KİTAPLAR SAYFALAR HİKÂYELER  –      5 Temmuz  2024 /  Cuma

 

 

KİTAPLAR SAYFALAR HİKÂYELER  –      5 Temmuz  2024 /  Cuma

“Pişman mısın?”

“Değilim. Hatta yazarak rahatladım.”

“Belki de söyleşilerde yalnız olmadığını görmekten…”

“Ben değil, okurlar yalnız olmadıklarını gördüler. Öyle söylediler. Düşünsene, onların sesi olmuşum.”

Onun söyledikleri tam olarak böyle değildi. Yani aramızda geçen konuşma daha uzundu. Özet olarak geçtim. 1980’lerde büyük kentlerde okuyan ve gözaltına alınan gençler, şimdi tanıklıklarını yazıyorlar. Bunu yazabilmek için yıllarını vermişlerdi. Kim okuyacaktı, bilmiyorlardı. Gözaltında yaşanan işkencelerin ayrıntılarıyla anlatılarak,  travmalarını hatırlatacak anılar…  Yakın arkadaşlarının öldürülmesi, kayıp gençler. Yazmak da anlatmak da yasaklanmıştı zaten. Kendi ailesine bile anlatmamıştı. Onlar, başkalarından dinledikleri ya da başkalarını anlatan çocuklarından duydukların neler yaşandığını anlamaya çalışıyorlardı. Şimdi onu okuyanlar ve sohbet edenlerden bazıları, kendi anılarını anlatma zamanının  geldiğini düşünüyordu.

Bahçede sigara içiyorduk. Hava soğuktu, yağmur ahmak ıslatan cinsindendi. İçerisi sıcaktı ve yüzlerimizi kızartmıştı. Soğuğu yemek, ıslanmak iyi gelmişti. Birkaç kişi geldi yanımıza. Ona sorular sordular ama daha çok kendi yaşadıklarını anlattılar. Özellikle içeride yaşadıkları tutukluluk yıllarını. Umutlarını yitirmemişlerdi. İçeride yaşadıklarının da anlatılması gerektiğinde hepimiz  hemfikirdik. “Nasıl başlamalıyım?” Bunu bana sordular. Kitaplar önerecektim neredeyse. Ağzımı açmıştım ki kendimi susturmayı başardım. Son anda “Yazarların Odası kitabını okuyabilirsiniz. Bir de dergiyi… İçeride olanları nasıl kaleme aldıklarını, nasıl öyküleştirdiklerini görebilirsiniz,” dedim. “Dergiye siz de yazılarınızı gönderebilirsiniz.” Bu dergideki yazarlar genellikle içeriden gönderdikleri yazılardı. Öyle bilgisayarda yazılmış, düzeltilmiş yazılar değildi. İçeride yazmanın zorlukları vardı. İstedikleri kitaplara ulaşamıyorlardı, yasaklanıyordu. Defter ve kalem de yasaktı zaten. Bir arkadaş içinde kitaplar olan bir paket hazırlamış, bir de defter göndermişti. Defter kabul edilmemişti. “Yazma atölyelerinin yardımı olur mu?” Bunu arkadaşım açıkladı. O da atölyelerde yazarak ve okuyarak kitaplarını yazdığını söyledi. “Sizin kitabınız burada var mı?” sorusunu bana yöneltti. “Yok. Yetişkinler için yazmıyorum. Çocuk öyküleri yazıyorum.”

Üşümeye başlamıştım. Yazma cesareti gösteremediklerini içtenlikle söylüyorlar, bu cesareti  nasıl bulacaklarının yanıtını arıyorlardı. Tek kişilik koğuşlara alınmışlar, yıllar sonra dışarı çıktıklarında da yaşıtlarının yaşlandıklarını görmüşlerdi.

80’li yıllarda lisedeydim. Okula polisler geldi ve çantalarımızı alıp arama yapmaları için boşaltılmış bir sınıfa ikişerli alınmıştık. Çantamı almışlar, kitaplarımı çıkarmışlardı. Babamın adı sorulmuştu. Sonra da üstünkörü kitaplarımın sayfalarını çevirip göndermişlerdi. Yakınlarımdan da olaylar üzerine bir şey duymamıştım. Ortaokulda mesut on üçünde bir çocuktum.

Her şeyi ama her şeyi tüm çıplaklığıyla  anlatabilmek mümkün mü? Şimdi bile adını günlük koyduğum bu yazı kurmaca değil de ne? Anlatılanları yazmamak için anlatının kıyılarında nasıl da dolanıyorum.

Üşüdüm, içeri girmek için izin istedim. Üzerimde mont yoktu ve iyi ıslanmıştım.

Belki daha sonra…

Bitti.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*