GÜNLÜKLER -95-
26 Aralık 2018
Okumanın sonu yok. Ama yazmak, bir gün son bulabilir. Kendi dışına çıktığında şimdi olduğu gibi şaşkınlıkla bakakalır, ne söyleyeceğini bilemezsin. Ne söylesen faydasız. Susmak. Bitti.
Belki de yeniden başlıyordur.
*
Sessizlik gün boyu sürdü. Sabah kar yağıyordu. Sonra bulutlar çekildi, güneş göründü. Yine gördüm sokak boyunca kapanmış ve yerine yeni umutlarla açılmış iş yerlerini. Sokaklar tüketime açılmıştır, duyurulur.
Satılık. Birkaç dairenin pencerelerine asılmış, Özgün Emlak’tan. Telefon numarası.
Eğitim. Kadınlar. Feminist.
Her yazı, iktidar tarafından kendine destek olacak şekilde yorumlanır.
Söz oyunlarına ne gerek var, diyeceksen doğrudan söyle.
“Öyle yapmaya çalışıyorum.”
*
Defterin isyanı; beni karalama.
Olur, dedim, defteri saat gecenin üçünde kapattım.
*
Bilgisayarı açtım. Kadın yazarları araştırdım. Kitaplarından birer adet sepete ekledim. On sekiz yazar olmuş. Hepsi de genç.
Edebiyatta Eleştirinin Özeleştirsi, Ayşegül Tözeren’den, Monos Kitap’tan basılmış. Seviyorum yeni yayınevlerini takip etmeyi. Keşfedildiklerinden daha çok okura ulaşmak için herkesin bildiği yayınevlerine mi geçer yazarlar?
Kitapta birkaç eleştirmenin adı geçmekte. Bedrettin Cömert adını ilk kez duyuyorum. Araştırdım.
Okuduğum kitaplar, tanınmış yazarlardan. Kısa yorumlar yapılmış. Yeni bir pencere açıldı benim için.
Eleştirinin geleceğini E. Said’’in sözleriyle veriyor. ““… eleştirinin geleceğinin “kültürler, söylemler ve disiplinler arasındaki trafikte” aranması gerektiğine işaret eder.” S.10
Günümüz eleştirisini öznel bulmakta. Elbette eğer kültür, söylem ve disiplinler söz konusu olursa öyledir.
“Toplumda makrodan mikroya doğru iktidar yaratımında matruşka benzeri bir düzen gerçekleşirken, dıştan içe ya da üstten asta benzer tavırlar sürer gider. Bu dikine özdeşimin yanı sıra bir süre sonra yatay bir özdeşim başlar.” S.18
“Eleştiri düzene karşı bir direniş biçimidir… “alayına isyan!”” s. 20
Günümüzde geleceğe kalan eserlerin seçme işini yapanları eleştirir. Taraflı bir seçim. Birçok yazarımızın özellikle de kadın yazarlarımızın adlarını yeterince duyuramaması da öyle değil mi? Öykü yarışmalarındaki seçici kurul üyelerinin değişmemesinin seçimi etkilediğini yazar.
Öykülerde bireyin yaşamının ele alındığını, toplumsal alandan çıkışına değinir. Ünlü bir yazarın sözünü alıntılar. “Kaçıştan en çok kim korkar? Elbette gardiyanlar!” s.41
Dikkatimi çeken erkek yazarların öykülerindeki kadın karakterler oldu. Toplumsal cinsiyet sorgulamalarına yer veren öykülerden örnekler dikkatimi çekti.
Onat Kutlar’ın Yeter ki Kararmasın isimli deneme kitabı için şöyle yazar: “Bu bir mektup-kitaptır, dışarıdan içeriye.” S. 47
80 sonrasında öykülerde otosansürün büyümesini ura benzetir. Edebiyatta öykünün yeni merkezinin İstanbul olduğu gözleminde bulunur. Pop çağı da artık başlamıştır. Hikâyesiz öykülerin dönemi olduğunu bir dönemdir.
Özel yaşama ilişkin anlatılar yaygınlaşmakta, bireylerin toplumla iletişiminden kaçınılmaktadır. Bu bana anımsatıyor ama… Ben elbette.
“Kaygusuz’n öyküsü, çağa cevaptı: “Hiçbir şey göründüğü gibi değil ve yüzleşmedikçe her şey eskisi gibi olacak.”” S.62
“Müebbet Edebiyatına Giriş” bölüm başlığı altında F Tipi Öyküler: Kıyıya Vuran Dalgalar öykü kitabının eleştirisi dikkatimi çekti. Sami Özbil kitapta yer alan öyüsü hakkında yazarken yazarın diğer kitaplarını anımsadım. Güçlü öyküler. Yaşamla umutla yazılmış derinlikli öyküler.
Söz oyunlarına baş vurmadan. Kaçmadan.
*
“Kültürler, söylemler ve disiplinler arasındaki…”
Kendimi de eleştireyim bari. Hava aydınlanmaya başladı.
Penceremden bakarken aramızda cam vardı. Gökyüzü, martılar, bulutlar… Ve sen.
Bir yanıt bırakın