GÜNLÜKLER -108-
27 Ocak 2018
Havanın güzel olması beklenmiyordu. Yağışlı, bulutlu, karanlık. Kalabalık bir araya gelmiş, birtakım insanların çevresinde halka oluşturmuştu. Yaklaştım. Orada ne olduğunu anlatmaya meraklı insanlardan dinledim. Üstelik de ben sormadan, bana birbirleriyle çekişe çekişe gördüklerini anlatıyorlar.
“Adam kadının saçlarından yakalamış, yerde…”
“Saçlarına dokunmadı bile, elinde bıçak gördüm. Parlıyordu güneşin altında.”
Başımı gökyüzüne çevirdim.
“Kadını adamın elinden zor kurtardık.”
“Neyse polisler geliyor.”
“Açılın, açılın!”
Halka açıldı, polislere yol verdi. Ben de uzaklaştım. Kalemimde bir adam, bir kadın vardı. Hikâyesi artık kalemime kalmıştı.
*
Bir yalan varsa o da televizyonların yüzünden. Herkes elbirliğiyle yeni yeni hikâyeler kuruyor. Aslında ilk hikâye anlatıcısı yalan söylüyor. Ardından hikâye eden haberi daha etkili aktarabilmek için yeni yalanlar ekliyor, çıkarılması gereken yerleri çıkarıyor. Her haber kaleme alan haberciler tarafından farklı farklı anlatılıyor. Karşı çıkacak biri mi oldu, hemen çevir haberi kat onu da işin içine. Al sana çok okunur bir haber.
“Yalan haber yazdığımızı söyleyen yalancı, işsiz avare bir adammış. Mahallede sevilmeyen…”
Aslında ben herkesin içini bilirdim. Onların yerine çok koyardım kendimi. Bir teflon tencere gibiydik, onlar tava ben tavaya yapışan yemek. Kızıştıkça yanan, tavaya yapışan… Haberlere hikâyeler yazdım, sattım on kuruşa. Sonra tablolara geldi sıra. Şiirlere… En çok sevdiğim yarım bırakılan hikâyelerdi. Bazen bir cümle bile yeterdi bir sayfa yazmaya. Şimdi anlatacak bir hikâye kalmadı. Hepsi aynı. Birkaç kelime dağarcığıyla…
“Eski öyküleri okudukça, bugün ne değişti diye soruyorum kendime.” dedim.
“Dil değişti. Dil değişince anlatım da değişti.”
“Bakış açısı da öyle.”
“Çok şey değişti aslına.”
“Doğru. Benden daha iyi kuranlar var artık. Hem kuruyor hem de kendileri oynuyor.” dedim.
“Sen de oyuna alet olmayacaksın.”
“Yok olmam. Zaten oynayan gençliğimizde oynamış. Keklenmişiz gibi geliyor bana, dedi arkadaşım. Keklenmişiz.”
“Geç de olsa fark ettik ya sen ona bak.”
“Biz de gençleri keklemiş olmalıyız. Şimdi fark etmeleri için büyümelerini mi bekleyeceğiz?”
“Yok canım. Onlar her şeyin farkında. Bizim gibi değil şimdiki gençlik.”
Umarım öyledir.
Ne zaman bir şarkı dinlesem, sözleri beni düşündürüyor. Nedenini düşünüyorum uzun zamandır. Mırıldandığım o şarkılarla nasıl da keklenmişim ama. “Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum” diyor ya, şimdi de o geldi aklıma. Hiç de şarkı söylemeyi istemiyorum. Belki notalarla uğraşırım. Do do mi do re la…
Kedinin sesini dinliyorum. Ne akıllı kedi. Meğerse notalarla anlatırlarmış derdini.
Bir yanıt bırakın