GÜNLÜKLER -3-
Yazma eylemi düşüncenin olgunlaşması ve özgün sesin bulunması için gerekli. Yoksa duyduğumuz cümleler ve kelimelerin dışına çıkmayacaktır sözlerimiz. Başka seslere, başka düşüncelere şu günlerde ulaşılması zor. Televizyonda ve radyoda dinlenen aynı düşüncelerin ayartmaları elbette birçok erkeğin işine geliyor. Aile içinde karışıklık yaratıldığı sürece dış dünyada olanlarla kadın mücadele veremeyecek. Kadının, eşine, akrabalarına ve çevresindeki herkese bir ben olarak çıkması gerekiyor. Bütünlüğü bozulmamış bir ben ya da bütün kopukluklara rağmen bütünlüğünü koruyan bir birey. İş yerine annelik duygusunu taşımamalı, çocuğu iyi mi diye düşünmemeli. Akşama ne yemek yapacağınızı, yemeğe kaç kişinin geleceğini ve çantanızdaki paranın neye yeteceğini düşünmemelisiniz. Akrabalarınız, hastalıklar, çatışmalar, kavgalar… İş yerine taşımamanız gerekenler. Eve gidince de işinizi eve taşımayacaksınız. Kadının birçok rolü var. Bütün rollerini öğretildiği şekilde oynuyor. Ne zaman ki taşıyamayacağı, nefes alamayacağı noktaya geliyor o zaman eksile eksile hayatına devam ediyor. Yeniklik duygusunun yaşandığını düşünürdüm ama öyle değilmiş. Bir başka dünya için atılan kadınların ilk küçük adımları bunlar. Bu küçük adımların büyük adımlara dönüşmesi için kadınlar birbirlerini destekliyor.
Son günlerde hayatıma giren bir kelime ile düşüncelerimin akışı değişti; yüzleşme.
Bugün değişenin sadece düşüncelerim olmadığını fark ettim. Bunu hayata geçirmek için çaba gösteriyormuşum. Bir kadın olarak önce kendimle yüzleştim. Sonra…
Çalışan bir kadın olarak sorunlarımla yüzleştim. Şımarıkça sorunlar görünüyor hepsi de. Çalışan kadının ekonomik özgürlüğünün olması bütün sorunları çözmüş olduğu anlama gelmiyor. İnsan her zaman yaptığından daha fazlasını yapmak ister. Daha iyisi olmalıdır. Bir kişi yapabiliyorken, iki kişi yapabiliyor olmalıdır, sonra üç ve sonra sonra… Umut da budur zaten. Bundan alınan güçle mücadele devam eder.
Yaşadığım coğrafyadaki kadınların kendilerinden onları okudum. Böyle bir coğrafyada kadının aşık olması demek ölmek demek sanki. Kanlı bıçaklı bir sahneler geliyor gözlerimin önüne. Kadınlara karşı artan şiddet artık haberlerde yer almayacak, çünkü bu haberler şiddet olaylarının yükselmesine neden olmuş. Bu kişilerin cezasız kalmalarının, sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarının yüzde bin dört yüz artışı sağladıkları gerçeğinin üzeri örtülüyor ve… Ve bunlar yetmezmiş gibi kadınlar suçlanıyor.
Yaşadığım toplumla yüzleştim. Kadınların evde, işte, sokakta, araçlarda, hapishanelerde yaşadıkları… Yasalarla da değil, erkeklerin birebir yaptıklarını yaşattıklarını düşündüm. Evden olmazsa işte, işten olmazsa sokakta, sokakta olduğunda hapiste…
Kendimi dinledim, arkadaşlarımı dinledim, tanımadığım kadınları dinledim. Son olarak da hapishanedeki kadınları dinledim. Hepimizin ortak noktası aynı şiddet. Erkek şiddeti ve baskısı. Erkeklerin bu coğrafyada bu koşullarda yaşayan kadınları takdir etmeleri gerekir aslında, eğer kadınlar hâlâ aşık olabiliyorsa bu onların umudundandır. Kadının olmadığı, olduğunda da kadına söz hakkı vermeyen toplumlar erkek akıl içinde boğulmaya mahkumdur.
Bir yanıt bırakın