KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER – 1 Kasım 2023 / Çarşamba
Ben istasyona giderken, henüz yoldayken tren hareket etti. Gecikmiştim, kaçırmıştım ama rahatlamıştım da. Panik durumum artık yoktu. Daha ağır yürümeye başladım. Yirmi beş dakikada neler yapılmazdı ki; korkunun yerini hayal kurmak yer alır. Gideceğim yeri düşünüyorum. Arkadaşlarımı özlediğimi. Kısa zamanlarımızı anımsıyorum. Paylaşımlarımızı. Coşkuyla karışık bir duygu veren ilişkilerimiz…
Perona çıkıyorum, bir banka oturuyorum. Geç kalan artık tren. Önceki yıllardaki kitap fuarlarını anımsıyorum. Okumayı severdim. Stantlardaki kitaplara dokunmak, yeni basılan kitapları incelemek, sayfalarını çevirmek… İmzalı kitap almak için beklemek, bir iki cümle kurmak, soru sormak… Ben de çocuklara kitaplarımı imzaladım yıllarca. Panoya bakıyorum trenin gelmesine on beş dakika var. Uzun bir zaman. Trenlerle istasyonlarla ilgili ne çok anım var ama hiç çocuklar için bir öyküde yer almadı anılarım. Belki yazmalıyım. Şöyle başlamalı öyküm: ‘Trenin önce dumanı göründü, sonra kendisi…’ Bu cümle bana dünyanın yuvarlak olduğunu düşündürdü. Geminin önce dumanı sonra bacası ardından da gövdesi görünür. Ders kitaplarından öğrenmiştik. Uzun zaman önce bu bilgi yer almıyor ders kitaplarında. Ne trenin ne de geminin bacası yok, dumanı da…
Trenin gelmesine on üç dakika var.
Arkadaşımla buluşacağım. Onu saat iki buçukta arayacağımı söylemiştim. O zamana kadar hedeflediğim yerde olabilirim. Stantta bulurum onu da telefonla aramama gerek kalmaz. İmzalı kitap almalıyım. Sevgili Dostum Nermin’e… Sonra ne yazar ki? On bir dakika…
Uçak gecikince ne kadar rahatlamıştım ama. Saati saatine ne yapacağımı planlamıştım. Yedi on beş uçaktan iniş. İstasyona gidiş ve on beş yirmi dakika sonra trene biniş. Kırk dakika sonra ineceğim istasyona varışım. Saat sekiz buçuk gibi annemdeyim. Uçak gecikince yeni bir hesap yapmam gerekti ama yapmadım. Bana fazladan bir zaman tanıdı gecikme. Plan dışında bir şeyler yapacaktım. Şimdi yine boştayım. İşim gücüm düşünmek.
Çocuk bugün de geldi. Zeytin toplamaya yardım ediyormuş. Bu işinden de çok memnunmuş. Annem ona tahtalar götürmüş, o da üst üste koyup kule yapmış. Annem yanından ayrılmak istemiş. “Nereye gidiyorsun? Benimle oyna,” demiş. “Boyama kitabım var ama yaşına göre değil,” dedi annem. “Onlara çay götüreceğim. Çocuğa da kek götürürüm. Dünden kalanlardan…”
Dokuz dakika…
Ah zaman, ne denli hızlı geçiyor. Yazmayı istediğim romana on beş yıl önce bitirecektim adım ona. Bilgisayarı açınca “Romanı Bitireceksin” yazısını görüyordum, arzuluyordum ama yirmi sayfayı geçmemişti yazdıklarım.
Çocukla oynayacaktım. Öğleye doğru telefonum çaldı, arayan O. “Haydi gel,” dedi ve ben de “Olur,” dedim. Onu seviyorum. Gözlerimin önüne geldi bir anda. Onunla önümüzdeki yaz tatile çıksak, denize gitsek, denizi seyretsek, dalgaların sesini dinlesek…
Beş…
Tren yaklaşırken peronun ucuna kadar gitmiyorum. Perondan düşmekten korkuyorum. Gerçek oluyormuş gibi sahne canlanıyor gözlerimin önünde.
Dalmışım farkında değilim. Yolcular perona yaklaştı. Bir ben mi oturuyorum ne. Kalkıyorum ve ilk vagona binmek için ön tarafa doğru ilerliyorum. Dört dakikama yazık oldu. Ne düşündüğümü bilmiyorum. Şimdi ineceğim durağı düşünüyorum. Yürüyeceğim. Otobüse bineceğim… Trendeyim, boş bir yere oturuyorum. Pencereden dışarıyı seyrediyorum. Bir köy durağından geçiyor. Bahçeli küçük bir ev alsam, yaşayabilir miyim? Kulağa güzel geliyor ama evimi seviyorum. Üç dört dakika sürüyor durakların arası. Bu bir banliyö treni. Bizim duraktan inen ve binen çok oluyor. Şehirde çalışanlar burada ucuza ev buldukları için gelmişlerdi. Şimdi ev kiraları, şehirlerde olduğu gibi uçuyor. Depreme dayanıklılar mı, emin değilim. Bizim ilçemiz fay hattındaymış.
Akşam yemeğinde pide var. Pidenin içini annem hazırladı. Pidecide pişecek. Pideler bol içli, bol etli olacak. Yanında da ayran. Babam hazırlardı pide içini. Onu sık sık anımsamaya çalışıyorum. Yaşatmak için. Ölmemiş gibi aramızda olsun istiyorum. Son günleri gözlerimin önünde. Zeytin büyücüsü o.
Dalmışım. Bu zaman kaybı sayılır mı? Bundan sonraki durakta ineceğim. Sonra…
Ne düşünüyordum. Düşünceye de yazmaya da son verip yatmayı. Çünkü yazdıklarım gerçek değil. Yarın ne yapacağımı düşünüyordum. İnsan zihninin, düşüncelerinin ardına düşmek, önceki yolculuklarımdan yola çıkarak…
Bugün kedi hikâyesi var ama zaman dar. Belki bir başka günlükte.
Bugün bitti.
Yüreğine sağlık Nerminciğim. İstasyonlar yaşam gibidir. Gelenler, gidenler, gözyaşı, sevinç, telaş ve gecikmeler.. Neler çağrıştırır insana o bekleyişler.
Eskiden istasyonda oturup geleni gideni izlemeyi, insanların o anki ruhsal durumlarını incelemeyi çok severdim. Yoklar artık. Zamana yenik düştü banliyö trenleri. O güzelim istasyon binaları da.
Sevinciğim senin de yüreğine sağlık; anımsattığım için sevindim. O günler güzeldi, hızlı çalışmayan bir zaman vardı. Düşünmek için de zaman ayırabiliyorduk. Sesime ses vermen beni mutlu ediyor. Paylaşımın için teşekkür ederim. Sevgiler.