YENİDEN GÜNLÜKLER -5-

YENİDEN GÜNLÜKLER -5-

13 Haziran 2019

Hava serinledi mi ne? Buz gibi ellerim. Ayaklarım. Günün tüm tozlarından arındığımı düşünmüştüm. Oysa ısıtıyormuş gün içindeki bütün her şey. Buz dağı. Aşağılara, suyun altında derinliklere indikçe…

Gecenin sessizliğini dinlemekti niyetim. Düş. Kelimeler günden kalanlar. Yeni bir kurgu. Gerçeklerin altında yatan diğer gerçekler. Oysa ne güzel bir kedi vardı adı Emo ya da Eme olan. Bir yuka. Kitaplar. Yıllar öncesinden uzanan müziklerin sesleri. Bütün bunların varlığıyla bir başka dünyanın yer aldığına beni inandıran kitaplarda yaratılmış bir başka  dünya… O dünya da bu dünya gibi tek.

Televizyonda kanal kanal dolaşıldı. Atla. Geç. Yalan. Oyun. Tuzak. Göstermelik. Her nerede olursan ol. Yükselen yok oluş süreci dünyanın.

Geleceği görmek o kadar da zor değil. Tüm gün kulağa ulaşan kelimeler buz dağının denizin üstünde kalan bölümü. Gece batış zamanı. Politik olan her şey. İnsanlar da. Derinlere inildikçe karanlık soğuk.

Direndim prize şarjı takmamak için. Kalem zamanı çoktan geçti. Daktilo da öyle. Şimdi bilgisayar zamanı. Tak prize aydınlansın ekran.

Değişen bir şey olmadığını okudukça öğreniyorlar. Demek yanılmamışım. Söyleyecek pek bir şey kalmamış. Yalan. Yeni yapılar, yeni iş alanları öyle çok değişim yaratmış ki. Bunu anlatacak kelime dağarcığına sahip olunabilir mi?

Sokakta yürüyen bir iki kişi. Dinliyorum. Düşünceleri kafalarında duyguları yüzünde. Bir gölge gibi uzaklaşmaya çalışıyor bir an. Onu anlatamam. Hâlâ değişen bir şey olmadığını düşünüyor. Yapıların arasında bunalırken sorumlusunun ısınan hava olduğunu sanıyorlar. Sular ısınıyor. Isınınca ne olacak? Buz dağı, yüzen bir tepsi mi? Dünya düz. Kelimeler yok. Emojiler var nurlu. Gülen yüzler her yere yerleştirilmiş ama nedense sokaklarda yok.

Bir yılını doldurmuş, iş arayışı. Her yerde aynı. Yanındakinin istediğini istiyor her biri.  Rekabet etmesi gereken yerleri… Ne yani görmüyor mu diyecektim?

Tüm yığını süprüntülerin yüzü bir çakmak çakımına bakıyor. Kirli. Nereye süpürsen önüne düşüyor. Sildikçe kestikçe uzuyor. Düşüyor öne.

İnsan her yerde aynı. Bir ada olsa, bir orman. Yok. Olanlarda çoktan aynı dünya kurulmuş. Aynı yapılar aynı yaşamlar aynı kelimeler. İnsan ne konuşur? Politikadan elbette. Başka şeyler de var ama herkesin bildiğini yaşadığını düşündüğü. Keşke sokaktan geçen kadını anlatabilseydim. Yok şimdi onu anlatamam artık çok geç. Yalnızca anlamaya çalışabilirim. Sahip olduğu kelimelerle nasıl anlatılır ki? Ona sorsan hayatı roman. Ben aynı bile diyemiyorum. Çok daha gerilerine düşmüş geçmişin.

Bütün emojileri eklediğimi hayal ediyorum. Onlar da kendi kelimeleriyle kuruyorlar her birinin hikayesini.

Gel de geçmişi arama. Hep öyle olmamış mı zaten? Şimdi: Geçmişi şimdiye taşıyıp geleceği aydınlatmasını istemekten başka nedir?

Ne saf çocuklardık. Şimdi böyle olmasını istememiştik. Kayıp kuşak çocuklarıydık. Anlatacak hikayelerimiz yok. Biz başkasının hikayeleriyle büyüdük. Empati kurmanın da ilerisine gitmişiz. Kaybolmuşuz. Sahi biz neredeyiz? Hiç kalınca elde… Ne yani dünyadan elimizi eteğimizi mi çekmişiz diyecektim?

Kim buz dağının altını görmek için çabalayacak? Üzerinde durduğu kendi adasının. Gittikçe uzaklaşıyoruz. Gezegenler kadar açılıyor aralar.

Bir şapka düşünüyorum. Bir adam. Gece. Labirent sokaklar. Kelime dağarcığından bir hikaye kuramıyorum. Keşke diyorum keşke aynı olsaydı kelime dağarcıklarımız. Benim de bir çoklarını anlamadığım, beni de anlamadıkları gibi.

Gecenin serinliği pencereden içeri giriyor. Tül perde usul usul havalanıyor. Vallahi de billahi de yalan. Birçoğu gibi yalan. Sadece bir başka dünya kurmaya çalışıyorum. Olmuyor. Gerçeklerin altında kalanlar… Keşke zamanın gelmesini beklemeseler de açık olunsa. Sen anlarsın ne demek istediğini diye… Böyle kitaplar olmasaydı keşke. Bize duvarlar ördüren. Vallahi da billahi de yalan. Yok öyle değil.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*