KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER    –  06 Aralık 2023 /  Çarşamba

 

KİTAPLI KEDİLİ GÜNLÜKLER    –  06 Aralık 2023 /  Çarşamba

Yazmak insanı sağaltır mı, bilmiyorum. Daha doğrusu emin değilim. Yazmak sorularına yanıt aramaktır. Öykülerdeki romanlardaki gibi çözmek ya da düğümlenip düğümlenip duranı çözmektir. Yazmak zaman ayırmaktır okumaya, dinlemeye, anlamaya… İlk adımlar acemice olur. Yetenek yoksa çok çalışmak gerekir. Yazmak öyle bir şey işte. Okumak da. Akan ırmağa bırakmaktır kendini. Kimisi ulaşır denize, kimi avlanır, kimi çorak topraklara can olur. Peki okumak,  iyi de nasıl okumak?

İlkokul sıralarında iyi bir okurduk öğretmenimiz sayesinde. Heyecan duyardık, dikkat kesilirdik onu dinlerken, sonra o kitabı alıp kaldığı yerden devam etmek için birbirimizle rekabet ederdik. “Ben daha güzel okurum!” Al işte sana. İyi okuyan çocuk.

Kitaptaki olayları anlatırdık diye anımsıyorum. Ne anlatıyor? Ne anladığımız ortaya çıkardı bu sorunun yanıtıyla. Okumak okumaktı. Anlatılmazdı okurun yolculuğu. Neresini değiştirmiş; neresinde ağlamış, gülmüş; neresinde aklı başka şeylere gitmiş, aklını çelmiş. Öğretmen olunca bildiğim tek şey çocukluğumdu. Bana yapıldığı gibi yaptırılır diye düşünüyordum. Öyle yaptım ama sonraları kitap nasıl okutulur ne istenir yapılan çalışmaları okudukça öğrendim. Hatta sonraları her sınıf öğretmeni fotokopilerle çoğalttılar çocuklara dağıttılar. Böyle okunur; değiştirmek istediğiniz yer, siz olsanız ne yapardınız, sizce bu davranışı doğru mu… Sonraları sorular daha da arttı. 5N1K sorularının yanında birçok sorular soruldu. Bugünlerde felsefesi bile yapılıyor çocuklarla. Benim zamanımda böyle değildi. Belki de yanlış öğrendik de hatamı hep bu nedenle bir türlü düzeltemiyorum. Ben deneyimlemek istemiyorum artık. Sohbet de etmek istemiyorum. Hele o açılan pencerelerden bakmak yok mu… Kitabı bitirip kapatmayı ve yarın uyandığımda okuduklarımı unutmayı düşündüm.

Ferit Edgü, Hakkâri’de Bir Mevsim. Son sayfasına geldim. Son cümlenin altındaki notu da okudum ve bitirdim.

“Yepyeni bir yolculuğun eşiğindeydim.

Dağlardan sonra, ırmaklar-

Kandilli

Mayıs-Aralık 1976“

İlk baskısı 1977 yılı. Bu kitabı Nuri’ye göndereceğim. F Tipi Cezaevinde. Yazarların Odası kitabını okumuş ve kitapta yazan birçok yazara mektup yazmış. Görülüp okunmuş, uygun bulunmuş mektubu ki elime ulaştırdılar. Şimdi bu mektuba yanıt vermek gerek. Birkaç da sohbet edebileceği kitaplar göndermek. Sorularına ne yanıt vereceğimi bilmiyorum. Belki kitaplarda bulabilir aradığı yanıtları. Günlükler, anlatılar, anılar iyi sohbet aracılarıdır. Yayımlandıklarına göre insanlara yol ışık olabilir. Kütüphaneye girip seçmeli ama önce mektubu yazmak gerekiyor. “Umarım iyisinizdir, iyi olmanızı temenni ederim.” Ne saçma bir cümle. “Herkese selam…” Tek kişi. Bu da yazılmaz. “Neler yapıyorsunuz?” Yok artık.

Bir de Alberto Manguel’in kitaplarından göndereyim. Bu kitaplar defalarca okunabilir. Okuyup okuyup okunacak kitaplar. Okurun, usta bir okurun okur yolculukları. Bir de Duygusal Zeka, Daniel Goleman’ın. Theo’ya Mektuplar?

