KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  –  31 Aralık 2023 / Pazar

KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER  –  31 Aralık 2023 / Pazar

Yılın bitmesine dakikalar kala havai fişek gösterileri başladı. Sesler yükseldi. Bizimkilere yaş mama verdim. Daha tabaklarına boşaltırken, mis gibi koktu mama ve bizimkiler aceleci bir şekilde bağırdılar. Salona girdim. Günün son on saniyesi;  yüksek sesle geri sayım yapıldı.

On… İnsanlar sokakta ya da evlerindeler, ne fark eder; sesler bir arada gibi çıkıyor ya bu yeter. Seslere bakılırsa daha çok genç kadınlar olmalıydı, ince tiz ve kontrollü güzel sesler yani; umutlarını diri tutmak için ya da bitip yeni baştan başlayabileceğine inanıyor olmalılar; çocukça buluyorum. Üç yıl öncesinde ben de çocukçaydım. Hastalıklarımdan önce yani. Şimdi ise “Bugün de yaşıyorum,” diyorum. Bunu bir başka cümle izliyor, “Ne güzel ölmüştüm.” Öyle yorucu ki yaşamak. Ağır bir yük taşıyorsun yani iç organların. Gittikçe zayıflıyorsun; üstelik her şeyde; kilo bakımından zayıflıyorsun, hafızan zayıflıyor, saç tellerin zayıflıyor, görüşün zayıflıyor, kalbin zayıflıyor hatta tekliyor; inancın gittikçe artıyorken diğer şeyler zayıflıyor.

Dokuz… Bizimkiler koltuğun tepesine çıkıp kıvrık kulaklarını kaldırmayı başaracaklarına inanıyorlar ki kıpırdatıp duruyorlar. Bana bakıyorlar. Dışarıdan geldiği için kendilerine yönelik tehdit içermeyen bu seslere kayıtsız kalıyorlar. Ben sekiz diye bağırılmasını,  dokuzun hemen ardından bekliyorum. Akşam hafif bir yemek yedik. Hindi sevmediğimizden değil de pişiremeyeceğimden almadım. Yılbaşı hindisi bütün olmalı. Yanında da bütün arkadaşların olmalı. Bir hafta hindi dolması yemek istemiyorum. Kız kardeşi tavuğu tercih ettim. Yanında makarna ve değişik bir salata; nar taneleri ve ceviz parçacıklarıyla dışarıda yediklerimizden daha güzel oldu. Meze yapmadım. Meyve olarak aldığım kavun bozulmuş. Portakal sıktım ve kek yaptım; cevizli üzümlü portakal kabuklu. Yarın da salata yapacağım bu defa kestane koyacağım; bir de nar. Nar koymasaydın, dediler. Nar ekşisi yerine koydum, dedim. Makarnayı parmesan peyniriyle süsleyecektim. Dolapta aradıysak da bulamadık. Aldığımdan o kadar emindim ki… Bilgisayarı açıp marketten sipariş ettiğim ürünlere baktım; almamışım.

Sekiz… İlaçlarımı almayı unutmuşum. Sekiz saniye daha geç alacağım; kalp ilaçları, kolesterol ilacı, duygudurum bozukluğu için ve depresyon için. Özellikle kalp ilaçları atlamaya gelmez. Kalp krizlerinden nasıl sağ çıktığımı düşündükçe, yaşayıp göreceklerin varmış demek ki, diyorum. Nefes darlığıyla birlikte kolunda bir güçsüzlük ve bulantı; her defasında bulantı yaşadım. Hayatta kalmamı sağlayan istifra etmem; kalp kasılmasını sağlamam olmalı. İstifralardan sonra nefes darlığım geçiyordu çünkü. Bir akşam geç saatte eve dönüyordum, evin sokak kapısına kadar dura dura dinlenerek geldim. Durdum, duvara yaslandım. Arkamdan gelen iki karanlık gölge vardı, sırtım onlara dönüktü. Yere baktım; uzanmak istiyordum. Yere… Gölgeler beni geçiyordu. Telefonumu çıkardım. Kardeşimi aradım. “Gelip beni al,” “Ne oldu?” “Yürüyemiyorum.” “Neredesin?” “Bahçe kapısındayım. Evdekilere bir şey söyleme.” Telefonu kapattıktan sonra istifra ettim. Kardeşim geldiğinde iyiydim. Koluna girdim. Eve geldik. Yorgunum, dedim. Dolaptan aspirin aldım çaktırmadan. Bir bardak su ile yuttum. Odama geçip uzandım. Kardeşim geldi. “Sanırım kalp krizi geçirdim.” “Yok canım, daha neler?” “Kollarım ağrıyor.”

