GÜNLÜKLER -94-
25 Aralık 2018
Zygmunt Bauman, ‘Kimlik’ kitabında katı modernliğin büyük ressamı, soyut sanatın öncüsü Piet Mondrian ‘boogie-woogie zaferi’ eseri için şöyle yazıyor: “Bu eser biçimsiz şekillerin öfkeli ve düzensiz kakafonisi ile kırmızı, portakal rengi, pembe, yeşil ve mavinin uyumsuz tonlarından oluşuyordu.” S.69
Bauman, modernizmin akışkan olduğunu söylüyor ve aşkın akışkanlığını da ‘Akışkan Aşk’ kitabının adı oluyor. Bu kitabı kütüphanemden çıkarmadan önce bitirmem gerekiyor.
Her şey değişim içinde, direnmek olanaksız. Olası olan birbirimize güven vermemiz, sonsuz olmasa da.
Özgürlük nedir?
“Geleneksel yolların ataletinden, değişmez otoritelerden, önceden belirlenmiş rutinlerden ve sorgulanamaz doğrulardan özgürleşme…” s.64
İnsan. Kadın olsun erkek olsun. İnsan için.
Akışkan olan yalnızca aşk değil. Akışkan Hayat, Akışkan Gözetim, Akışkan Modernite adlı kitapları da var. Çevirisi yapılan kitaplarını okumak ve anlamak bir ömür alır mı?
*
İki gecedir bana oyun yapıyor Emo. Yani gerçekten Eme değil, Emo oldu, çünkü bas sesiyle ortalığı inletiyor. Sevmem için koltuğa atlıyor, ben yanına gelince de kaçıyor. Bir güldüm ki, ilk kez görüyordu, korkuyla kaçtı. Hayvanlar da her gün bir başka günü yaşıyormuş demek ki. Neyse oyun yapan sadece o değil. Belki de bunun adı oyun değil de akışkan hayatın içinde olmaktır.
*
Bir yanımız moderne geçiyor, bir yanımızda da postmodern hayatlar yaşanıyor. Zaman hızla geçmesine rağmen bu ikisinin arasında uçurum gittikçe büyüyor. Peki aşk nerede?
Bir yanda hiçbir açıklama olmadan gidenlerle dolu. Tüketim malzemesi gibi tüketiliyor. Diğer yandan namusu kadınların ve cinayetler işleniyor, kadınlara karşı şiddet artıyor. Baskı gittikçe artıyor kadına karşı. Baskılar görünür kılınıyor. Erkekler ise baskılarını günübirlik ilişkilerle hafifletmeye çalışıyor. Gittikçe güvensizleşiyor insanlar birbirlerine karşı. Oysa…
Oysa coğrafyamızda geniş aile yapıları vardı. Hızla çekirdek aileler yerini aldı. Hızla ayrılıklarla birey yalnız kaldı. Güvensizlik yalnızca karşı cinse karşı duyulmuyor, kendine karşı bile güvensiz insanlar.
Oysa birbirimizden başka güveneceğimiz kimse yok.
Peki aşkın akışkanlığı? Aşk sevgiye dönüşürken, bir emeğin dönüşümüyken ne oldu şimdi bize?
*
İlk romanlar, şiirler daha çok aşk için mi yazılır? Sanmam. Ama madem bütün romanlarda, şiirlerde aşk başkarakter olur ilk yazılan da ağırlıklı olarak böyle olmalı. Aşk ve ölüm.
Yavaş yavaş romana yöneliyorum ve aşk karakterini oturtmaya çalışıyorum. Okumalar da bu yönde olacak. Çalışmayı hızlandırmak için anlamayabilmek gerek bunun için de inceleme kitaplarına yöneliyorum.
*
Bugün her pencereyi açtığımda yağmur yağıyordu. Demek ki yağmurun sesiyle pencereye yönelmişim.
*
Yazdıklarımı unutuyorum. Zygmunt Bauman’ın Akışkan Aşk kitabını bitirdikten sonra unutmaya karar verdim. Kitap dört başlıkta incelemeyi ele alınmış. Bireyden topluma doğru ilerliyor. Birçok yazarın görüşleriyle birlikte düşüncesini desteklemiş. Ne söyleyeceğimi gerçekten bilemiyorum. Çünkü her şeyin baştan anlatılması gerek. Bireylerin arayışları mı demeliyim, bir aşk söylemi içinde, iletişimleri bireylerin. Sonra da toplumun yapısı, bireylerin iletişimi. Toplumların ilişkileri. Birey, kent, ülke, dünya.
“Bu eserin baş kahramanı insan ilişkisidir.” diyor önsözde.
İnsan sevgisinin önemli olduğunu biliyoruz da nasıl seveceğimizi bilmiyoruz sanırım.
“Bütün topluluklar hayalidir.” s.195
“…belirsizlik, ahlaki kişiliğin alanıdır ve ahlaklılığın yeşerip filizlenebileceği tek topraktır.” S.128
“Gezegenin üzerinde bir hayalet geziniyor; yabancı düşmanlığı hayaleti.” S.156
Yok alıntı da yapamayacağım. Çünkü bütünden ayrılmaması gerekiyor. Evimizi paylaştığımız insanlar, komşularımız, mahallemiz, kentimiz, mülteciler, sürgünler… Bütün bunları bir arada tutan devlet ve devletler. Mekanların kurgulanması…
Birçok yazar ve düşünüre yer veriyor dedim. İçlerinden birkaçını not aldım. Judith Butler’ın Bela Bedenler eseri ve Lessing’den İnsan Soyunun Eğitimi. Victoria Turner’den bir eser Ritüeller, Yapı ve Anti Yapı.
Hannah Arendt’ın yazısını Lesssing’den alıntıyla bitirdiğini yazar. Şöyle yazar: S.201
“Herkes hakikat bildiğini söylesin, hakikat ise Tanrı’ya havale edilsin.”
Bir yanıt bırakın