Zamanın Kıyısındaki Kadın / Marge Piercy/ Ayrıntı Yayınları
Aslında bu bir kitap tanıtımı olmayacak. Bir okurun yolculuğu diyebilirim. Öznel bir yaklaşım.
Romanda var edilen dünya, yaşadığım dünya ile bağları oldukça güçlü. Yaşadığım dünyada var olma mücadelesi veren insanların mücadelesi, direnci yer alıyor. Yaratılan diğer dünya ise kadın erkek eşitliği üzerine kurgulanmış. Feminist bir kadın yazarın romanı. Burada kitabın yazarının kadın olması beni çok mutlu etti. Kadınların, dünyaya egemen olan erk dilinden farklı bir dil kullanabilecekleri inandım. Her ne kadar ben yapamıyorsam da var olduğunu bilmek beni mutlu etti.
Romanda her iki dünya arasındaki kurgu üzerine düşündüm. Olabilecek bir gelecek düşüm oldu. Hayal edebildim, roman boyunca. Neden olmasın? Böyle bir dünya yaratılabilir, dedimse de mücadelenin hiçbir zaman bitmeyeceği gerçeği de beni etkiledi. Yaşadığımız sürece devam edecek bir mücadele. Öyleyse mücadele etmenin yaşam tarzına dönüşeceği bir hayat yaşayacağız. Nereden başlanacağını düşünürken birden bire şimdiki zamanı düşünürken buldum kendimi. Dünyam ile olan kurgusunu düşündüm. Çünkü bu beni daha çok etkiledi.
Connie akıl hastanesine yatırılır. Hastalığının bir ismi olur. Normal hayatın içinde yer alması için üzerinde deneyler yapılır. Bu deneyleri uygulamaları için yakın ailesinden izin alınmıştır. Connie üzerinden hastane yaşamını olduğu kadar Connie’nin dışarıdaki yaşamını öğreniriz. Sadece Connie’nin değil, çevresindeki insanların da hayat hikâyelerini dinleriz. Nokta.
Beni en çok düşündüren kurgulanan ütopyadan çok kurgulanan şimdiki dünya oldu demiştim. Akıl hastalığından bir ad alarak yaşamlarını sürdüren insanları düşünmeden edemedim. Onlar için ne yazabilirim ki? Onlar anlatmalı bence. Her bir insanın farklı bir hikâyesi var. Rutin işlerle uğraşamayacak kadar meşguller. Öyle ki bu işleri yapmadıklarını söyleyebilirler. Çünkü bunun farkında değillerdir. Verilmesi gereken bir başka mücadele var, sürekli kendilerini takip etmeleri gerekiyor; diğer insanlarla iletişimim nasıl?
“Çok sevdiğim bir arkadaşım anlattı. Anlatırken o, söylediklerini benim anladığım gibi anlamlandırmamıştı. Erkek yoğun bir iş temposunda. Kadın aile büyüklerine bakıyor ve bir de çocuğuna. Çocuk okula başlıyor. Kadın hasta oluyor ve çocuk okula bir hafta üzerini değiştirmeden gidip geliyor. Bu arada hastalığı ruhsal olduğunu öğreniyorum. Mesleği?.. Evet meslek sahibi ama çalışmıyor. Peki evin diğer bireyleri?.. Diğer bireyler yaşamlarına devam ediyor olmalı. Peki ona çorba yapıp verecek biri?.. Olabilir, anlatılmıyor. Ya erkek?.. Bilinmiyor ne yaptığı. Bu hikâyeyi kadın anlatırken, erkek de orada durmuş dinliyor, ekleme yapmıyormuş. Birçok soru sorabilirim aslında.
Eskiden yani yirmi yıl önce ruhsal olarak hasta olanlara deli, denirdi. Bunu birçok kişi söylerdi. Bunun doğru olmadığını bilenler bile dalga geçmek, kızdırmak için bunu söylerdi onlara. Belki de aşağılamaktı, küçük görmekti bu yaklaşımın içeriği.
Bipolar Yaşam Derneği’nin sayfasındaki video bu yaklaşımın bugün de geçerli olduğunu düşündürtüyor bana. Videoda bipolar kişilerin anlattıkları her ne kadar farklı hikâyeler olsa da anlaşılmadığını düşünüyorum. Sorun da zaten bu; Kimse Beni Anlamıyor!
İnsanı anlayabilmek için sanırım onu bir anlatının içine yerleştirmek gerekiyor. Çünkü kişinin kendisini anlatması olanaklı değil. Beş dakikadan fazla sürecek konuşmalar dinlenmiyor. Öyleyse yazmalı mı kişi, bilemedim. Evde, işte, sokakta, hastanede yaşananları nasıl anlatabilirsin ki? Kurumların amaçlarını, verdikleri hizmetleri nasıl anlatabilirsin? Tanımlamaları, kendinin nasıl tanımladığını anlatabilmek bile sorun.
Hastane: Akıl ve ruh hastalıkları hastanesi.
Doktor: Topluma uyumlu, sosyal olabilen kişiler olması için yapılan ilaçlı tedavi ve terapi…
Hasta: Yakın olduğum insanlara kendimi anlatmak istiyorum.
Onların hikâyelerini kaç kişi dinledi ya da okudu? Dinleyen ve okuyanlardan kaç kişi sonuna kadar devam etti, anlayıncaya kadar yani? Akıl hastanesinde olanlar hangi şikayetlerden dolayı gittiler. Bu şikayetleri doktora açıklayan kim? Hasta denilen kişi mi, yoksa şikayetçi olanlar mı şikayetçi?
Aklımdan çıkmıyor, hapishanenin ve hastanenin kuruşunu anlatan kitaplar. Yazarları anımsıyorum ve o kitapları yeniden okumak istiyorum, bugünkü bakışımla görmek için. Michel Foucault büyük yazar, düşünür.
Bir insanı dinleyin, ilaç kullanmaya başlamadan haliyle dinleyin. Sonra da ilaç kullandıktan sonra dinleyin. Başlangıç ile son arasındaki hikâyeyi yazabilmeniz dileğiyle.
Bir yanıt bırakın