiz. İnmek istesen inemezsin. Zaten binemezsin de. Orta kapıdan ve arka kapıdan biniyor yolcular. Biletler elden ele öne uzatılıyor. Okumak iyi geldi. İnmek için kalkıyorum, iki kişiyi geçebiliyorum ama kapıya yanaşabilmiş değilim. İnebildim sonunda.

Eve girdim. Ayrı bir koşuşturma. Kedilerin mamasını verdim, kumlarını temizledim. Su kabını değiştirdim. Sonra kendi karnımı doyurdum. İşim bitip de salona girdiğimde Karadut’u koltuğun tepesinde buldum. Gittim, kucağıma aldım, sevdim. Eme ile yakalamaca oynadım. Sonunda dokunulmazlık koltuğuna geçip oturdu. Oradayken ona dokunmuyorum. Adıyla seslendim, konuştum ama benimle konuşmadı. Bana yüz vermiyor ama mutlu. Mutlu olduğunu çıkardığı mırıltılardan anlıyorum. Başını okşuyorum.

 

 

 

2 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*