GÜNLÜKLER – 30 Kasım 2019
Russell Banks’ın Tenin Kayıp Hafızası (YKY Yayınları) adlı romanı yine başka okumaları anımsattı. Yirmi bir yaşındaki delikanlının Ulusal Cinsel Suçlular Sicil Dairesi arşivinde adı geçen yirmi bir yaşındaki Kid’in ve Profesör etrafında kurgulanan roman oldukça akıcı. Romanın ilk sayfalarında gerçekçi bulunan kurgu ilerledikçe gerçeklerden daha gerçekçi olduğunu fark etmekle kalmıyor, yazar bunu da belirtiyor. Kim gerçekleri söylüyor ki? İnsanların söylemediği birçok gerçekleri olduğunu ve erkeklerin daha yalancı olduğuna ikna oluyorum. Bir hikayenin başı sonu olmalı ama yaşadığımız sürece bunu nasıl anlatacağımızı belki bilmiyoruz belki de bir umutla hikayemizi sürdürüyoruz. Bir kurgu ancak böyle sonlanabilirdi diye düşündüm. Roman yalnızca karakterlerin geçmişi ve şimdisi ile ilerlemiyor. Yüz yıllar boyu süren insanlığın, nasıl da vahşi eylemleriyle sürdüğünü izliyorum. Elbette bireyleri suçlu gösteren toplum ve yargılamalar. Romanı yüzüncü sayfasından sonra heyecanla okumaya başladım ve sonunu okuduğum romanların içinde yer aldı. Başkalarına gösterilmeyen yüzler, takılan maskeler elbette yeni bir açıklama değil. Suçlu insanların topluma yeniden kazanılması için komünler oluşturulması da yaşanmış bir gerçek. Bu bir aşk romanı değil, bu nedenle daha çok sevdim.
Romanda en çok beğendiğim erkeklerin yaşamlarında kadınlara oranla daha çok yalan söyledikleri. Özel yaşantılarının özel kalması gerektiği, açıklamak istemedikleri için söylediklerinin doğru kabul edilmesi; işledikleri suçlar bakımından yani. Yazarlar yalancıdır ama erkekler daha başarılı olduklarına göre kadınlardan daha çok yalancıdır.
Makarenko’nun (eğitimci ve yazar) suçlu çocukları topluma nasıl kazandırdığını okumuştum. Ütopya olarak görünen bu eğitim gerçek hayatta deneyimlenmiş ve çocuklar topluma kazandırılmış. Birçok eserin belki de esin kaynağı olmuştur.
Eğitimde örnek olan ülkemizde açılan Köy Enstitülerini de dikkate almak gerek. İnsanoğlunun insan olmak için eğitimle verdiği mücadele. Doğaya ve insana olan saygısı… Umutları, başarıları… İnsana güveni. İnsan bu güveni verebildi mi? Umutları yeşertebildi mi?
İyi ile kötünün mücadelesi birçok romanda yer alır. Doris Lessing’in Türkü Söylüyor Otlar romanı da eğitimin önemine vurgu yapan bir distopyadır. Sineklerin Tanrısı. Şu an aklıma gelmeyen romanlar.
Günümüzde verilen eserler elli yıl sonra da okunacak mı? Hızla ilerleyen teknolojiye uyum sağlayabilecek mi? Distopyalar genellikle gelecekte olabilecek kurgular. Bunun karşısına çıkabilecek bir ütopya (roman) bu zamanın ütopyasını henüz okumadım. Toplumsal baskıların yanı sıra psikolojinin bireyler üzerindeki baskıcı tutumu on yıllar öncesinde kalsa da günümüzde güncelliğini yitirmedi. Araştırmaların özellikle gerisinden geliyoruz. Romanlarının yazılması ve olaylarla hikayelerle anlaşılır kılınması uzun zaman alıyor. Bir dönemin romanının neden yazılamamasının nedeni bu olmalı yani nasıl hikaye edileceğinin tam olarak belirlenmemiş şekillenmemiş olması.
Mektup Bizden Selam Söyle romanı da (12 Eylül romanı) belki de yaşamış olanların anlattıklarını dinleyenler (yani yıllar sonra ) tarafından yazılacak olmasının nedeni, yaşananların anlatacakları olanların henüz hikayelerinin bitmemiş olması. Yaşayanlar gerçekliğin içinde yüzerken… Bitmeyecek Öykü demek istiyorum ama bu çok sevdiğim yazarın bir kitabının adı da aynı zamanda. Ama gerçekten de umut edildiği sürece bitmeyecek insanlık öyküsü.
İnsan doğası vahşi gerçeklerden…
Manguel’in de romanını anmadan yapamadım. “Bütün İnsanlar Yalancıdır”.
Ben, ben anlattığım kişi değilim. Tarihin izlerini genlerinde taşıyan eğitilmesiyle insanlık mücadelesi veren bir kadınım.
Neler düşünmedim ki! Bugün arkadaşımla konuştum. İçi boşaltılan kelimeler üzerinde durdum. Bunlar yok olursa insanlar nasıl bir arada olabilecek? İki insan bir araya gelemiyorken, bir toplumun ütopyasından çok distopyaları çoğalır. Yetişkinlere aşk masalları yazmalı. Sonra sevgi. Arkadaşlık. Dostluk. İnsanlık. Gel gör ki hep eğitimi gerekli kılıyor.
Hayat oyunlarında bir figüran olarak kalmak.
*
“Kimse söylediği kişi değildir.” S.154
“Gene de bir kitap karakteri kadar gerçek.” S.154
Sevgili okur diye sesleniyor sanki; bu roman bir kurgu. Kökleri bu toplumda bulunan ve büyüyerek hayat bulan bir roman.
Bir yanıt bırakın