AŞK ROMANLARI OKUYAN KADIN
14.BÖLÜM
Uyandığımda gece yarısıydı. Yemek yedim. Tekrar yattım. Kedi yanıma geldi. Onu sevdim. Mırıltıları beni dinlendiriyor.
Ertesi gün karşıma tuvalleri aldım, hepsini tek tek en ince ayrıntısına kadar inceledim. Birkaç fırça vuruşları yaptım. Sonunda hazırlar. Birkaç gündür yazı yazmıyorum. Canım yazmak istemiyor. Aslında istemediğim şey varsa o da hatırlamak.
Telefonum çaldı. Arayan Beril.
“Nasılsın canım?” diye soruyor.
“İyiyim.” dedim.
“Atölye için bir gelişme var mı?”
“İki hafta sonra açılışını yapacağız. Bunun için yardımına ihtiyacım olacak.”
“Seve seve. Ne yapayım?”
“Davetiyeler hazır olunca arkadaşlara verir misin?”
“Bu kolay. Başka iş yok mu? Temizlik falan. Alınacaklar var mı?”
“Kızım ilgilenecek.”
“Tamam, onunla konuşurum, ona yardımcı olurum.”
“Teşekkür ederim.”
“Bak seni neden aradım. Atölyeye katılacak arkadaşlar vardı ya…”
“Evet.”
“Hep birlikte katılmaya karar verdiler. Heyecanla derslerin başlamasını bekliyorlar.”
“Çok güzel.” dedim sevinçle. Bundan güzel… “Bundan güzel bir haber olamazdı.”
“Sana uğrayacağım. Kapıyı açar mısın?”
“Ne zaman gelmeyi düşünüyorsun?”
“Sen şimdi gel de hemen geleyim.”
Güldüm. “Gel öyleyse.” dedim.
“Ne kadar sevindim bir bilsen. Geliyorum kapa, kapa telefonu.”
Beril geldi. Kapıdan içeri girmesiyle şöyle bir uzaklaşıp boydan boya beni süzmesi bir oldu. “Bakayım nasıl görünüyorsun?” dedi. “Hıım iyisin. Kilo kaybı yok. Göz torbaların çok değil. Gözlerin biraz donuk mu ne? Neyse, neyse olacak o kadar. Nasılsın bir de senden dinleyeyim.”
Gülüyorum. Hiç susmayacak, beni hiç konuşturmayacak sanmıştım.
Salona girmesiyle tabloların yanına gitmesi bir oldu. “Muhteşem olmuşlar.” dedi sevinçle. “Bunlar önceki tablolarına göre çok farklı.”
“Teşekkür ederim. Beğenmene sevindim.”
“Sergi için bunlar, değil mi?”
“Evet.”
Sehpanın üzerindeki dört kitaba baktı. Tek tek eline aldı “Aşk…” dedi birini bıraktı. “Aşk…” dedi ikincisini bıraktı. Üçüncü ve dördüncü kitaplar için de aynı şeyi söyledikten sonra “Kuzum bunların hepsi aşk romanları. Sen dersini almamış görünüyorsun.”
“Romanlar gerçekleri anlatmıyor ki. Gerçek hayatta ders alabilirsin ama hayaller yalanları sever.”
“Oooo felsefeye bak. Neyse ben sadece sana takılmak için söylemiştim. Aşk güzeldir. Hayal kurmak güzeldir. İnsan hayal kuramayınca felaketler başlar işte.”
Ona yazdığım romandan söz edecektim ki sustum. Karar veremedim. Belki de bitirdikten sonra söylemeliyim. Belki de sonunu getiremeyeceğim.
“Kitap okumak ve resim yapmak dışında neler yapıyorsun?” diye sordu.
Bir an sustum. Sessizliğimin üzerine “Sen bir şeyler yapıyorsun ama ne? Söyleyip söylememek arasında gidip geliyorsun.”
“Evet. Şey, ben roman yazıyorum.”
Yüzüme baktı. “Başladın mı yani?”
“Evet.”
“Neden söylemekten çekindin?”
“Bitiremezsem diye.”
“Hayır bitecek göreceksin. Konusu aşk mı? Aşk romanları okuduğuna göre…”
“Aşk romanlarını okumayı seviyorum ama aşk romanı yazabilecek kadar hayal gücüm yok.”
“Konusu ne olursa olsun, önemli olan senin yazıyor olman. Elimden ne gelirse yapmaya hazırım.”
“Evlilik yıldönümümüzü kutladığımız günü yazıyorum.”
“Bu seni üzmeyecek mi?”
“Hayır üzülmüyorum. Ağlamıyorum. Örneğin eşek sudan gelinceye kadar dövüldüğümü açıklamıyor, sadece merdivenlerden düştüm diye yazıyorum.”
“Güldü. Pek de masummuş… Dur bir dakika, bir kere eşek sudan gelinceye kadar dayak yeseydin çok önceden ayrılırdın. Demek ki yalancısın sen.”
“Yazı da bir kurgu olduğuna göre. Yalan yazabilirim.”
“Neyse bu işin şakası yok canım. Her türlü şiddet şiddettir ve olmaması gerekir. Belki aşk romanı da yazarsın.”
“Daha neler? Çevremde kimse aşk var mı, soruma, ‘var’ demiyor ama işin ilginç yanı ‘yok’ da demiyorlar. Bir kişi olsun var dese, ben de kesin romanımı yazabilirim.”
“Ben var diyorum. Hadi yaz o zaman.”
“Sahi mi? Var mı?”
Biraz aşktan, biraz romandan konuştuk.
“Ondan haber var mı? Seni aradı mı?”
“Hayır, bildiğin gibi, aramadı. Kızım, babasını evden mi kovduğumu sordu. Babası öyle söylemiş.”
“Barışmanızı gerçekten isterdim ama bunun için adım atması gereken o. O bunu yapmıyorsa senin yapman… Bilemem elbette bu senin kararın. Alacağın her kararda senin yanındayım. Biliyorsun bunu.”
“Biliyorum canım.”
“Sadece telefonda benimle konuşurken ağlamadığını biliyorum. Ama bütün gün ağladığını biliyorum. Artık ağlamanı istemiyorum.”
Bana baktı. Bir şey söylemedim.
“Hadi değiştirelim konuyu. Atölyeden haber ver sen. Neler yapılacak?”
Beril gittikten sonra kediyi kucağıma aldım. Mırıl mırıl mırıldanıyordu.
Akşama doğru telefonum çaldı. Arayan Meral.
“Nasılsın? Kendini toparladın mı?”
“İyiyim. Evet, evet daha iyiyim.”
“Onunla konuştum. Biliyorsun ikinizi de çok ama çok seviyorum. Barışmanızı istiyorum. Bana onu evden kovduğunu söyledi…
“Ona nasıl inanırsın? Bana sorup gerçeği öğrenmeden bana bunu nasıl söylersin, sen…”
“Dur sözümü kesme. O böyle algılamışsa yapacak bir şey yok. Fikrini değiştiremezsin. Zaten seni aramış mesaj atmış ama sen yanıt vermemişsin. Şimdi senin aramanı bekliyor. Bak söylemedi deme barışmaya hazır. Sana bir fiske bile atmamış. Eskileri düşünme onlar geçmişte kaldı. Durup dururken… Yapmayın. Senin özür dilemen yeter. Her şey eskisinden daha güzel olacak eminim. Bu yaştan sonra size birbirinizden başka kimse bakmaz. Siz…”
Bir yanıt bırakın