Biri Sizi Bulmaya Çalışıyor – Marc Auge
Marc Auge, 1935 doğumlu Fransız antropolog ve yazar. Roman, emekli edebiyat öğretmeni Julien’nın, psikolog genç kadın Claire ile karşılaşmasıyla ilerler. Claire kendini anlatı psikoloğu olarak tanıtır. Julien’i bulmaya çalışan biri olduğunu söyler. Sizi kim bulmaya çalışıyor olabilir? Anımsamaya çalışır Julien, anılarını anlatır. Aklına ilk olarak eşi gelir, otuz yıldır görüşmüyorlardır. Anıları, Kurtuluş günleri, Cezayir savaşı, Mayıs 68 ve arkadaşları arasında ilerler. Julien’i kim arayabilir ki? Yanıt vermez Clarie, anlatmasını ister. Julien da anılarını hikaye eder. Bu arada başkalarıyla da tanışırız ve hikayeleriyle aralarına katılırlar.
Herkesin hikayesi farklıdır. Herkesin kendisinin gördüğü anlattığı hikaye vardır bir de kendi dışında kalan anlatıcıların hikayeleri vardır. Genellikle paraleldir hikayeler; kesişmeleri belki de yansımalardır.
Her anımsanışında değişen, gelişen hikayelerdir anlatılanlar. Önemli olan Julien’ın neyi hikaye ettiğidir. Roman karakterlerinin birbirlerine anlattıkları hikayeler önem kazanır. Onlara kimliklerini veren bu hikayeler olur. Kendi anımsadıkları ve hikaye ettikleri ve başkalarından dinlediği hikayeler. Emekli edebiyat öğretmeni Julien’nın kimliği?..
Kimliklerimizi belirleyen geçmiş tarih midir? Yoksa bireyin yaşadığı şimdinin tarihi mi belirler? Aslında hiç tanımadığımız köklerimizin üzerimizdeki etkisi nedir? Hikayelerimizi gerçekten biliyor muyuz, dinliyor muyuz (birbirimizi, kendimizi)?
Marc Auge, hikayenin tarihselliğini vurgular. Bizi şekillendiren şimdinin, içinde yaşadığımız ve sürekli akıp giden izlenimi veren zamanın içindeki tarih. Julien’nın edebiyat öğretmeni olarak buradaki hikayesinin içinde genellikle arka planda bıraktığımız vermediğimiz tarihini gördüm. Gerçek hikaye onun hikayesi, dedim.
Kitaptan birçok alıntılar yapılabilir. Tekrar tekrar okunarak yeniden çoğaltılabilir bir roman. Düşünülecek, değinilecek öyle çok ayrıntı var ki, nereden başlayacağımı bilemiyorum. Unutmaktan başlayabilir miyim? Ben de Julien gibi anımsaya çalışsam ne kadarını anımsayabilirim ki? Sarsıcı bir roman. Kendi hikayenizi bile hikaye diye yazamıyor, susuyorsunuz. Sustuğum gibi. Katmanlı bir roman.
Yazarın “Evsiz Bir Adamın Güncesi” romanını düşünüyorum. Bu roman oldukça yalın bir dille yazılmıştı ve görünmeyenleri görünür kılıyordu. Altı çizilecek cümle çok değildi. Kendi içinde tek bir vücut olmuştu. Bu roman da unuttuklarımıza dikkat çekiyor. Hikayelere dikkat çekiyor.
Yazar, kendimize zor bir soru sorduruyor. İtiraf mı etmeli? Hikaye nedir? Anlattıklarımızın, yazdıklarımızın ne kadarı unutulmaması gerekendir? Hikaye midir?
Kendi içimde tartışabilmem için yazarın diğer kitaplarını da okumam gerektiğini düşünüyorum.
Bugün benim de bir hikayem var, diyemiyorum. Sadece kaldığım arka plandan önümdekileri görmeye çalışıyorum.
Julien mesleğini seviyor. Belki bu hikaye ile kendi hikayemi paralel kılar, kesiştiğini düşünebilirim.
Hikaye dinlemeyi sevenlere.
Biri Sizi Bulmaya Çalışıyor.
Bu siz de olabilirsiniz. Ben de olabilirim. Hikayem, hikayen, hikayesi; hikayelerimiz.
Bir yanıt bırakın