Yedi… Herkes gitmişti ve ben de evime gidip, Eme’ye mama ve su verecektim. Yürüyecek gücüm yoktu. Arabayla gittim. Arabayı zor park ettim. Yine aynı şey. Arabadan çıkamıyorum. Nefes darlığı gibi ama midem ağzımda. İstifra ediyorum. Kardeşimi arıyorum. Benimle aynı apartmanda. “Neredesin?” “Apartmanın yanında. Arabayla geldim.” Geliyor ama arabadan çıkamıyorum. Biraz bekliyoruz, yürüyebilecek duruma gelince eve çıkıyoruz. Kardeşim evine dönüyor. Ayla’yı arıyorum. “Yine aynı şey oldu. Panik oldum sanırım; son zamanlarda durup dururken panik oluyorum; nefes alıp verişim değişiyor.” “Doktora git,” diyor. Telefonu hemen kapatıyor çünkü onu dinleyip hastaneye gideceğim. Kardeşimi arıyorum, “Hastaneye götürür müsün?” O gelince zile basıyor. Kapıyı açmak dakikalarımı alıyor. Elimde bir kova ve yine istifra ediyorum. Arabaya kadar yürümem olanaksız. Ambulans çağırıyor. Yedi, diyor ama ölümü yemiyorum.

Altı… Pencereye gidiyorum ve camdan gökyüzüne bakıyorum. Yan taraftaki apartman gökyüzünü kapatıyor. Havai fişekleri göremiyorum. İçerisi çok havasız pencereleri açıyorum. Hava sıcak, rüzgâr yok. Temiz hava içeriye doluyor. Altı üstü bir hayat işte. Havucu seviyor olmalıyım ki, burnumun ucunda bir havuç kokusu umutla kokunun merkezine doğru ilerliyorum. Bulamayacağımı bilsem de umutla yürüyorum. O koku hiç eksilmiyor. Eşeğin havuç hikâyesini anlatmıştım yılbaşı yemeğinde. Kimse gülmedi. Dik dik baktılar bana. Gülen bendim. Kokulardan söz etmedim, daha çok şaşırtmamak için. Fıkrayı anladılar ama kendilerine eşek dememden hoşlanmamışlardı. Eşek olduğumu kabul ediyorum.

Beş… Bir şeyler yemek istiyorum. Mısır patlatayım mı, diyorum. İstemiyorlar. Yanında da bira olsa bir de çıtır patates kızartsam. Yarın Ayla’yla buluşacağız. Bira ve lezzet sepeti alacağız. Bir bira başımı döndürmeye yetmiyor. İkincisini alacağım diyorum ama olmuyor. Çay istiyorum, Ayla ikinci birasını yudumlarken. Her defasında lezzet sepetindeki çıtır tavuklar ve çıtır patateslerden biraz kalıyor.

Dört… Çay servisi yapmıştım, yanına da çerez koymuştum. Cevizleri ben kırdım, tazecik. Diğerlerini de paketlerinden yeni çıkardım. Özel güne markalı özel çerezler almıştım. Bugün kitap okumadım. Zamanım mutfakta hazırlıklarla geçecek demiştim ama öyle olmadı. Kitap okurum demiştim, bu da olmadı. Misafirler tatlı getirir ben de kavun keserim, yeriz dedim, sofrada ne tatlı vardı ne de kavun yenildi. Kaloriferler sönmez demiştim; söndü. Balkonun altındaki çam ağacını ışıklarla süsleyecektim gündüz; bu da olmadı. Geri sayımı içimden yaptım. Kimse saymazsa saymasın.

Üç… Kedi dördüncü kattan düşmüş. Kadın gayet rahat. “Bu üçüncü düşüşü, bir şey olmadı, yine olmaz.” “Nereden biliyorsunuz?” “Kediler dokuz canlı ya, geriye altı canı kaldı.” Kedi ölüyor. Kadın ağlıyor. “Neden kediler dokuz canlıdır, diye yalan söylüyorlar? Herkes inanıyor ama.”  Ölü kedisini kucağına alıp klinikten ayrılıyor.

İki… Sesler yükseliyor, çığlıklar da yükseliyor. Sevinecek ne var? Yarın her gün olduğu gibi yeni bir güne başlanmayacak. Yarın pazartesi, yılbaşı ertesi sarhoşluğuyla, baş ağrısıyla,  tatile uyanılacak. Sevgililer buluşacak.

Bir… Bir yılbaşı akşamı erkek arkadaşımla biramızı yudumlarken çıkma teklifi aldım. Bir fotoğrafla kayda geçti. Evlendikten sonra ilk günümüzü hiç unutmadık.

Umutsuz zamanlarda bile umut etmek umuduyla. Mutluluğu geçtik. Sağlık, huzur.

2024!

 

 

 

2 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*