Okumam gereken çok roman var neyse ki. Sıradaki kitaplar masamın üzerinde. Birçok kitap kulübüne, okuma atölyesine katıldım. Elbet bir gün sohbet etmeye son vereceğim. Gereksiz gevezelik etmeyeceğim. Acaba diyorum çocuklarla birlikte mi öğrendim bu şekilde okumayı. Eğer öyleyse bir şeyler yapmalı. Daha profesyonel bir okuma olmalı. Manguel’i bir çözebilsem. Sanki başka derdim tasam işim yokmuş gibi  bir sınır çizerek yazmak da çok lüks içinde olduğumu düşündürmeye başladı. Yakınsam ya ben de herkesin yaşadığı sıkıntılarımdan, zorluklarımdan, tasa ettiklerimden. Nuri, desem, dışarıdaki hayat bıraktığın gibi değil. Sana gönderdiğim kitaplar da Hakkâri’de Bir Mevsim dışında olanlar yeni kitaplar.  Çeviri kitaplar olduklarına bakma. Bizde sorunlar çok, sen bize bakma, düşünme,  idare edip yaşıyoruz işte. Bir on yıl sonrasına biz de böyle oluruz. Sen de hazır olursun o günlere. Hayatta kalmak için verilen mücadele sürekli değişiyor. Modern bir döneme girişti senin yaşadıkların. Postmodernizmi yaşadık yaşıyoruz. Şimdilerde de metamodern söz konusu. Henüz ben de çözebilmiş değilim ama geçenlerde okuduğum makaleler bana hiç yabancı gelmedi. Satranç da onu sarabilir. Stefan Zweig. Satranç takımı var mı? İki adet. Biri yan koğuşa verilir ve yüksek sesle oynanır. Ben sevmem satranç oynamayı. O kadar da oynayan, iyi oynayan biri değilimdir hayatla.

Geçen çevrimiçi buluşmada Yarım Kalp üzerine konuştuk. Drama yapıldı. Güldüm söylediklerime. Belki öğrenirim. Aslında bunu yıllardır masallarla yaptık çocuklarla. Öğrenmemiş olmalıyım ki hiç çatışmadan, işi bağlayıvermeye çalıştım bir iki cümleyle. Ressam olmak ne demek, neler yapmak neler yaşamak demek, okudum yazarın gözünden. Ressam olmak istemedim. Bu kitabı da göndermeli. On kitap gönderebileceğimi söyledi Mehmet. Yayınevinden bilgi aldım Nuri hakkında. Bilgi de değil. Kaç kitap gönderebilirim diye sormuştum. Çünkü koğuşa alabilecekleri kitap sayısı sınırlıymış. Yirmi mi dediler ne. Manguel’i vermesin kimseye. Ezberleyinceye kadar okusun. Yazarın okuduğu kitapları okusun ayrıca. Dünya edebiyatı iyi gelir, onların yaşadıkları ancak bizim düşümüz olabilir. Düş kurmayı bilmeyen bize…

Çözüm Bakanlığı kitabı ilk gençlik romanı. Güzel bir düş. İyilik yap ama gizli kalsın kimliğin. Biz ne gizli yapardık ne de yaptığımızın iyilik olduğunu bilirdik. Dayanışmaydı, gelenekti, hoşgörüydü, elinden tutmak, açsa tok yatırmak, insan olmak demekti. Hollandalı yazar Sanne Rooseboom bunlara yabancı yetişmiş olmalı. İnternette satranç ve tavla takımlarına bakasım geldi. Pahalıymış. Eskiden olsaydı, özel şirketimizde çalışırken yani, yardım toplardım.

  1. dedi ki Serap’la ilgili yazma. Oysa onu anlamak için kitaplar almıştım. Doktorum dedi ya, kalemim ilerlemiştir, şimdi yeniden yazabilirmişim. Dışarıdan bakmak elbette mümkün artık. İki günlük, bir gün yetti bana.

Sabah olmadan unuttum bitirdiğim kitabı. İşte hayat böyle bir şey. Her an unutmak. Neler unutulmadı ki.  Öyle çok ki.

Nuri, bu yazıyı sana göndereceğim. Mektubuna yanıt olarak düşün. Ne istiyorsan yaz. Seni sağaltacak yazılar yaz. Hatırladıklarını yaz. Unuttuklarını… Yazdıklarını bir daha okuma. Gerekirse tekrar tekrar aynı şeyleri yaz. Fark edince aynı şeyleri yazdığını, ya da bıkıp usanınca, yeter deyince, başka şeyler yazmaya çalış. Ben hâlâ aynı şeyleri yazıyorum ama başka pencerelerden yazıyorum. Ben kitabımın yolculuğunu anlatmamı istediklerinde her defasında aynı şeyleri söylemeliyim, diyor ama yapamıyorum; sürekli değişiyor yolculuğum; anlattıkça değişiyor; söylediklerime şaşırıyorum, yalan mı yoksa bütün bunlar diye kuşkuya düşüyorum. Bir yazarın aynı olayı, yüz bir kişinin bakışıyla yazdığı gibi. Bu kitabı da göndereyim sana. Ferit Edgü’nün “Yazmak Eylemi.” Koğuşun aydınlık olsun.

Yazmak iyidir. Yazabilmek için okumak gerekir. Sorularının yanıtını yalnızca usta yazarlardan almaya çalış. Benim bilip bileceğim bu. Onların söylediklerini söylemek.

Bugün de bitti.

 

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*